Manşet

Osmanlı Çarşısında Sonbahar…

Osmanlı Dönemi, sene 1839... İstanbul, Topkapı Sarayı... Saray duvarlarının etrafı gülistan bahçesine dizilmiş... İsmi Gülhane Bahçesi...

Dünyanın her tarafından getirilen bâd-ı hazân çiçekleri saray önünü bezemiş…

Bu yıl bâd-ı hazân  çiçekleri ağaç yapraklarından farklı olarak bâd-ı hazânnın ateşine tutulmamıştı…

Saray önünden saray kapısına kadar dizilen bâd-ı hazân laleleri, nergizleri saray önünü gülistana çevirmiş…

Bâd-ı hazânla fasl-ı bahar buluşturan Gülhane’deki bu manzara çağlara türk medeniyetini vermiş, çağlardan medeniyet almış saray önünü şehr-i şahaneye çevirmişti…

Batı Dünyası zengin bir medeniyeti bertaraf etmek gayretleri içerisindeydi…

Saray bahçesinden görünen açık pencere… Gülhane’de sık ağaç yaprakları yerlerde sarı ve kırmızı gibi halı örmüşsede ağaçlar da yeşil saçlarını saratmış, daha tam çıplaklığa bürünmemişti…

Ara sıra kopan tufan ağaçların sarı saçlarını etrafa dağıtıyor, bir iki yaprağıda sıçratarak saray penceresinden içeri atıyordu… Yapraklar Pencere yanında tahta oturan Padişahın masasına düşüyorlardı…

Padişah düşünceli bakışlarıyla, masasına düşen sarı yapraklardaki hafif yeşil, kırmızı renkleri seziyordu… Düşünceli, yorgun birazda heyecanlıydı… İmzalayacağı ferman Osmanlı Alim ve aydın fikrine ihtiyacı vardı… Çünkü hakim olduğu devlette yeni bir çağ başlatacaktı…

Saray bahçesinde sarı halı kalın bir örgü gibi bugünkü toplantıya gelecek misafirlerini bekliyordu…

Tufan saray bahçesinde durmuş, Osmanlı semalarında kopan şimşeklere yerini vermiş, bulutların çarpışmasından meydana gelen yağmur damlaları göz yaşı gibi saray bahçesine dökülmüştü…

Yeşilliklerin çekildiği, hüznün, kederin, ve gamın bâd-ı hazânı olan Kasımın gelişinden haber veriyordu…

Saray bahçesinde gök yüzünde kara bulutların sayısı yerlere dökülen yağmur damlalarının sayesinde çekilerek Kasımın gelişini karşılamaktaydı…

Tarihe meydan okumuş Osmanlı Devleti yeni bir çağ başlatmak gayretleri içerisindeydi…

Saray medeniyet kültürünü yaşatmakla beraber ulus devlet arayışyları içerisindeydi…

Dünya ülkeleriyse kendilerini yaşatmak için devlet yapısını zamanın nabzına uygun ederek varoluş mücadelesi yolu gibi bakılan modernleşmede…

Toprağından vatan ve millet istibdadını yaşatmak gayesinde olan Osmanlı Avrupa modernleşmesiyle Ordu ve Eğitimini de güçlendirme çarelerinde… Devlet yapısını yeni çağa uygunlaştırmakla yeniden inşa etmek çarelerinde…

Hayatın nabzını tutmaya doğru yol alıp gidiyordu…

Saray alimlerinin, aydınlarının fikri alınmıştı…

Çap ve Matbaanın icadından asrlar sonra Osmanlı Avrupa medeniyetini de gazetelerden rahatlıkla okuya biliyordu…

Saray Divanı Osmanlı’nın geleceği için toplanmıştı…

Saray memurlarından; Birun’daki görevlilerden bazılarının fikri alınıyordu… Müneccimbaşılar sınıfı Osmanlı’nın geleceği için alınacak fermanın yeni bir çağ açacağını bildiriyorlardı…

Ayrıca Osmanlı modernleşmesine gidilecek fermanda devletin iç güvenliğinikoruyacağını, batılaşmanın kendi gelenekle benimsetilmesinin gelecekte dış unsurların yapacakları isyanı önleyeceğinin sinyalini veriyordular…

Padişah hocaları sınfı artık gazetelerde Osmanlı’nı eleştiren âlim ve âlimelerin fikirlerininde dikkate alınması gerektiğini önermişti… 

Emir-i âlemler imzalanacak ferman gereği yapılacak  yeni  Rüşdiye’lerin yapılmasında vilâyetlere nezaret edeceklerin sözünü veriyorlardı…

Saray Salonunda oturan Padişah masasının üzerindeki bâd-ı hazân rüzgârının attığı o iki solmuş yapraklara bakıyordu…  İki cami inşa ettirerek İslam halifesi olan Padişah yerinden ayağa kalktı… Uzun uzun tahtına bakarak hayallere daldı… Sonra masasındaki fermanı eline alarak madde madde sesli okumaya başladı…

Yıllar ona çocukluğunu hatırlattı… O taht babası  merhum Padişah II.Mahmud’dan ona miras kalmıştı…  Az önce biten toplantıyı hatırladı… Fermanı okuya okuya salona bakıyor  ferman kapsamında çağrılacak Meclis-i Âli-i Tanzimat’ı gözlerinin önünde canlandırıyordu… Mâli yetkililerin tümünün alınarak defterdarlara vereceği kısmını okutukta hayır sever Bezmiâlem’i hatırladı… O kadar iyilikler yapmıştı ki, dünya onu Dünya Meclislerinin Sultanı ilan etmiş Bezmiâlem Valide Sultan olarak adını tarihe altın hariflerle yazmıştı… Padişahta o hayırsever annenin oğluydu… Babası II. Mahmud tahtayken Annesinin yarım eseri olan Dolma Bahçe Camisinin bile inşasını tamamlamıştı…  Bir fermanı okuyor, bir geçmişine bakıyordu…

Okudukta hukuk devleti, vergi, askerlik düzenlemeleri gözünün önünde canlanıyordu…

Babası II. Mahmud döneminde kurulan selâtîn-i izâm ortaokullarını hatırlıyordu Padişah! Fermanı okurken Maarif-i Umumiye Nizamnamesi kapsamında yeni açılacak “Dârülmuallimîn-i Rüşdî, Rüşdiye, Darülfunun, “Dârülmuallimât“, “Muallim Mektebleri”ni fikrinde canlandırıyor, eğitimin gelişeceğinin tahmini yapıyordu…

Fermana yeniden baktı… İsim yeri boş bırakılmıştı… Pencerenin önüne geçip Topkapı Saray’ından Gülhane’ye bakmaya başladı…

Gülhane önünde sarı halılarda ayaklar üstünde bekleyen halk merakla o fermanın ne olacağını sabırsızlıkla bekliyordu… Fasl-ı baharı andıran narin yağmur damlaları yerdeki bâd-ı hazân gazeline çırpılarak hazin bir ses getiriyordu… Bir nevi  Bu manzara  fasl-ı baharın bâd-ı hazânla buluşması gibiydi… Ateşle suyun dostçasına buluşması tabiatta ilk defa bu bağda görünüyordu…

Halk ve saray Gülhane bahçesinde bâd-ı hazân gazelinin üzerinde durmuştu… Padişah Gülhane etrafından saray kapısına doğru yolboyu uzanan bâd-ı hazânın gelişinden haber veren sarı renkli nergislere bakarken, biryanda da beyaz renkli yaseminlerin güzelliğini seyr ediyordu… Leçeklerinde şeffaf  yağmur damlalarını biriktiren beyaz renkli yaseminler henüz kırmızı renkle buluşmamıştılar… Tüm halk kitlesi Gülhane’deydi… Bir bağ bu kadar güzel şahane görünemezdi…

Padişah sadrı âzamını huzuruna çağırdı. “Paşam, Gülhane’nin manzarasına bak, fasl-ı bahar (bahar), fasl-ı hazanla (sonbahar) görüşüyor. Gülhane’de halk toplanmış, ve şimdiye kadar böyle kalabalık olmamıştı. Gülhane ve halk… O halk için bugün malum tanzimât-ı hayriye yaptık. Bu hayırlı düzenlemeler Osmanlı’nın refahı içindir. Katip ismini yazmayı unutmuş yada boş bırakmış. İsmi Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu yani Tanzimât-ı Hayriye olucak. Manası hayırlı düzenlemeler… Osmanlı tarihinde olmamış yeni bir dönem “Tanzimat Dönemi”… Hariciye Nazırı Koca Mustafa Reşid Paşa’nı Gülhane’den çağırın, gelsin fermanı alıp halkıma okusunlar” dedi.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu