Ediz TuncelKıbrısKöşe YazılarıManşet

Ediz Tunçel: İsias! İnsanlığın ve adaletin katledilişi!

 

6 Şubat 2023, asla unutamayacağımız bir tarih…

Sabahın köründe yattığımız yerde sarsılarak uyandıktan birkaç dakika sonra internetten depremin Türkiye’de olduğunu öğrendik ve şiddetine inanamadık.

Telefonla o bölgedeki tanıdıkların bir kısmına, eski öğrencilerime, arkadaşlara zar zor ulaşabildik, seslerindeki dehşet ve panik tarif edilecek gibi değildi.

Sonrası ise tam bir çaresizlik ve azap süreciydi.

Arabayla bir saatte gidebileceğimiz bir mesafe deniz yüzünden aşılmaz bir dağ gibi karşımızda duruyordu ve biz çaresizce seyrediyorduk.

Birkaç saat sonra yıkımın boyutları ve kayıpların sayısı ortaya çıkmaya başladığında çaresizlik ve üzüntü yüreğimizi, aklımızı hepten çökertti.

Saat 9 gibi Adıyaman’da, adı İsias olan, lanet olası bir otel müsveddesinde Mağusa kolejinden çocuklarımızın, ana-babalarının, öğretmenlerimizin ve rehberlerden oluşan bir grubun mahsur kaldığını öğrendik.

Kısa süre sonra da oraya ilk ulaşan bir arkadaşımdan otelin yerle bir olduğunu, sadece birkaç kişinin şans eseri kurtulabildiğini, ortalığın tam bir cehennem ve can pazarı olduğunu öğrendim.

Hem bizim için hem de orada olanlar için çaresizlik, azap, tarifsiz derecedeydi.

Kısa süre sonra o lanet olası bina müsveddesinin ilk fotoğraflarını gördüğümde, bu nasıl bir yıkım, deprem şiddeti ne olursa olsun bir bina böylesine tuzla buz olamaz dedim.

Meğer olabiliyormuş!

Tarifsiz bir ahlaksızlığın, cehaletin ve sahtekarlığın dikalası sayesinde olabiliyormuş…

Herifler akıl almaz bir zırcehaletle, tarifsiz bir sahtekarlık ve ahlaksızlıkla her türlü hileye, hurdaya, ahlaksızlığa başvurarak tam anlamıyla bir mezbelelik, bir moloz yığını, tekme atsan bile kendiliğinden yıkılacak bir bina müsveddesi, akıl almaz bir ölüm tuzağı yaratmışlar, en kalitesizinden ve hiçbir kanuna, kurala uymayan malzemeler kullanmışlar, üstüne üstlük bina müsveddesinin altında yer açmak için kolonları kesmişler, üstüne üstlük en tepeye kaçak kat çıkmışlar, üstüne üstlük kaçak katları devlet eliyle affa da uğramış, binayı denetlemesi gereken idari görevlilerin ahlaksızlığı, vicdansızlığı ve sorumsuzluğu sayesinde de bu moloz yığını 6 Şubat depremine kadar bir şekilde ayakta kalabilmiş ve nihayetinde daha depremin ilk anında, ilk titremede iskambil kağıtlarından bir kale gibi yıkılmış, onca evladımızı ezim ezim etmiş.

Görgü tanığı ve şans eseri hayatı kurtulan arkadaşlarımızın anlattığına göre de ilk sarsıntının hissedilmesinden sonra, daha yattıkları yerden kıpırdamaya bile fırsatları olmadan,  on saniyeden daha kısa sürede bu bina müsveddesi olduğu gibi kafalarına çökmüş.

İsias denen mezbelelik ve benzeri diğerleri de hep aynı ahlaksız, çürük, kokuşmuş, sahtekar zihniyetin eseriymiş…

Kısacası, tepeden tırnağa, ruhtan bedenin en ufak zerresine kadar kokuşmuş, yozlaşmış, çürümüş, kötülükte sınır tanımayan bir zihniyetin yarattığı düzenin en dehşetli örneği olarak İsias denen lanet olası bina müsveddesi hem evlatlarımızın, velilerimizin, öğretmenlerimizin, gencecik turizm rehberlerimizin ve otel çalışanları olmak üzere toplamda 70 cıvarında insanımızın ve geride kalan onlarca ailenin, sevenlerinin hayatını mahvetti, hem de artık lanetli adı unutulmayacak şekilde tarihe geçti…

Hem İsias denen lanet olası bina müsveddesinde hem de ona benzer şekilde yapılmış onbinlerce bina müsveddesinde insanlık göz göre göre katledildi!!!

Diğer taraftan, İsias’ta katledilen insan sayısında bazı belirsizlikler var, sadece Kıbrıslı olanlar ve rehberlerin sayısı veriliyor, çalışanlar ve oraya malzeme getirip de yıkıntının altında kalan bir garibandan hiç bahsedilmiyor.

Şimdi soru şu; Ne olursa olsun, toplamda 70 cıvarı kişiye canlı canlı mezar olan, en kalitesizinden malzemeyle ve inşaat kurallarına aykırı bir şekilde karkası dikilen, on yıl atıl kaldıktan sonra eriyip çürüyen, tam bir harabe haline gelen, sonra da yıkacakları yerde allayıp pulladıkları, üstüne kaçak kat çıktıkları, kolonlarını kestikleri bu bina müsveddesini bu hale getiren sahtekar, ahlaksız ve zırcahil sürüsü yarattıkları ölüm tuzağının en ufak bir etkenle veya kendiliğinden insanların kafasına çökeceğini bilmiyorlar mıydı?

Bal gibi de biliyorlardı, sahipleri de biliyordu, mühendisi de biliyordu, mimarı da biliyordu, devlette, belediyede inşaatları denetleme ve ruhsatlandırma süreçlerinden sorumlu olanlar da biliyordu, ve  yedikleri her haltın, yaptıkları her ahlaksızlığın, her sahtekarlığın ve olası sonuçlarının da kesinlikle farkındaydılar…

Farkında olmamaları için safkan geri zekalı, beyin özürlü, moronun önde gideni olmaları lazımdır.

Ancak yedikleri haltlara ve sonuçlarına baktığınızda, hepsi de yedikleri haltların ölümcül sonuçlarının bal gibi farkındaydılar.

Peki, bu zırcahilin, ahlaksızın ve sahtekarın önde gidenleri bu cahil cesaretini nerden alıyorlardı!!!

Tabi ki kokuşmuş, çürümüş, ahlaksızlıkta sınır tanımayan, sorumluluklarını yerine getirmeyen, aksine her türlü yolsuzluğu, soysuzluğu, sahtekarlığı teşvik eden, her türlü kötülüğe kol kanat geren bir idari düzenden!!!

Aksi takdirde, aklı başında ve vicdanlı birileri çıkıp da “durun be refikler, nedir sizin yediğiniz halt, bu çürümüş, her türlü hile hurda karıştırılarak yapılmış, kolonları kesilmiş bu döküntü bina müsveddesini derhal yıkacaksınız, bunun kullanımına kesinlikle izin verilemez, üzerine kat mat çıkılamaz, üstelik de burası deprem bölgesi, yapıldığı bölge de zemin sıvılaşması olan bir alan, zemin sıvılaşması bile kendi başına yıkılma riskini iki kat artırıyor, bütün bu sorunları bile bile bu binanın kullanımına izin vermek, insanları bile bile bu bina müsveddesinin içine sokmak, en ufak bir problemde, kaza veya kırımda toplu katliamla, toplu cinayetle sonuçlanır” derdi…

Ama kimse demedi, tüm sorumlular kafasını kuma soktu, aynı deprem şiddetine maruz kalan onca binanın bazılarında milimetrik bir hasar bile görünmezken bu bina müsveddesinde göz göre göre onca insan saniyeler içinde topluca katledildi.

Sadece İsias denen mezarda değil, bütün deprem bölgesinde onbinlerce, belki de yüzbinlerce insanın ezilerek, günlerce buz gibi havada yıkıntıların içinde inim inim inleyerek, aç, susuz, soğuktan donarak ölmesine karşın tek bir kişi de çıkıp sorumluluk üstlenmedi, bir şeylerde hata yaptık, eksik kaldık demedi!!!

Bu ve benzeri felaketlerin yaratılmasına  sebep olan, fırsatçıları her türlü ahlaksızlığa ve cahil cesaretiyle ölümcül işler yapmaya teşvik eden sadece idari düzen değildir, aynı zamanda katledilmiş mevcut hukuk sistemindeki garabet uygulamalardır…

Tek örnek üzerinden yürüyecek olursak, İsias felaketinde, cehaletle, ahlaksızlıkla, vicdansızlıkla, sorumsuzlukla, sahtekarlıkla, rant hırsıyla göz göre göre katledilmiş 70 cıvarında canın suçu “bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermekmiş!!!

Bakın TCK’nın 22/3 maddesinde da bu zırva nasıl tanımlanıyor; Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır. (ama, antiparantez belirtelim, mevcut ceza yasasına göre, neticede yediği cezanın yarısını bile yatmadan sokağa salınır, ödüllendirilir)

Neymiş efendim, bilinçli taksirde fail neticeyi öngörmekte ancak neticenin olmasını istememekteymiş!!! Buna karşın, kural ihlalinde bulunarak veya şans, kişisel yetenek vb. faktörlere itimat ederek hareket etmek suretiyle fiili işlermiş ve neticede ortaya ölüm vakası çıkarmış, bunun adına da bilinçli taksirle adam öldürme denirmiş!!!

Saçmalığa bakar mısınız! Fail neticeyi öngörüyor ama neticenin olmasını istemiyormuş…

Nerden biliyorsun failin neticeyi istemediğini? Madem öngörüyor ve tedbir almıyor, netice de ölüm olarak gerçekleşiyor, fail göz göre göre kendisinin yediği halttan, işlediği suçtan hiçbir haberi olmayan masum bir insanı veya insanları katletmiş demektir.

Açıkcası, ben şahsen bu tanımı okuduğumda, ilk aklıma gelen şey, bilinçli taksirle ölüme sebebiyet veren mahlukatın sadist ruhlu, gözünü kırpmadan insanın veya herhangi bir canlının bilerek ve isteyerek ölümüne sebebiyet verebilecek, tam bir megalomanyak olduğudur, ve bütün bunlara rağmen mevcut yasada mahlukata katil muamelesi yapılmamaktadır, istemeden adam öldürme muamelesi yapılmaktadır.

İşte bu akıl alır gibi değildir, bu tam bir hukuk garabetidir.

İsias davasında, İsias’ın tam bir hile, hurda yığını olduğunu, ahlaksızlık, cehalet ve hilekarlıkla yaratıldığını, değil depremle kendiliğinden bile yıkılabileceğini, allanıp pullanmış bir ölüm tuzağı olduğunu bilseler gidip de içine girerler miydi!!!

Asla girmezlerdi, kimse de evladını o lanet olası bina müsveddesine sokmazdı, içine adım atmazdı.

Ancak failler bilerek ve isteyerek tam bir ölüm tuzağı yarattılar ve adına da dört yıldızlı otel diyerek, içine insanları soktular, sonra da katledilmelerine sebep oldular.

Kuralları bile bile ihlal ederek toplu katliama sebebiyet vermek taksirle adam öldürmek değildir, bile isteye cinayettir, katliamdır.

İstenmeyen ama olacağını varsaydığınız sonuçları engellemek için kılınızı kıpırdatmazsanız, doğrudan sorumlu olarak işlediğiniz fiiller de insan hayatlarının katledilmesiyle sonuçlanmışsa, bile bile insanların katlettiniz demektir ve toplu katliamdan sorumlusunuz demektir, cinayet işlediniz demektir.

İsias ve benzerlerinde yaşanan felaket işte tam da budur, bile isteye sayısız insanı katletmek!

Hem hem ahlaksızca, cahilce, hilekarca yediğin haltın sonuçlarının her an insan ölümüyle sonuçlanabileceğini bile bile davranacaksın ve üç kuruşluk çıkar elde etmek için hiçbir tedbir almayacaksın, insanları ölümle karşı karşıya bıraktığını da hiçbir şekilde onlara da belli etmeyeceksin,  hem de onlarca, yüzlerce, binlerce, onbinlerce, hatta yüzbinlerce ölüme sebebiyet verince istemeden öldürdük, napalım yani, öleceğinizi biliyorduk ama istemiyorduk diyeceksin, pire ezmekle insan evladı canını ezerek yok etmeyi nerdeyse bir tutacaksın, yasalar da seni kollayacak, suçuna ortak olacak, hatta ödül gibi cezalarla azmettirecek, katlettiğin onca cana karşılık cezaevinde birkaç yıllığına tatil yapacaksın, alçağın en dibi bir katil olmana rağmen devlet tarafından beslenip kollanacaksın!!!

Bırakın onca masum insanın ahlaksızlık, cehalet ve sahtekarlıkla bile bile katledilmesini, her kim veya kimler bu yasaları çıkardıysa özel bir gayret sarfetmiş ve katilleri resmen koruma altına almaya çalışmış, ve hatta ödüllendirmeye çalışmıştır…

Göz göre göre yasada bile resmen sahtekarlık var, katili koruma gayreti var!!!

Gel de böyle bir durumda adaletten adalet bekle…

Herif bile bile ölümcül bir halt yiyecek, neticesinde ise “istemeden oldu, ama oldu, ölen öldü, napalım yani, kalan sağlar (yani katiller) bizimdir” denecek, ıkına sıkına, zorlaya zorlaya katile en fazla 22,5 sene verilecek, verilen sürenin de yarısını ancak yatacak, büyük bir ihtimalle yarısının yarısını bile yatmadan, sağlık, iyi hal gibi uyduruk bahanelerle sokağa salınacak…

Sayısız örnekte olduğu gibi, İsias davasında da, eğer dava “bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek” üzerinden yürüyecekse, olacak olan tam da budur, katiller ve sorumlular günün sonunda ödül gibi cezalar alacaklar, alacakları cezalar diğer ahlaksız, sahtekar, cahil sürüsü için ibret olacağına, tam tersine teşvik edici mahiyette olacak.

İşte bu noktada da sadece insanlık değil, hem insan hakları hem de hukuk bir kez daha katledilmiş olacak, sahtekarlığın, ahlaksızlığın, cehaletin kitabını yazan ve sayısız insanın katledilmesinden sorumlu olan katiller sürüsü ödül gibi cezalar alacaklar, yan gelip yatacaklar, devlet tarafından beslenecekler, sonra da ilk fırsatta sokağa salınacaklar, aynı hamurdan yapılmış diğer ahlaksız ve sahtekar sürüsü de yine bildiğini okumaya devam edecek, yine masum insanlar katledilecek…

Mevcut şartlarda, savcı, her kimse, ki bu mevcut garabet sistemde kim olduğu çok da önemli değil, görünüşe göre elindeki verilere ve yasalara göre mahkemeye bulguları sunuyor ve ona göre de ceza istiyor, savcının katilleri koruyup kollayamaya meyilli mevcut yasalara göre yapabileceği çok da fazla bir şey yok, ama genel olarak mahkeme heyetinin var, yaşanan akıl almaz boyuttaki dehşetli katliamlara bakarak, yasalardaki sınırları sonuna kadar zorlayabilirler, bu konuda tam bağımsızdırlar.

Zorlayabilirler ve zorlamalıdırlar da, çünkü sadece İsias’ta değil, tüm bu deprem felaketinde yaşanan katliamların sorumluları yasal boşluklardan, ahlaksızlığın, cahilliğin, sahtekarlığın hayat tarzı haline getirilmesinin hak ettiği şekilde cezalandırılmamasından, aksine yasal boşluklardan, gevşekliklerden faydalanılarak ödüllendirilmesinden cesaret alarak bu dehşetli katliama sebebiyet vermişlerdir ve neticede sayısız insanımız, öğrencilerimiz evlatlarımız akıl almaz bir vahşetle, dehşetle katledilmiştir, geride iste tarifsiz bir acı ve azap kalmıştır.

Ahlaksızlığın, cehaletin, çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun ve sahtekarlığın neticesinde yaşanan katliamlara baktığınızda, ortada bilinçli taksir veya olası kast filan da yoktur, ama ahlaksızlık, sahtekarlık, çürümüşlük, kokuşmuşluk ve cehalet neticesinde doğrudan doğruya toplu katliamla sonuçlanan akıl almaz boyutta bir felaket vardır; Sebep de deprem değildir, deprem sadece katillere suç ortaklığı yapmıştır, bir ölüm tuzağından farksız olan bina kılığındaki silah katilin elindedir, yani silah envai tür hilekarlık ve sahtekarlıkla yapılan binadır,  mermi ise depremdir, ama silahı yaratan, silahın tetiğini bile bile düşüren, mermiyi de ölümcül olacak şekilde etkili hale getiren katilin ta kendisidir, patlayan mermi de kaçacak hiçbir yeri olmayan kurbanları katletmiştir, esas sorumluluk tamamen kokuşmuş zihniyetli, ahlaksız katildedir, katil mermiyi fırlatacak silahı yaratmasaydı, o silahı kullanmasaydı, o mermi asla patlamaz, patlasa bile hiçbir zarar ziyana sebep olmazdı,  bütün olay da bundan ibarettir.

Kısacası, katil bile isteye katildir, işlediği fiilin sonucu da istemeden filan değil, düpedüz kasten cinayettir, bu sonucun yaşanmasını istemiyorsaydı, bilerek ve isteyerek cahil cesaretiyle ve ahlaksızca, hilekarca işlediği fiili işlemezdi, gereken tedbiri alırdı, onca insan evladının katledilmesine sebep olmazdı.

İnsani adaletin görevi böylesi bir felakette sorumluluk sahibi olan katillere hak ettikleri cezayı eksiksiz ve bahanesiz vermektir, hiçbir şeyden habersiz bir ölüm tuzağına sokularak katledilen onca canın hesabını faillerden çatır çatır sormaktır, hem de öyle bir sormaktır ki bir daha dünya durdukça bu topraklarda kimse böylesine bir ahlaksızlığa, sahtekarlığa ve cahilce davranmaya cesaret edemesin…

İşte bu noktada, ya yine bir adalet komedisi  yaşanacak ve sorumlu katiller ödül gibi cezalar alacaklar, ya da mahkeme elindeki tüm yetkileri ve yasaları kullanarak, yasal boşlukları da dolduracak ve katillere dünyanın kaç bucak olduğunu gösterecektir, hem de öyle bir gösterecektir ki, katlettikleri canlara karşılık verilecek cezalar ibret olacak, bir daha hiçbir ahlaksız, vicdansız, sahtekar mahlukat bile isteye ve göz göre göre insan hayatını katledemeyecek, bırakın katletmeyi, aklının ucundan bile geçirmeye cesaret edemeyecektir.

İsias ve tüm deprem bölgesinde insanlık katledildi, 6 Şubat günü yüreğinde, ruhunda biraz vicdan olanlar için hayat bitti, donuklaştı, çoğumuz yaşayan ölülere döndük, çocuklarımıza, sevdiklerimize yeniden kavuşabilmek için ölümü özler oldu, hayat sevincimizin zerresi bile kalmadı, çoğumuz için ölüm, sırf evlatlarımıza bir an önce kavuşabilmek için, bir lütuf haline bile geldi, daha doğrusu getirildi.

Bütün bu felaketlerin, katliamların tek sebebi, tekrardan üstüne basa basa vurguluyorum, ahlaksızlıktır, vicdansızlıktır, cehalettir, sahtekarlıktır, ve bütün bunları koruyup kollayan, hatta teşvik eden idari, hukuk ve adalet sistemlerindeki gevşekliklerdir, sorumsuzluklardır, suçlu lehine gevşeklikler ve boşluklar yaratan adaletsiz adalet uygulamalarıdır, uygulamada devlet elinde olup da uygulamada suça karşı caydırıcı olacağına teşvik edici olan faktörlerdir.

Bu şartlarda, şimdi sıra, insanlık tarihinin gördüğü en büyük katliamlardan birinde, adaletin de katledilip, katledilmeyeceğini görmekte…

Eğer bile isteye, göz göre göre katledilen onca cana karşılık adalet de katledilirse, hukuk ve adalet sistemindeki açıklar, zaafiyetler göz göre göre onca insanı, onca can parçasını mahveden katiller sürüsünün faydasına olacak şekilde kullanılırsa, bu bir ceza değil ama devlet, hukuk ve adalet eliyle teşvik olacaktır, bundan sonraki süreçte yine sayısız insanımız ahlaksızlığın, sahtekarlığın, vicdansızlığın, cehaletin kurbanı olacak ve acımasızca katledilmeye devam edecek, adalet de sıra kendisine geldiğinde adaletsizliğine devam edecek; neticede vicdansız, ahlaksız, sahtekar katilleri de sözde cezalandırır gibi yaparken gerçekte ise koruyup kollamaya devam edecek demektir.

Tarifsiz bir dehşet ve katliamla sonuçlanan bu mesele artık sadece bir adalet ve yasa meselesi değil, aynı zamanda bir ahlak ve vicdan meselesidir.

Netice, sadece adaletin gerçek adalet seviyesinin ne durumda olduğunu değil, insani boyutta ahlağın ve vicdanın da ne boyutta olduğunu gözler önüne serecektir.

Ha, biri çıkıp da bütün bu yazdıklarımın, ifadelerimin adaleti etkilemeye yönelik olduğunu iddia ederse, kendisine söyleyeceğim tek laf vardır; “Yürrü ulan ahlaksız, sahtekar, zırcahil cehennem zebanisi mahlukat, hangi cehennemden çıktıysan o cehenneme geri dön, dön ki insanlarımız, evlatlarımız bir daha senin ve senin gibi alçağın, ahlaksızın, sahtekarın en dibi mahlukatların kötülüğüne maruz kalmasın…”

 

 

,

Diğer Haberler

Başa dön tuşu