Candaş ÖzerKıbrısManşet

Candaş Ö. Yolcu yazdı: katli vacip, katili caiz icazet.

Ey içimdeki ağır duygusal geçimsiz şair.

Sık sık iyi gelmiyoruz birbirimize, çok ağır geliyorsun kalbime.

Oysa nefret edenin nefreti kendinedir. Sevenin sevgisi, özleyenin özlemi, savaşın savı nefsinedir..

Zararın zarı bile, zanlısını zarıncatır.

Nasıl düşünüp değerlendirirsen öyle hisseder. Nasıl hissedersen o şekilde yaşar.

Nasıl yaşarsan, hayatın gibi hislere kapılırsın.

Düşündüğüdür insanın ta kendisi, hissettiğidir.

Bakmak kolay, görüp algıladığın önemli;

görmek farklıdır.

Kafandaki sinsi kötü niyetli planlar senin cehennemin. Yardımsever iyilik tasarıların da cennetindir.

Yani Cennetini de, Cehenemini de kendin kendi elinle inşaa edersin.

Herkes bakar, ama bazıları görmeyi becerir.

Görmek hissetmektir, hissetmek empatiyi getirir.

Herkes hoşlanabilir, görselliktir beğenmek, hissetmeyi çok az birileri bilir.

Kimileri sigaraya sarılır, kimi içkiye sığınır.

Kebabın arasındaki kuyruk yağı karışınca insan kanına, uyuşturur zihinleri.

Uyuşmayı tercih edenler de çok, uyumayı çare görenler de..

Körebe olmak rahatlatır bazılarını, sağır sultanı oynamak kimilerini.

Dut yedikçe, körelten duyguların yangınına, körükle gittiklerini bilmezler, bazı bülbüller.

Gerçi kargadan da bülbül doğmaz!

Taşa kesilmiş, hissizleşmiş keller, kellikleriyle dalga geçmek için “Hey/keeeel” diye cazgırlık yapanlara tepki vermez olurlar.

Bazı insanlardan sıkılabilirsin, görmek, o insanı yaşamak istemeyebilir. Ondan kötü etkilenebiliyor olabilirsin.

Kendisinden uzak durman yeterlidir, sorun çözülür.

Bir yer vardır, uğursuzluğuna inanırsın ki oraya gittiğinde kendini iyi hissetmezsin.

Gitmezsin olur biter.

Sevmediğin yemek, içecek, içki, mahalle, köy, şehir, ülke de olabilir.

Gitmeyiverirsin, tatmayıverirsin sorun çözülür.

Yıllardır takıntılı ilişkisinden kurtulmayı beceremediğin birileri de olabilir, her şeye rağmen.

Hiç olmadık zamanlarda sevmemesi gerekeni seviyor. Bağlanması sakıncalı birilerine bağlanıyor.

Gece yarısı uykundan uyandırıp, seni, kelimelerle dansa mecbur kılıyor olması da mümkün. 

Peki, ya kendinde var olan bir fıtrattan, huydan, davranıştan muzdaripsen!!!

İçinde, yüreğinde, hislerinde, beyninde, ruhunda zıraki yerleşik olan bir yönünden şikayetçiysen!!

Ya kendin, efendi efendi kendinle barışır kabullenirsin. Veya, kafatasın mahpusun, göğüs kafesin hücre kabrin olur.

Mesela, içimdeki huysuz şairi katletmenin bir günahı cezai yaptırımı olmamamalı.

Sonra kalemimin hükmünü içimdeki deli şairin emri biatından kurtarıp bir parça.

Şunları çabucak yazıp nefes alıyorum.

Darlanıyor insan…

Gün gele, sıkıntın geçsin diye gittiğin yerler ve kimseler uzaklaşıyor, ya da çok ırak ve yaban geliyor bazan.

Bazı, baktığında içinin açıldığı tanıdık yüzler kararıyor, yabancılaşıyor silikleşiyor…

An geliyor, her yer aynılaşıyor, her kimse hiçkimseleşiyor, her şey hiçleşiyor…

Arada bir;

yüzyıllardır yaşadığın memleketin bile, yabancılaşıyor.

