Candaş ÖzerKıbrısManşet

Candaş Özer Yolcu yazdı: Mesarya’dan Dillirga’ya yaz aşkı…

Dur şimdi, Mesarya ovasının ortasında,

bu fecaat sıcaklarda aşkın, romantizmin sırası değil, dedi.

Gel gör ki biz Kıbrıslılar için, adanın her bucağında, aşk mevsimiydi mahşeri yaz.

Bu cehennem provası Ağustos’ta, kıyısından köşesinden, aşk acısı kıyamı yaşamayan adalı ve dünyalı yoktur dedim.

Aşk, hem cennetidir ateşine düşenin, hem de cehennemi hazzına erenin.

Hem yazdır aşk, hem hazdır, hazandır, hem de yazdırır.

Hem dostur, hem düşman, ağlatırken güldürür, güldürürken süründürür.

Çok negatifsin ve de fesat.

Sevgiyi, aşkı ve doğruyu ne kadar yok sayarsan, o derecede yok olur, boş yaşarsın ve zihnin işte böyle kirlenir, dedim.

Ve şöyle devam ettim:

Sen sevme, o sevilmesin, bırak bari yazayım. Çünkü çoğu duygunun sadece edebiyatı kaldı. Eski aşklar romanlarda, ilişkiler filmlerde, sevmeler şiirlerde, değerli dostluklar mazide kaldı.

Sevginin ve iyiliğin azaldığı yerleri kötülükler sardı.

Kaç kişi kaldık, seven birini, hakikatli.

Kaç akıl mevcut bugün, aşka hala aldanan.

Kaç yürek var, sevgiye dirençle inanan.

Kaç ruh, henüz örselenip, yılmamış.

Derken, şairliğimi küçümseyen, hatta aşağılayan bir tavır takındı.

Ama ben aldırmadan devam ettim.

İncirler olana kadar şarkısını çok severdik biliyor musun? İncirlerin de bu sene erken olacağı tuttu, en iyisinden bir kaç tane yedi ve çekti gitti.

Dur, şimdi gitme diyemedim.

Hatalıyım, çünkü sevdiğimi hissettirdim. Herkese mevsim ve yaz beyhude ve bahaneydi, bana da yazmak.

Gitmek isteyenin bahanesi ganiydi.

Narların olmasını bekleseydi, daha da acı olmaz mıydı?

Narlar olmaya durduğunda günler kısalmaya başlar çünkü.

Narlar kızarmaya durduğunda, hüznün naraları arşı sarar. Bir hüzün çöker ikindilere.

Güneş ışığını ve ısısını kesmeye durur, gelenler çoktan gitmiş olur, yaz aşkları gidişlerle bitiverir diye devam ederken ben.

Hadi çok fazla dramatize edip lafazanlığa lüzum yok, diyerek, sözümü kesti.

Az buçuk delilik, yarı ölüm, çıngıcık aklı başındalık, çokça akıldışı, kısa geçici alışkanlıktır ve deliryum sendromudur aşk.

Dam talvarında sarkan bal üzümde, kesilen karpuz kavunda, sofradaki üzüm pekmezine ve bala saldıran arının, sineğin bile hatrı, hıstası, yani hakkı var ikimizde, dedim.

Meyve verdikçe afrodizyak koku salgılayıp kaşındıran incir kadar, kozalağından damlayan ak sütünün bile anısı anlamı var hepimizde, dedim.

Hem, şu aşure günlerinde herkes yana yakıla bereketi simgeleyen, henüz mevsimi gelmemiş nar meyvesi ararken.

Beklesin işte, incirler olurkenden değil, narlar da olsun öyle gider, tam hüzün mevsimi.

Gel gör ki bazı insanlarda şu andan başka bir zaman, anı yok, dedim.

Elye göneninde olgunlaşmış karpuz ve kara kazanında kaynamış hellim gibi bilindik alışkanlıklardır, aşka dair tüm yaşananlar.

Fakat bazıları kendi kendilerine bile alışamazlar.

Toplayıp soyduktan sonra, eline batan, acıtıp duran kılcal dikenlerinin acısıyla karışık.

Lezzetli, iri çekirdekli, sulu, buz gibi babutsaya dişi basarken.

Dikenlerin acısı yetmezmiş gibi, diş hassasiyeti sızılarına da aldırmadan babutsa lezzetinin tadını çıkarmak zorunda kalmaktır aşk, diye söze devam ederken ben.

Bakışlarında tanjant kotanjant çelişkisine düşmüş bir aymazın bakışlarına maruz kaldım.

Şimdi, siesta sonrası, Mesarya ovasından savrulup gelen kalem kokusunu derince içime çekerken.

Ön veranda bir güzel sulanmış ve o hem ılık hem de serin asvalt havası tenime vururken.

Yudumlarken bir türlü şekerinden vazgeçemediğim orta kahvemden bir yudum almışken.

Bu yazımın Köydeki bahçeli evde başlayıp, Lefkoşa’daki teras bahçemde devam edeceğini nasıl bilemediysem.

Ki şimdi yazıya Lefke Yeşilırmak’ta devam ediyorum. Ve sen hala benimlesin, ama bilmiyorsun içimi.

Ve aşkı anlatmaya çalıştığım bu yazının, adanın neresinde biteceğini bilemeden.

Deli dolu sevmenin ne zaman, nerde, hangi nedenle ve anda başlayıp.

Sonra da neden terk edildiğini hesaplayamamak ve bin gece düşünsen bir türlü anlayamamak gibi bir akıldan azadeliktir aşk.

Ağustos ayında, Kıbrıs’ta, Mesarya Ovası’nın tam ortasında gece ayrı, gündüz ayrı cehennem provası yaşanırken..

Ama yine de, kan ter içinde de olsa, aşktan sırılsıklam mutludurlar insanlar diyesiydim ama..

Bir baktım ki çoktan gitmiş. Karşımdaki sandalye bomboş.

Yoksa ben hep boş sandalyelere mi konuşmuş oldum.

Olsun, canın sağ olsun.

Varlığından ziyade yokluğuna aşık olunur hep. Zaten sende olmayan vasıfları hayalimce sana katarak veya kodlayarak hayranlık duymamı sağlayan da bizzat bendim.

Seni sevmeye devam etmeme engel değildir yokluğun, dedim, bu kez kendi kendime.

Sonra durup düşündüm. Yoksa, sen baştan beri yoktun da varmışsın gibi mi yapıyor ve yaşıyordum seni.

Öyle ya, gönül gider, bir var bir yok olanı. Ele avuca sığmayanı, bir yerde durmayacak olanı. Kalıcı olanı değil, geçici olanı sever hep.

Mesarya ovasında başlayan ve Lefkoşa’da devam edip, Elye’nin portakal bahçelerinin ortasında devam ederekten.

Yazımı Kuzey Kıbrıs’ın rüzgarlar köyü Yeşilırmak’ta, bir başıma bira balık, verigo üzüm muhabbetiyle bitireceğimi tahmin edemediğim kadar beklenemedik bir sürprizdi gidişin.

Seni sevmemin yaşattığı heyecanı ve çocuksuluğumu saklamalıydım, o yüzden hata benim.

Çünkü sevmeyi saklamaktan beter ve zordur açık etmek.

Ve sonra sebep olduğu sıkıntıları omuzlamak, kaldırabilmek.

Sevildiğini bilmeden, sevdiğini belli edersen. Bunu yaparsan, daha çabuk ve daha çok kaybedersin onu, bundan eminim.

Denedim ve kaybettim.

Olsun, onlu ya da onsuz aşkın hayali hakikatinden güzel.

Hele ki yaz aşkını yazdığım bu fasılda Yeşilırmak’ın kıyılarında yazıma son vermek, aşk kadar güzel.

Aşk ilişkisinin nasıl seyredeceğinin sürpriz gidişatını anlatabildim mi bilemem.

Ama, Maşuk gider ve aşık edebiyata batar bulanır, bu hep böyle.

Yaz aşkı, yaz dedi, çekti gitti, yazdım.

Aşkı yaşamaktan ziyade yazmak hepsinden güzel.

Ya yazarsın, ya da yaşarsın aşkı. Yazarsan yaşayamaz, yaşarsan da yazamaya vakit bulamazsın aşkı, diye yazmıştım seneler önce.,

Yazabilmen için gitmesi gerek.

Gitti ve yazdım.

Yaz aşkı yaz dedi, yazmaya başladığımda yanımdaydı, Mesarya’daydım, Lefkoşa’da sonra.

Ardından Dillirga’da şimdi yalnızım, anladın mı şimdi neden yazarım.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu