Ediz TuncelKıbrısManşet

Ediz Tuncel :Çuvallamanın tarihçesini yazmak ve UBP

74 sonrasında kurulan 42. Hükümet de kuruluşundan itibaren henüz üç hafta bile geçmeden çuvalladı, gidişat fiyaskoyla sonuçlandı.

UBP Derviş Eroğlu’nun köşesine çekilmesinden sonra oylarını korudu ama siyasi anlamda birliğini ve direncini koruyamadı, giderek kendi içinde bölündü, parçalandı, entrikalara kurban gitti.

Son UBP başkanlık kurultayında herşey yolunda giderken birdenbire ayak oyunları devreye girdi, finale kalan Hasan Taçoy ve Faiz Sucuoğlu adaylıktan çekildiler.

İkinci turu Faiz Sucuoğlu’nun önde bitireceğine ve hem UBP Başkanı hem de yeni Başbakan olacağına kesin gözüyle bakılırken binbir ayak oyunu ve entrika döndürüldü, son tura kalan adaylar geri adım attı, UBPliler dahil, herkes bu konuda bir açıklama bekledi, doyurucu bir açıklama gelmedi, sadece dış müdahale davet edildi denilerek oklar AKP’ye yönlendirildi, hoş, o taraftan da olumlu ya da olumsuz bir açıklama gelmedi, dedikodular aldı başını yürüdü, ancak günün sonunda en fazla UBPlilerin morali bozuldu.

Bu gidişatta, UBP Genel Sekreteri olan Ersan Saner’e gün doğdu, tek adayla zoraki kurultaya girildi, Ersan Saner hem UBP Genel Başkanı hem de Başbakan oldu, UBPlilerin büyük çoğunluğu bunu içine sindiremedi, Ersan Saner’in zoraki parti başkanlığını ve Başbakanlığını kabul edemedi.

Kurultayda döndürülen dolapların rövansı genel seçimde alınmak üzere, herkes köşesine çekildi ve hükümet kuruldu.

Ancak, daha hükümet üç haftayı doldurmadan fena çuvalladı, zaten prematüre doğan hükümet UBP’den gösterilen adayı, Resmiye Canaltay’ı, Meclis Başkanı olarak seçemedi, çakıldı kaldı.

İşin en şaşırtıcı olan tarafı ise, UBPli vekillerin de bir kısmının Resmiye Canaltay’ın ayağının altına sabun atması oldu.

Bu da gösterdi ki Ersan Saner UBP’ye Başkan, Hükümete de Başbakan oldu ama hem UBP içinde hem de hükümette aslında bir “etkisiz eleman” olmaktan öteye gidemedi, ne UBP içinde birliği ve bütünlüğü sağlayabildi, ne de hükümette kontrolü eline alabildi.

Durumu görünce, hodri meydan dedi ve erken genel seçim çağrısı yaptı.

Aslında bu çağrı, tek bir şeyin göstergesidir; UBP içindeki entrikalarla daha fazla işi götüremeyeceğini farkeden Ersan Saner mecburen havlu atmıştır…

Henüz karar verilmedi ama, Nisan’da erken seçime gidilmesi yüzde 99.9 olasılıktır.

UBP kendi içinde bölünmüş, parti başkanı da olan Başbakan havlu atmak zorunda kalmıştır; Kudret Özersay ve HP’si 9 vekille başladığı ve hızlı bir çıkış yaptığı KKTC siyasetinde daha iki senesini bile dolduramadan çakılıp kalmıştır; seçim sisteminin saçmalığından dolayı memlekette hükümet kurmak yüzde onun altında oy alıp da birkaç vekil çıkaran, çoğunluğu değil de miniminnacık bir azınlığı temsil eden küçük partilerin insafına kaldı.

Bu şartlarda acilen seçim sistemini revise etmek ve erken bir genel seçime gitmek, eteklerdeki taşları dökmek kaçınılmazdır.

KKTC’de 46 yıldır devam eden, ganimete ve ranta dayalı çürümüş, kokuşmuş, tükenmiş siyasi sistem artık tamamen bitmiştir, miyadını doldurmuştur.

Ersan Saner memleketin her şekilde maddi ve manevi olarak tükendiği bir sürecin sonunda, kendisinin de muhtemelen hesabında olmadığı bir gidişatın sonunda hem parti başkanı olmuş, hem de Başbakan olmuş, ancak herşeyin bittiği, tükendiği bir noktada çakılıp kalmış, havlu atmak zorunda kalmıştır.

Bu şartlarda, yerinde kim olsa, onun izlediği yolu izleyen kim olsa, aynısını yapmak zorunda kalacaktı.

Günün sonunda gelinen bu noktada üç gerçek tüm yalın çıplaklığıyla karşımızda duruyor.

Birincisi, Derviş Eroğlu’ndan sonra ya UBP kendisine herkesin güvendiği yeni bir lider seçecek, ya da çöküş sürecine girdiği bu anlardan itibaren erimeye, güç kaybetmeye başlayacaktır.

Kurultay’dan önce UBP’de iki ismin adını üstüne basa basa vurgulamıştım; Olgun Amcaoğlu ve Faiz Sucuoğlu.

Faiz Sucuoğlu kartını kullandı ve kumarı kaybetti, veya kaybettirdiler, bu saatten sonra artık çok da önemli değil.

Faiz Sucuoğlu bu saatten sonra ağır abi olarak UBP’de yoluna devam edecek, ama onun bu kumarı kaybetmesinde rolü olanlara ne olur, onu da etme bulma dünyası filminin en sonunda, ilk seçimin sonunda göreceğiz.

Geriye kaldı Olgun Amcaoğlu, eğer UBP Olgun Amcaoğlu kartını kullanamazsa, her türlü entrikanın döndüğü KKTC siyasetinde bu saatten sonra kumarı kaybeder, çuvallamaya devam eder, çuvallaya çuvallaya en sonunda Olgun Amcaoğlu kartına yine mecbur olur, ama iş de işten geçer.

İkincisi, ülke bundan böyle saçma sapan bir seçim sisteminin sonuçlarıyla yönetilemez, seçim sistemi acilen revize edilmeli, partilerin vekil çıkarma barajı da yüzde ona çıkarılmalıdır, en az beş vekil çıkarabilen Meclis’e girebilmelidir, gerisi mahalleye gitmelidir.

Üçüncüsü, ve belki de en önemlisi, 46 sene kafasını kuma gömen ve partizanlıkla rantın esiri olan, kısa günün karına ve avantasına bakan, bu arada onurunu, haysiyetini gittikçe kaybeden, bencilleşen, sorumsuzluğu gündelik yaşam tarzı haline getiren, haksızlıktan hak payı çıkarmayı kendine hak sayan ve artık tam anlamıyla bir asalaklık çarkında yaşamaya da kendi kendini mahkum eden Kıbrıs Türkü, artık kendine gelmelidir ve devletin partizanlıkla değil, mevcut yasalarla, hukuk düzeniyle idare edilmesi için kolları sıvamalıdır, başına yönetici ve vekil diye seçtiklerini artık ahbap çavuş ve rant ilişkilerine göre değil, vasıflarına göre seçmelidir.

Bu çarpık düzenin tek sonucu, gelen giden iktidarların tümünün külliyen çuvallaması olmuştur.  

Bu şartlarda bir erken genel seçim, bazı külfetleri olsa da, kesinlikle şarttır.

Meclis’in içinde de halk eliyle yeni bir temizlik operasyonu da kesinlikle şarttır.

Bu zihniyetle değil devlet, mahalle bakkalı bile yönetilemez.

Bunu her söylediğimde de bazı arkadaşlar bana sitem ederler, hade buyrun, önce aynaya bakın, sonra bir de burdan yakın!

Bu gidişatta Meclis’te değişimler olmazsa, genel seçimden sonra kurulacak ilk hükümetin de ömrü yine birkaç ay olacaktır ve seçimin de gerçek anlamda bir faydası olmayacaktır.

Top dönüp dolanıp, yine halkın insiyatifine geliyor.

Ve nihayetinde, bu süreç yine göstermiştir ki, Kıbrıs Türkü’nün hassas insanlarının, özellikle de bu gidişatı içine sindiremeyen en az yüzde otuzluk bir kesiminin, kendilerini haysiyetli bir şekilde temsil edecek, hakla hukukla yönetecek, çocuklarına daha güzel ve güvenilir bir gelecek sağlayacak yeni bir oluşuma ihtiyacı vardır.

Aksi takdirde Kıbrıs Türkü çuvallamanın tarihçesini yazmaya bıkıp usanmadan devam eder, kurtuluşun gökten zembille geleceği umuduyla yan gelip yatmaya devam eder, Türkiye verirse 13. maaşçığını alıp, senede bir aylığına da olsa mutlu, mesut yaşar, sahtekarlık düzeninde sahtekar hayatların tiyatrosu madrabaz yönetmenler marifetiyle devam eder…

Diğer Haberler

Başa dön tuşu