Saniyelik de olsa, gölgesinde nefes aldığın çınarlar, yaz günü yaprak dökmeye duruyor aniden.

İçsel dünyandan kalkan bir gemiye biniyor herkes, gözden kayboluyor ansızın.

Paramparça uykulardan uyanıyorsun, sırılsıklam yalnızlıktan.

Şıp diye, alın terin göz yaşlarına, oradan dudaklarına akıyor, onsuzluktan…

Birden bire, bir sandal beliriyor seraplar içindeki ufuktan.

İçinde, gidilecek bir yer beliriyor, yanında çocuklaşabileceğin tarihi tanıdık bir yüz, bildik biri, memleket havası, çınar yaprakları, alışıldık çok eski bir huzur, uzanıp sandala, uyuyorsun biraz, sırılsıklamsın terden, denizlerden.

Yaz yağmuru başlıyor birden, uyanıyorsun sonra kısa kabus düşlerden.

Sandaldasın küreksiz, rotasız ve hayalsiz..

Bilmiyorsun, okyanusta mısın, denizde, gölde veya nehirde mi?

Neyin akıntısında sürüklenir durursun, bilemiyorsun.

Bir anda, çekip gidenler geliyor aklına darlanıyor insan, kaybolmuşlardan anılardan…

Şimdi nerde onca insan, onca inat, kavga, tartışma, arbede, nümayiş, küskünlükler, dargınlıklar, nerde tanıdık o insanlar.

Yani demek istediğim, hayat, çeşitliliğiyle, tezatlarıyla, zıtlıkları ve farklılıklarıyla güzel. Yeter ki hoşgörü gözlüğü ve anlayış şapkası tak.

Mesela Türkiye’de yakın dostlarımdan AKP’li olanlar da var CHP’li olanlar da.. HDP’li arkadaşlarım da var, MHP’lisi de..

Kürt, Türk, Gürcü, Ermeni, Rum Alev’i Sünni dostlar.

İslamın beş şartıyla ibadet eden dostlarım da var, ateist olan dost ve hısımım da..

Siyasi görüşü, dini, dili, ırkı, cinsiyeti ve yönelimi biribirinden farklı ve renkli bir sürü insanlarım var benim.

Doğdum doğalı yaşadığım Kıbrıs’ta UBP’li  anipşilerim de var, CTP’li gommalarım, TDP’li yoldaşlarım, ağır komünist güzel yürekli insanların ve her parti ve siyasi görüşten bariyalarım var benim.

Kendini sadece kıbrıslı diye kabullenen dostlarım da, Kıbrıslı Türk, Kıbrıs Türkü diye lanse eden gardaşcıklarım da var..

Bırakın kim kendini ne hissediyorsa o olsun.

Bırakın, kim neye inanırsa inansın, yeterki farklılıklardan dolayı siz birbirinize öfke, kin ve ötekilik naraları kusmayın.

Farklılıklar bizi biz yapan ve bizi bize cazip, keşfedilesi unsurlardır.

Fizik “Zıt kutuplar mutlaka birbirini çeker” diye iddia eder.

Bilim düşmanı olup, fizik bilimini yalancı çıkarmayın.

Hepinizi seviyorum, benden farklı olan olmayan veya farklı düşünen düşünmeyen insanlarım.

Ben ne miyim?

Yukarıda sıraladığım çeşitliliğin; yani rengarenk insan gökkuşağının minik, ölümlü bir hiçliğiyim.

Kendimi ve kalemimi, içimdeki duygusal hükümranlık amadeliğinden kurtarıp, sadece bu satırları yazabilmek midir özgürlük?!

Sanmam, kendimi daha özgür kılabilmek için. İçimdeki diktatör şairin teslimiyetinden kurtulmak için içimin katilinin katli için bile icazet ihtiyacındayım.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu