KıbrısManşet

Barçın: “Ülkemizde bir para politikası yok’’

CTP Lefkoşa Milletvekili, ekonomist Devrim Barçın, KKTC’deki yüksek enflasyonun Türk Lirası’ndan kaynaklandığını, Türkiye’deki yanlış para politikaları nedeniyle de günden güne Türk Lirası’nın değer kaybetmesinden dolayı da dövizin yükselişte olduğunu savundu.

Röportaj: Deniz GÜRGÖZE

“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde enflasyon yüzde 116’ya ulaştı”

Ülkemizde enflasyonun iş dünyasına yansıması nasıl değerlendiriyorsunuz? Döviz neden daha cazip geliyor?

“Bilimsel anlamda iktisadi literatürde enflasyonların nedenleri vardır. Bu nedenlerden bir tanesi maliyet enflasyonudur. Maliyet enflasyonu üretim yapmak için girdi fiyatları yükseldiği zaman son nihai ürünün satış fiyatının da yükselmesi şeklinde tanımlanır. Dünyada yaşanan savaş ve benzeri olaylar maliyet enflasyonunu yaratır.

Enflasyonun iktisadi literatürde oluşma nedenlerinden bir diğeri ise talepin arzdan fazla olması nedeniyle ortaya çıkan enflasyondur.

Şu anda ülkemizde yaşadığımız enflasyon, dünyada yaşanan enflasyondan farklı gelişen bir enflasyondur. Tüm dünyada petrol fiyatlarındaki artış, pandemi, savaş gibi olayların yaşanması girdi maliyetlerinin yükselmesini ve  bir enflasyon oluşmasına neden oluyor. Ancak ülkemizde, Türk Lirası kullanmamız nedeniyle yaşadığımız enflasyonun nedenlerini farklı okumalıyız. Çünkü şu anda Dünya’da 30 yılın en yüksek enflasyonu yıllık yüzde 10’larda iken, bu rakam Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yüzde 116’ya ulaştı. Dolayısı ile bu aradaki farkı dünyadaki savaşla ya da benzeri unsurlarla anlatamayız. Burada Türk Lirası’nın para politikasını belirleyen Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın yanlış para politikası, şu anda bizim de KKTC’de yüksek bir enfalsyon yaşamamıza neden oluyor.

Örneğin, bir ülkede yüzde 50 bir enflasyon var diyelim. Sizin elinizde de Türk Lirası olduğunu düşünün. Sizin elinizdeki 100 liradaki alım gücünüzün korunması için elinizdeki paranın 150 lira olması lazım bunun için de TL’de paranız var ise de  faizin en az enflasyon oranında olması gerekiyor. Ama siz ülke  olarak faizi , enflasyon oranının altında belirlerseniz, “ben paramı Türk Lirası olarak tutmam’’ dersiniz. Çünkü 1 Ocak’ta aldığınız mal ve hizmeti 6 ay sonra alamayacak ve daha azını alacaksınız. Dolayısı ile alım gücünüzü korumak için dövize yöneleceksiniz. Yabancı paraya yöneldiğiniz andan itibaren de piyasadaki dövizin miktarı bellidir. Türk Lirası’nda uygulanan faiz politikası nedeni ile dövize olan talebin piyasadaki döviz arzından daha fazla olması nedeni ile de döviz ciddi oranda artmaktadır.”

“Dövize olan talep döviz arzından fazla olduğu için döviz sürekli yükseliyor”

Ekonomide düzelme için öngörünüz nedir? Türk Lirası yerine döviz mi kullanılmalıdır?

“ Bizim kendimize özgü bir para politikamız ve paramız yok. Dolayısı ile dünyadaki enflasyonun gerekçeleri iktisadi literatürde açıkladığımız maliyet enflasyonudur. Yani girdi maliyetlerinin artmasıdır, bu da ortalama olarak %10’lardadır. Türkiye’nin yanlış para politikası nedeni yani enflasyonun altındaki faiz politikası ile TL’den kaçış artmakta, dövize talep artmakta ve bu da Türk Lirası’nın değersizleşmesine neden olmaktadır.

Döviz yükseldiği zaman girdi maliyetleri de arttığından dünyadaki enflasyon oranından kat ve kat daha fazla üretim maliyeti oluşmaktadır. Türkiye’deki üretim maliyetleri dünya ortalamasının kat ve kat üstünde arttıkça ürün fiyatları da her geçen faiş fiyatta artmaktadır.

Dünyanın bir çok yerinde USD doları kullanan ülkeler vardır, fakat USD doları kullanan ülkelerle Amerika arasındaki enflasyon farkı bizim Türkiye ile olan enflasyon farkımız kadar değildir. Bu da bize şunu gösteriyor ki KKTC’deki yüksek enflasyonun diğer bir nedeni de hükümetin uyguladığı yanlış ekonomi politikalarıdır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde paranın değerini belirlemeye yönelik bir politika ortaya konmazken, Türkiye’dekinden daha fazla bir değer kaybı ortaya çıkıyor. Yani Türkiye’de şu andaki enflasyon ile KKTC arasında %36,96’lık bir fark vardır. Yani Türkiye’ye göre KKTC’de 100 TL Türkiye’ye göre 36.96 TL daha az alım  alım gücüne sahiptir.

Şu anda piyasada bizdeki fiyatları belirleme noktasında ciddi anlamda bir denetimsizlik vardır. Tabi denetim yapılabilmesi için de Ekonomi ve Enerji Bakanlığı’nın 1977 Sayılı Mal ve Hizmetler Yasası uyarınca Denetimli Tabii Mal’ın  neler olduğunu tanımlanması gerekir. Bugün denetim yok diyoruz ama bizim ülkemiz kurallarına göre bir şeyin denetiminin yapılabilmesi için o malın denetimli mal olarak ilan edilmesi gerekiyor. Yani size tüm denetim yetkisini verseler bile, serbest piyasada isteyen istediğini, istediği kar marjında satar ve denetim de yapamazsınız.

Bizim mevzuatımıza göre o malın denetimli mal olarak bakan tarafından ilan edilmesi gerekir. Bizde şu anda böyle bir karar belli ürünlerde var. Ayrıca bu kararın olmaması ve Güneyden buraya talepin fazla olması da KKTC’de ekstra bir enflasyonun oluşmasına neden olmaktadır. Dolayısı ile bu enflasyonist yapının kendi varlığı bile normal kar marjlarının üzerinde bir fiyat dengesi belirleme noktasındadır. Firmalar mal ve hizmetlerin fiyatlarını Türkiye’dekinden daha fazla artırıyor.

Buradaki enflasyonun diğer bir nedeni de tüm girdi maliyetleri Türk Lirası olan ürünlerinin bile Türkiye’den dövizle ithal ediliyor olmasıdır. Dolayısı ile burada çözüm noktasında ortaya koymamız gereken şudur;  Türkiye’den ithalatın TL cinsinden yapılmasını sağlamak ve ana temel tüketim maddelerinde denetime tabi malların neler olduğunu ilgili bakanlık belirlmesi ve burada hangi kıstasa yönelik denetimli mal ilan edildiğininin tanımlanmısıdır.

Burada doğru olan ve yapılması gereken temel ana tüketim maddelerinde denetimli mallar ilan edilip, bunların azami kar marjının ne olacağını bakanlığın belirlemesi gerekir.

Maalesef bu çerçevede bazı sermaye kesimi enflasyonist yapıyı da fırsat bilip, kar marjlarını ciddi oranda artırmaya gitmiştir. Dolayısı ile ülkemizde yaklaşık % 40’a yakın Türkiye’ye nazaran daha yüksek bir enflasyon yaşanmaktadır.”

 “İhtiyaçlı kesimlere devlet olarak kaynakların dağıtılması gerekir”

Asgari ücret yükselişi işverenleri de çalışanları da memnun etmedi…İşverenleri de çalışan kesimi de korumak adına nasıl bir uygulama yapılmalıydı?

“Asgari ücrete hayat pahalılığı oranının altında bir artış verildi. Bu aslında işvereni koruyan bir durum değil hatta, daha fazla zarar veren bir durumdur. Nedeni de şudur; bugün bir mal ve hizmet satan bir kişi, o mal ve hizmete olan talebi koruyamazsa kendi varlığını idame ettiremez. Peki devlet olarak hayat pahalılığının altında yani enflasyonun altında, alım gücünü azaltacak şekilde asgari ücreti % 56 yerine % 41 attırdığınız zaman bu defa asgari ücretli 1 Ocak tarihinde aldığından daha az ekmek, daha az süt veya daha az yoğurt alacaktır. Daha az talep olduğu için üretici 10 ürün yerine talebin azalması ile 8 ürün üretmeye veya satmaya başlayacaktır. Ve bu da işçi çıkarılmasına neden gidecektir.  İşçi çıkartma gerekçesi olarak asgari ücretin artmasının neden olmadığını, işçi çıkarmanın ve işçiyi ödemede zorlanılmasının nedeni aslında asgari ücretin hayat pahalılığı oranında artmaması olarak nitelendiriyorum. Bu noktada asgari ücretin hayat pahalılığı oranında artmaması piyasada talebi ciddi anlamda daraltıp, ülkemizdeki krizi daha da derinleştirecektir. Burada yapılması gereken asgari ücreti hayat pahalılığı oranında artırıp, ihtiyaçlı kesimlere devlet olarak kaynakları ile destek vermemiz gerekir.”

“Adil gelir dağılımı yapılmadı”

“Devlet 6 ay boyunca İşverenin yanında çalıştırdığı işçilere kendi mükellefiyeti olan sigorta primlerinde %65 destek verdi. Burada sorun şudur; bu eldeki kaynağa göre ayarlandı. % 65’in 300 milyon TL prim desteğinin yarıya yakını pandemi döneminde gelirlerini daha da artıran sektörlere dağılımıdır. Adil gelir dağılımı yapılmadı ve Devlet, elindeki kaynağı ihtiyaç sahibi olmayanlara da vermesi ile birlikte elindeki kaynağı verimli kullanamadı. İkinci olarak sigorta prim desteği kendi nam ve hesabına çalışan küçük esnafa verilmedi, ama pandemide bu ülkede gelirleniri artıranlara bu destek verildi. Bizim ülkemizde asgari ücreti nasıl ödeyecek noktasındaki sorun devletin desteği ihtiyaçlı alanları ve sektörleri adil belirleyip, ona göre yapması gerekir. Bu daha yapılmadığından şu anda işsizlik noktasında büyük sıkıntılar yaşanıyor.”

Bu süreçte birçok iş yeri kapandı ve bu da kayıtdışılığı artırdı… Peki bu noktada ne yapılması gerekiyordu?

“Kayıt dışılığı önleme noktasında denetimin yanında maaşların bankalar aracılığı ile ödenmesi sağlanmalıdır. Elden maaş ödemesi olduğu müddetçe gerek gerçek maaş üzerinden yatırım yapma noktasında gerekse iş yerinde çalışanın kaydı noktasında ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Banka aracılığı ile maaş ödenmesi o işçilerin kayıt altına alınması ve hakkını arama noktasında eli güçlenecektir. Türkiye’de böyle bir sistem zorunluluğu vardır. Yanında 3 kişi üzerinde işçi çalıştıran her işverenin maaşları banka üzerinden ödeme zorunluluğu vardır. Ayrıca 7 bin TL üzerindeki nakit paranın elden verilmesi yasaktır. Banka aracılığı veya kredi kartı, çek ile ödeme yapmak zorundasınız.

Ülkemizde nakit paranın kullanımını azaltıp, kartla kullanımı artırmak ve teşvik öngören bir yasa var. KKTC’de faaliyet gösteren gerek yerel gerek şube bankaları buradan alınan kartlar ile yapılan mal ve hizmetlerin alımında %1’i her ay devlet tarafından kişilere iade edilmesi gerekir. Bu yasa yürürlüğe gireli 36 ay oldu, fakat uygulanmadı. İki kez ödeme yapıldı ve bir daha yapılmadı. Kart kullanıcılarının şuan devletten on binlerce lira alacağı var. Bu kayıt dışılığı önleme adına güzel bir uygulamadır. Bu sistemin uygulanmasını yapmak gerekir. Bu nakit para akışını kayıt altına almada ciddi bir teşvik edici uygulamadır.”

Diğer Haberler

Başa dön tuşu