Ediz TuncelKıbrısKöşe YazılarıManşet

Ediz Tuncel: Gece virüs kovalayan ahali, Hükümet ve Sağlık Üst Kurulu

Bizim hükümet ve Sağlık Üst Kurulu kendilerince, hem birbirleriyle  hem de virüsle müthiş bir savaş içine girdi.

Akşam saat 10’dan sabah saat 5’e kadar sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Belli ki akşam saat 10 ile sabah 5 arasında bizim aklını peynir ekmekle yiyen ahali ile virüs buz gibi havada geceden sabaha kadar sokaklarda birbirlerini gizli gizli kovalıyor, yakalayan yakaladığını şap diye öpüyor.

Hükümet böylece bu vahim olayın önüne geçti, geceleri kaçamak yapan ahalimizle virüsün birbiriyle sarılıp, öpüşmesini, sarmaş dolaş olmasını engelledi.

Yine sayın hükümetimiz 65 yaş üstü vatandaşlarımızdan aşı olmak isteyenlerin verilen e-mail adresine aşı olmak istediklerine dair e-mail göndermelerini istedi.

NASA’da uzay programlarını geliştiren ve evrenin uzak diyarlarındaki uzaylılardan gelen sinyalleri çözmeye çalışan ekibin başındaki 81’lik anneciğim e-mailin adını bile unuttuğu ve iletişim sektöründe de artık démodé olmuş e-mail sistemini kullanmayı çoktan bıraktığı için aşı talebini ilgili bakanlığa nasıl ileteceğini kara kara düşünüyor.

Bilahare, 65 yaş üstü vatandaşların çoğu akıllı telefonların ve teknolojik cihazların akıl fukaraları tarafından kullanıldığını gördüğü için  teknolojiyi kullanmayı bir tarafa bıraktılar, telepatik yöntemlerle iletişim kurmaya başladılar. 

Bu arada, ne işe yaradığını bir türlü anlamadığımız Sağlık Üst Kurulu diye bir kurul var, sabahtan akşama kadar toplantı yapıp, virüsü memleketten nasıl kovacaklarını tartışıyorlar, kararlar alıyorlar…

Bunların aldıkları kararlar sayesinde;

Okulları kapattılar, sanki virüsü yayan öğrencilermiş gibi…

Vatandaşın yatakta olduğu saatte gece sokağa çıkma yasağı ilan ettiler, sanki vatandaşın işi gücü yoktu da bu soğukta geceyarısından sabaha kadar sokakta lingiri oynayacaktı…

Maske takılması kararını ürettiler, ne kararı ne de maskeyi takan yok…

Hangi akla hizmettir anlaşılmaz, ülkeye gelen sıradan vatandaşı tuttukları gibi günlerce süren karantinalara sokturdular, diğer taraftan üç günlüğüne memlekete gelen kumarbaz tayfası aylarca elini kolunu sallaya sallaya memlekete girdi, ortalığın içine etti, virüsü her tarafa yaydı,  çekti gitti, geriye her köşede patlayan ve artık tamamen kontrol dışına çıkan pisliği kaldı…

Rum tarafında yıllardan beridir bir lokma ekmek için çalışan ve sürekli sağlık kontrolü altında olan binlerce işçi, Rum tarafındaki vakalar ve işçilerin birkaçında virüs görülmesi gerekçe gösterilerek işlerinden edildi, hem kendileri hem de aileleri bu kaotik durumda aç sefil bırakıldı.

Sağlık Üst Kurulu dedikleri kurul yasadaki tanımına göre Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi’dir.

Toplam 7 üyesi var, başkanı siyasi atama olan Sağlık Bakanlığı Müsteşarıdır.

Diğer üyeler Temel Sağlık Hizmetleri Dairesi Müdürü, Yataklı Tedavi Kurumları Dairesi Müdürü, Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Servisi Klinik Şefi veya görevlendireceği uzman bir hekim, Göğüs Hastalıkları Servisi Klinik Şefi veya görevlendireceği uzman bir hekim, Ulusal Odak Noktası Sorumlusu (ilk defa duydum, neye nasıl hizmet eder diye bakayım dedim, meğer Temel Sağlık Hizmetleri Dairesi’ymiş), Enfeksiyon Kontrol Komitesi Başkanı’nın, yani müsteşarın görevlendireceği Enfeksiyon Kontrol Hemşiresi…

Bu komitedeki üyelerin vasıflarına baktığınız zaman konuyla doğrudan alakalı olan tek üye Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Servisi Klinik Şefi veya görevlendireceği uzman bir hekimdir.

Geriye kalanların hepsi ikincil derecede alakalı üyeler.

Diğer taraftan, bu komite görüşlerini almak üzere İlaç ve Eczacılık Dairesi Müdürü veya temsilcisini, Veteriner Dairesi Müdürü veya temsilcisini, Çevre Koruma Dairesi veya temsilcisini, tarım işleriyle görevli bakanlığın temsilcisini, ulaştırma işleriyle görevli bakanlığın temsilcisini, Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği’nin temsilcisini, Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği temsilcisini görüşünü almak üzere toplantıya çağırabilir.

İkincil alakalı kurumların temsilcilerini geçtim, Tabipler Birliği temsilcileri de, ki memlekette kayıtlı tüm doktorları temsil eder,  bu kurulun toplantılarına bir tek kez bile çağrılmamış!!!

Virüsün yayılımının önlenmesi için alınacak tedbirler konusunda görüşlerinin alınması için bildiğim kadarıyla Çevre Dairesi temsilcisi ve Belediyeler Birliği temsilcisi de çağrılmamış!!!

Virüsle birlikte adı anılmaya başlayan bu kurulun üyelerinin arasında, gerek memlekette gerekse ülke dışında tıbbi alanda bilimsel destek alınabilecek onca nitelikli akademisyen veya bilim insanı varken bunlardan bir teki bile görev almıyor!!!

Bu konuda o kadar çok şey yazıldı, çizildi, söylendi ki, artık sağır sultan bile neyin ne olduğunu biliyor, diyeceksiniz ki böyle bir kurula konuyla ilgili bilim insanlarının girmesine çok da gerek yok veya gerek olmayabilir.

Var!

Hem de fazlasıyla var.

Bu kadar ölümcül bir mesele kimisi siyasi atama, sadece yedi kişinin insafına bırakılamaz.

Gündemi, gelişmeleri adım adım takip eden, dünyada yayınlanan raporları takip eden, o raporlardan çıkarımlar yapan bilim insanlarına böyle bir zamanda ihtiyaç olmayacak da ne zaman olacak!!!

Bilim insanları sadece üniversitelerde araştırma yapmak, öğrenci yetiştirmek için var değildir, böylesi zamanlarda insiyatif yüklenmek de sorumlulukları arasındadır.

Doktor hastaları ile uğraşırken, doktorun işlerini kolaylaştıracak buluşları bilim insanları, araştırmacılar yapar, doktor da uygular, bu kadar basit.

Kendi akademik konum olmamasına rağmen haftalarca ne olup bittiğini anlamak, öğrenmek için DSÖ’nün raporlarından tutun da erişebildiğim her kaynağa erişmeye, satır aralarındaki detayları yakalamaya çalıştım.

Takıldığım yerde telefonu kaldırıp akademik konusu bu konuyla alakalı olan arkadaşlarımı arayıp fikirlerini sordum, farklı bakış açılarıyla, farklı kanallardan bilgiler edinmeye çalıştım.

Gelişmiş ülkelerde bu konuyla ilgili olarak doğrudan söz sahibi olanlar özel olarak oluşturulan bilim kurullarıydı ve siyasi irade ve sağlık sistemleri de doğrudan doğruya bu bilim kurullarının ağzına bakıyordu.

Aslında böyle bir felakete hazırlıklıydılar da, gereğini hemen anında yerine getirmeye çalıştılar.

Bizde ise durum bir acaipti, başından beri.

Siyasi irade panikle bazı kararlar aldı, aldıkları kararlar kısmen de olsa işin başında işe yaradı.

Sonrasında ise işler değişmeye başladı, öncelikler değişmeye başladı, ortaya bir de Sağlık Üst Kurulu diye bir kurul çıktı.

Yasası 2018’de hazırlanmış, uygulamaya konmuş.

Bu kurulun oluşumuna baktığınızda ise, ilgi alanı ve sorumluluk alanı açısından tek bir uzman üyenin yükün büyüğünü üstlendiğini, işin merkezinde olduğunu görebilirsiniz.

Diğer üyeler konuyla ikincil derecede alakalı, ortaya toplum sağlığını topyekün tehdit eden bir salgın çıkması durumunda teknik desteğin gerekliliğinde yardımcı olabilecek pozisyonlardaki üyeler.

Görünen o ki, bu kurulda da yükün büyüğü Enfeksiyon Hastalıkları temsilcisinin başına kalmış durumda.

Kurulda, enfeksiyon hastalıkları uzmanı bir doktor haricinde,  bilimsel açıdan bu konunun en derinlerine inmiş, bilimsel araştırmalara katılmış, bir tek kişi yok.

Diğer üye doktorun da uzmanlık alanı göğüs hastalıkları.

Ancak virüs sadece akciğerleri veya göğüsle ilgili olan hastalıklarla alakalı değil, bu yüzden komitede sadece iki doktorun varlığı yeterli değil.

Elbette ki böylesi kurullarda ikincil derecede ilgili üyelere de ihtiyaç var, çünkü bu mücadelede sadece doğrudan o konuyla uzman şahısların bir kurulda yer alması yetmiyor, stratejik destekle ilgili olanların da böylesi kurullarda yer alması şart.

Ama bu işte, hem oluşumda hem de uygulamada açık ve net olarak yetersizlikler ve eksiklikler var.

Kaldı ki, bu kurulun oluşumunda esas söz sahibinin kim olduğu da belirtilmemiş, sadece kurul üye sayısının salt çoğunluğuyla toplanır, toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla kararlar alınır denmiş…

Yani kurul üyelerinden sadece dört tanesi toplantıya katılsa, onların da üçü aynı doğrultuda karar verse, toplamda yedi üyesi olan kurulun üç üyesinin kararıyla bir karar ortaya çıkmış olacak.

Bu kadar basit!

Gerçekten de bu işler bu kadar basit mi???

Eğer bu işler bu kadar basitse, ilk başlarda korkuyla kapanan ve vaka sayıları sıfırlanan bu memleket nasıl oldu da şimdi böylesine rezil bir duruma düştü!!!

Hadi yetkililerden biri çıkıp da hamaset yapmadan, karnımızın fazlasıyla tok olduğu palavraları sallamadan, buna bilimsel temelde cevap versin, duyalım, görelim.

Diyeceksiniz ki, en azından böyle bir kurulun olması hiç olmamasından daha iyidir.

Doğru, ama günün sonunda kaş yapayım darken göz çıkaran, milletin aklıyla alay eden, işin kolayına kaçan kararları üretmekle, sonra da uygulamadaki fiyaskoları eleştirmekle de bu işler olmuyor.

Virüs belası başladı başlayalı hükümetler başka telden çalıyor, Kurul başka telden çalıyor.

Üretilen ve uygulanan kararlara bakarsak çelişkiyi görürüz, gözümüzün içine içine giriyorlar.

Millet çocuk çoluk sokakta, gezmede, tozmada, ama okullar kapalı efendim!!!

Millet gece saat onda yatakta ama o saatte sokağa çıkma yasağı var efendim!!!

Evlerde on kişiden fazlasının bir araya gelmesi yasak ama torpilli otellerde görgüsüz tayfasının vur patlasın çal oynasın keyfi sürüyor efendim!!!

Meyhaneler, barlar kapalı ama kahvehaneler, cafeler açık, millet yine kucak kucağa efendim!!!

İşçi Rum tarafındaki işine risk var diye gitmesin ama Türkiye’den ve başka yerlerden gereksiz yere her gün hasta birileri gelmeye devam etsin efendim!!!

Insanlar bir araya gelmesin diye meyhaneler, barlar filan kapatılsın ama özellikle araba yıkama yerleri gibi pislik saçan diğer işyerleri ortalığı pisliğe, tehlikeye boğmaya devam etsin efendim!!!

Eğer böylesine ölümcül bir durumda bir kurul görev ve sorumluluk üstlenecekse, öncelik kamu faydası olmalıdır, göstermelik işler değil…

Riskin biri görülecek, diğer görülmeyecekse, boşverin gitsin, kurula murula da hiç ihtiyaç filan yok.

Bu kurulun aldığı kararların hükümet eliyle uygulanmasının memlekete bir zırnık faydası oldu mu peki!!!

Cevap kocaman bir hayır!!!

Zaten biri bir telden çalıyor, diğeri diğer telden.

İlgili yasada kurulun aldığı kararlar yasa hükmündedir diye birşey de yok, hükümet ister uyar, isterse uymaz.

Yasaya göre yetki Bakanlar Kurulu’nda.

Ancak gidişata baktığımızda, bu kurulun aldığı kararlar ve uygulayıcısı hükümet, ister beğensinler, ister beğenmesinler, memlekete yarardan çok zarar getiriyor.

Sorumluluk bu saatten sonra hangisindedir artık farketmez, hükümet de kurul da işin içindedir ve alınan ve uygulanan kararlarda uyumlu olsunlar ya da olmasınlar, bu kaostan ikisi de sorumludur.

Kimse topu birbirine atmasın, eğer virüsün yayılımı bugün zıvanadan çıktıysa, hem kurul hem de siyasi irade bundan sorumludur.

Kimin karar aldığı, kimin o kararı nasıl uyguladığı gelinen noktada artık çok da önemli değil.

Hem ağlarım hem giderim moduyla iş yapmak da marifet değildir.

Gelinen noktada, bu ikilinin aldıkları kararlar ve uygulamalarındaki sonuç tam anlamıyla bir çelişkiler yumağıdır.

Sen bir taraftan okulları kapatıp da diğer taraftan kumarhane turistlerinin memlekete kontrolsüz gelişine izin veremezsin…

Sen bir taraftan meyhaneleri, barları kapatıp da diğer taraftan araba yıkama yerleri gibi her tarafa pislik saçan işletmelerin sabahın köründen gecenin yarısına kadar milletin gözünün içine soka soka pislik saçmasına izin veremezsin…

Sen bir taraftan adamına göre muamele yapılmasına göz yumup, memlekete bazılarının ellerini kollarını sallaya sallaya girmesine izin verirken Rum tarafında vakalar patladı deyip de hemen hergün sağlık kontrolünden geçen işçilerin işlerine gitmelerine risk oluşturabilirler diye engel olamazsın, binlerce insanı ve ailelerini böylesine zor bir zamanda aç ve sefil bırakacak kararlar alamazsın…

Sen bir taraftan nala diğer taraftan mıha vuran kararların tutarsızlığı sayesinde tüm sağlık sisteminin ve sağlık çalışanlarının ve polislerin  ölümcül risk altına girmesine vesile olamazsın…

Ha, yok eğer biz bunların bu şekilde yapılmasını istemedik, biz böyle istedik, hükümet bildiğini okudu diye de bir mazaretiniz varsa, o zaman da paşa paşa o görevden çekilirsiniz, madem hükümet bildiğini okuyor, bırakırsınız bildiğini okumaya devam etsin, hesabını da halk sorsun.

Hem ağlarım hem giderim yöntemiyle bu işler yürümüyor, yürümedi, yürümeyecek de.

Bir daha üstüne basa basa vurgulayım.

Öyle bir gidişat var ki, sorumlulun kim olduğu, sorumluluğun nerede olduğu, bu işin başının nerede, ucunun nerede olduğu belli değil.

Esas sorumlu kim, esas sorumluluk nerede, hükümette mi, Sağlık Üst Kurulu denen kurulda mı?

Ilgili yasaya göre sorumluluk Bakanlar Kurulu’nda!

Millet bir birinin dediğine bakıyor, bir ötekinin, ancak herkesin net şekilde anladığı şey şudur; dağ her seferinde fare doğuruyor.

Hoş, bu saatten sonra artık bunun da bir önemi yok.

Hem nala hem de mıha vuran ve gerçek anlamda hiçbir fayda sağlamayan kararlar sayesinde virüs artık tamamen kontrol dışına çıkmış durumda, her an her yerden fırlıyor.

Diğer taraftan, virüs ortaya çıktı çıkalı memleket tam üç tane hükümet gördü, bu da ayrı bir rezalet.

Bu memleket ve toplum için daha kötü ve ölümcül olan günübirlik kararlarla memleketi kaostan kaosa sürükleyen istikrarsız, tutarsız, beceriksiz siyasi irade ve sorumsuz, bencil, terbiyesiz ahali midir, yoksa virüs mü diye sorarsanız, şahsen virüsü çok daha masum bulurum.

Pandemi başladı başlayalı, millet zar zor el yıkamayı öğrendi, hijyen kelimesini duydu, sosyal mesafe ifadesini duydu,  sonra yine pisliğe devam dedi, birbirinin tepesine binmeye devam dedi, memleketin her köşesi maske çöplüğüne döndü…

İki metre ötede çöp olmasına rağmen bazı virüsten daha tehlikeli mahlukatlar suratından çıkardığı maskeyi inadına oraya buraya atıyor.

Uyardığın zaman da salyalarını akıtarak hırlıyorlar, virüsten daha tehlikeli olduklarını adeta ispatlama gayreti içine giriyorlar.

İster Rum tarafı gibi tam kapanmaya gidelim, isterse yarı açık, yarı kapalı, başıbozuk şekilde davranmaya devam edelim, ister günübirlik kararlarla günü kurtarmaya çalışalım, günün sonunda bizi eritip bitiren, her şekilde çöktüren virüs filan değildir, virüsten binbeter daha tehlikeli olan olan istikrarsız, iradesiz, beceriksiz siyasi zihniyet ve toplumun böylesine ölümcül bir sorun karşısında sergilediği aymazlık, bencillik, sorumsuzluktur.

Bu saatten sonra da başımıza ne gelirse gelsin, müstahakımızdır.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu