Ediz TuncelKıbrıs

Ediz Tuncel: Reset

Pandemi denen biyolojik savaş göstere göstere geldi, gözümüzün içine girdi, bütün dünyayı tokatladı, hala da tokatlamaya devam ediyor.

Daha geçen gün Kıbrıs Türk toplumunun bana göre en değerli insanlarından biri olan Ergül Ekici kovidden hayatını kaybetti, adam iki öksürdü bir aksırdı, bir hafta içinde elimizin altından kayıp gitti, kılımızı bile kıpırdatamadık, çaresizce seyrettik, hemen hergün doğrudan veya dolaylı sebeplerden ama kovidin son noktayı koyduğu ölümler yaşanıyor, Sağlık Bakanlığı’ndan tık yok, ne bir haber ne bir hacı!!!

Rum tarafında ise haftada ortalama 7 kişi kovidden dolayı hayatını kaybediyor, haber oluyor, ama ne Rum tarafı, ne de Türk tarafı artık umursamıyor, herkes dört ucundan koyvermiş durumda, ve aslına bakarsanız tüm dünyada dingil kopmuş durumda, herkes işi oluruna bıraktı.

Kovid öncesi haftalık ölüm oranlarını ve kovid sürecindeki ölüm oranlarını araştırırsanız manzara daha net şekilde ortaya çıkar. 

Türkiye’de durum tastamam aynı, değişen birşey yok. 

Güya resmi verilere göre pandemide dünyada 6 milyon insan hayatını kaybetti, ama bu tam bir palavradan ibarettir, son iki senede benim tanıdıklarım arasında eceliyle ölen bir tek kişi bile yok, genç olsun, yaşlı olsun, tandıkların tümü de kovidden hayatını kaybetti, bir tek istisna bile yok. 

Kovid olmasaydı bu insanların tümü de halen aramızda olacaktı, günün sonunda bu gerçek de tüm çıplaklığıyla karşımızda duruyor.

Dünyada kovidden ölen insan sayısı öyle resmi açıklamalarda olduğu gibi değil 6 milyonu, tam on katını çoktan aşmıştır, orta büyüklükte bir ülke nüfusu ortadan kalkmıştır, ve malesef ki insanlar çatır çatır bu illetten dolayı ölmeye de devam ediyor, görünen o ki, edecek de, başka yolu yok…

Bilimsel projeksiyonlara göre daha 15 sene önce 5 milyarlarda gezen dünya nüfusu korkunç bir hızla artıyor, 2030’larda bu hızla giderse 15 milyarı bulacak, yani 8 sene sonra nerdeyse ikiye katlanacak, 2050’de ise 30 milyara kadar ulaşacak, bu da yeryüzünde tükenen kaynaklar yüzünden tam bir kaosun yaşanmasına neden olacak. 

Bu yüzden de, özellikle büyük çoğunluğunu tavşan gibi üremeyi marifet sayan zırcahil halk kitlelerinin oluşturduğu geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerin niteliksiz genç nüfusları  gelişmiş ülkeleri ve refahlarını hedeflerine almış durumda, niteliksiz nüfus gelişmiş ülkelerin refahına havadan konmak için göç yollarına düşmüş durumda.

Özellikle her yönüyle geri kalmış ve din sömürüsünden dolayı zırcahillik tavan yapmış, taş devri zihniyetinden kurtulamamış, tavşan gibi üreyerek her sene nüfusunu katlayan ama insanlarına aş, iş, eğitim, kaliteli yaşam imkanı yaratamayan müslüman ülkelerden Avrupa’ya, Amerika’ya, Kanada’ya, Avustralya’ya yasal veya kaçak göç bugün tavan yapmış durumda. 

Bundan en fazla etkilenen de gerek kara yoluyla, gerekse deniz yoluyla müslüman ülkelere en yakın durumda olan ve en fazla etkilenen de Avrupa kıtasıdır, öyle ki, gerek Kuzey Afrika’dan gerekse Asya ve Ortadoğu’dan Avrupa’ya doğru kaçak göç tavan yapmış durumdadır.

Bu vakitten sonra ne Avrupa, ne de diğerleri daha fazla niteliksiz kaçak veya yasal göçmen kaldıracak durumda değil. 

Niteliksiz kaçak göçmen demek, tam anlamıyla bir başbelası demektir, hiçbir şekilde ipe sapa gelmeyen, toplum için doğrudan ölümcül tehdit oluşturan, ne zaman nerede patlayacağı belli olmayan serseri bir mayın, katıksız bir bela demektir…

Niteliksiz ve kaçak göçmenlerden bugün dünyada en fazla etkilenen ülke Türkiye’dir, öyle ki, dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir göç saldırısına maruz kalan Türkiye ekonomik, sosyal ve kültürel yönden tarihinde görülmemiş bir darbe yemiştir…

Paçalarından akıl aktığını sanırken giriştikleri her işi kafalarına giyme şampiyonluğunu kimselere kaptmamaya yeminli AKP-MHP iktidarı ise hala aval aval havaya bakınmakta, ülkenin karşı karşıya olduğu kaosu ve tehdidi ısrarla küçümsemekte, yaptıkları hatayı kabullenmemekte, müslümansa bizdendir ayağına yatmakta, körler sağırlar birbirini ağırlar tavrını devam ettirmekte, Türkiye’yi kurtaracak bir mucize olmasını umut etmektedir.

Vizyonsuz muhalefet ise 12 sene önce kontrolsüz göç dalgası başladığında olacakları görememiş, gıkını çıkarmadan olanları seyretmiştir, sonra da körler sağırlar birbirini ağırlar ayağına yatmış, iktidarın hatalarının kendi hanesine artı puan olarak yazılması umuduyla palavradan muhalefet taktiğini uygulamaya sokmuştur.

Bakmayın siz muhalefetin cak cuk etmesine, iktidar ne kadar hata yaparsa o kadar çok hoşlarına gitmektedir çünkü seçimde o kadar çok tepki oyu muhalefete gelecek demektir. 

İktidarda ise bunu algılayacak kadar akıl ve liyakat filan da olmadığı için yaratılmasında başrolü oynadıkları bataktan hala hamasetle kurtulacaklarını sanmaktadırlar.  

Amma ve lakin, dünya başka türlü dönmektedir.

Şu anda dünyanın acilen bir nüfus resetlemesine ihtiyacı vardır ve dünyayı yöneten üst akıl, yani Amerika’daki bir avuç üst akıl çetesi, durumu bildikleri ve değil yüz yıl sonrasını, bin yıl sonrasını hesapladıkları için gereğini de sırasıyla yapmaktadır. 

Dünya ülkelerinde kontrolsüz göçü tamamen yasaklayan ve sınırlarında sıkı kontrol uygulayan Rusya, Çin, Kanada, Japonya, Fransa, Almanya ve Avustralya hariç, diğer ülkelerin tümü kontrolsüz göç dalgasından ciddi şekilde etkilenmektedirler, hatta Amerika bile etkilenmektedir.

Hem dünya nüfusunu resetlemek, hem de Amerika, Rusya ve Çin olmak üzere üç süper gücün ekonomik savaş dengelerini değiştirmek için uygulamaya sokulan ilk küresel biyolojik savaş denemesi dört dörtlük tutmuştur, hedefine ulaşmıştır, bir taşla iki kuş vurulmuştur, kovid tek kurşun atılmadan kontrollü bir şekilde insanları öldürülmeye devam etmektedir, Amerika’nın Çin’i hedef alan ekonomik saldırısı da hedefine ulaşmıştır.  

İnsanoğlu da artık ne olacaksa olsun modunda gitmekte, ölüm tehlikesine boşvermiş durumdadır.

Bunu bilen üst akıl, çok muhtemeldir ki önümüzdek kısa zaman sürecinde piyasaya biraz daha etkili bir virüs modeli daha sürecek, ölümleri kademeli olarak artıracaktır, süreci hızlandıracaktır, özellikle teknoloji kullanımından uzak olan, teknoloji pazarına maddi katkı sağlamayan yaşlı ve hasta kesimi ortadan kaldırmak için bir adım daha mutlaka ki mutlaka atacaktır. 

Diğer taraftan, aşırı nüfus aşırı fosil kaynaklı yakıt tüketimini de beraber getirmektedir ve aşırı fosil yakıt tüketimi dünyayı hızla ısıtmaktadır, doğal dengeleri altüst etmektedir. 

Bilimsel verilere göre fosil yakıt kaynakları en geç 2054 yılında tükenecektir, bu da dünyanın o tarihe kadar on derece daha ısınması demektir, on derece ısı artışı da dünya üzerindeki hemen tüm yeşil canlıların, kısacası floranın yok olması ve dünyayı baştan aşağı saracak bir kuraklık demektir ki bunun da sonu yine ölümdür, hayatın tamamen bitme noktasına doğru gelmesidir. 

Bunun farkında olan batı ülkeleri, 2030’dan sonra artık fosil yakıtla çalışan ulaşım, ısınma ve sanayi sistemlerini tamamen fosil yakıtlardan arındırma, tamamen temiz enerji kullanma arayışına çoktan girmişlerdir. 

Dolayısıyla, bugün yüz dolara satılan petrolün varili, 2030’dan sonra özellikle batı dünyasında bir dolara bile alıcı bulamayacak duruma gelecektir. 

Haliyle, başta Suudi Arabistan olmak üzere, durumun farkında olan Arap petrol üreticileri ve batıdaki ortakları şirketler petrolün fiyatını zorlayabildikleri kadar yukarı çekmişler, dünyayı bir anda artan enerji fiyatlarından kaynaklanan yapay bir enflasyon ve ekonomik kriz içine sürüklemişlerdir.

Önümüzdeki on yıl boyunca kasayı doldurabildikleri kadar dolduracaklar, sonrasında ise ağızlarını havaya açacaklar, petrolün değeri çöp kadar bile olmayacaktır, bedavaya verseler kimse satın almayacaktır. 

Dolayısıyla, şu anda fırsat bu fırsat deyip, dünyayı soyabildikleri kadar soymaya kalkıştılar. 

Ekonomisi güçlü olan ülkeler artan enerji fiyatlarından kısmen etkilendi, ancak ekonomisi sürüm sürüm sürünen ve dışa bağımlı hale gelen Türkiye gibi ülkelerde yaşanan ekonomik krizler daha da şiddetlendi.   

Pandeminin uzantısı olarak çıkarılan Rusya-Ukrayna savaşı da işin tuzu biberi olmuş, Amerika’nın hedeflerine bir artı daha koymuştur. 

Üst akılın tezgahı neticesinde, pandemiyle birlikte Çin’in dünya üzerinde domine olmaya başlayan ekonomik gücünün hızını kesilmiş, Ukrayna ile Rusya kapıştırılarak, Rusya’nın da Avrupa üzerindeki enerji hegemonyası kırılmıştır. 

Dahası, NATO ülkelerindeki silah stoğu Rusya’ya karşı kullanılmak üzere Ukrayna’ya akmış, Rusya-Ukrayna savaşı dolaylı olarak NATO-Rusya savaşına dönüşmüştür, tek farkla ki, bu savaşta harcananlar NATO askerleri değil, Ukrayna ve Rusya askerleridir.  

Şimdi NATO ülkelerinin boşalan silah stoklarını yeniden doldurmak için trilyonlarca dolarlık batı ürünü yeni nesil silahlar stokları dolduracaktır. 

Son üç senede yaşadığımız ölümcül senaryo çok basit aslında;

Virüsü patlat, ilaç tüccarları yüzlerce milyar dolar kazanarak köşeyi dönsün…

Savaşı patlat, silah tüccarları trilyonlarca dolarlık silah satsın, köşeyi dönsün…

Ekonomik krizi patlat, enerji tüccarları trilyonlarca dolarlık vurgun yapsın, köşeyi dönsün…

Ceremesini bütün dünya çeksin, sıradan insanların cebinden doğrudan veya dolaylı alınan paralarla enerji, silah ve ilaç sektörü rotayı doğrultsun…

Sisteme uyum sağlayamayanlar da harcansın, ölüp gitsin. 

Cebi trilyonlarca dolarla dolan üç sektör de kendi çıkarları doğrultusunda dünyayı kaostan kaosa sürükleyen siyasilerin koltuklarını korusun, kollasın…

Peki, dünyadaki durum buyken bizdeki durum nedir diye sorarsanız ve hergün karşımıza çıkan haberlere bakarsanız, gördüğünüz tek şey şudur; Türkiye’de AKP-MHP iktidarı ile muhalefet karşılıklı atışmaktadır, kin, nefret, tehditler, küfürler havada uçuşmaktadır, üstelik de tek bir istisnai gün bile geçirmeden…

İktidar beceriksizliğini ve yarattığı kaosu nefret, küfür, tehdit söylemleriyle ve eylemleriyle örtbas etmeye çalışmakta, yaklaşan seçimde kaybedeceği ve yaptıklarının hesabı sorulacağı korkusuyla her türlü tinyozluğu deneme gayretine girmektedir,  muhalefet ise rakibinin beceriksizliğinden faydalanma ve rakibinin hatalarını kendi hanesine artı puan yazdırma gayreti içindedir. 

Sonuç ise sıfıra sıfır, elde var sıfır… 

Hergün haberlerde tek gördüğümüz şeyler artık sıradanlaşmıştır; cehaletten kıvranan ve cinnet geçiren toplumda kavgalar, şiddet, kadın, çocuk cinayetleri ve rastgele cinayetler tavan yapar,  karısıyla kavga eden herifin evine kaynanası geldi diye herif tabancayı çeker, pencereden sokağa rastgele kurşun yağdırır, sokakta geçen ve markete giden 70 küsur yaşında adam rastgele vurularak ölür, gencecik biri de yaralanır; bir diğer uyuşturucu müptelası sapık reşit olmadan evlendiği ve henüz 18 yaşına gelen karısını bıçakla parçalar; bir diğer sapık parasızlıktan bunalan ve iş bulup çalışmak isteyen karısını doğrar; bir diğer sapık kendisine hayır diyen kızı evini basarak kaçırır; bir diğer sapık eşinin kafasını demir çubukla ezerek, kadını öldürür; bir diğer sapık kendine sevgili olarak tuttuğu öğrenci kızı kafasından vurarak öldürür; sarhoş manyağın biri manyakça araba süreyim derken yoldan çıkar, kendi yolunda giden gencecik bir kadını biçer, öldürür; manyağın biri eline küreği, balyozu, bıçağı alarak savunmasız bir hayvanı sokak ortasında katleder, bir diğer manyak da kendinden milyon kez akıllı cep telefonuyla vahşeti filme çeker, sosyal medyadan yayınlar; hergün haberlerde bu tür manyaklıkların onlarcası, hatta yüzlercesi yayınlanır; çoğu zaman katıksız ömür boyu hapis alması gereken manyaklar sırf mahkemede takım elbise giydiler, masum ve mağdur rolü oynadılar ve artık kendilerini savunamayacak durumda olan kurbanları güya kendilerini tahrik etmiş diye iyi halden akıl almaz derecede hafif cezalar alarak toplum içine dönmekte ve yedikleri haltlara devam etmektedirler. 

Bizdeki çakma sol muhalefet ile hala hamasetten beslenilebileceğini ve partizanlığın koltuğun garantisi olduğunu sanan çakma milliyetçi cephenin onca yıldır el ele vererek yarattıkları rezil  durumu dile getirmeye bile değmez.

Manzara tam bir açık hava tımarhanesi manzarasıdır ve basındaki tetikçiler de bu manzarayı allayıp pullamaktadır.  

Tüm bu rezilliklerin arasında en acı ve tahammül edilemez olanı ise; son kırk yıldır ülkenin vazgeçilmez gündemi olan terör ve terör yüzünden katledilenlerin haberleri de o kadar kabullenilmiştir ki, hergün gelen şehit haberleri artık umursanmamaktadır, millet ölen ölür, kalan sağlar bizimdir moduna girmiştir, ki bu da bir tür alıştırılmış çaresizliktir.  

Varsın TSK emperyalizmin uşağı çapulcularla uğraşsın, dursun, bugüne kadar verilen onbinlerce şehide hergün yenileri eklensin, ama bu tarifsiz derecede rezil düzen devam etsin…

Peki bu zırcehalet ve kaos düzeninde hiç etkilenmeden ve dahası, beslenerek yoluna devam eden kimler var dersiniz!!!

E, bildiniz…

Din sömürüsünden ve zırcehaletten patlayana kadar beslenen, canavarlaşan, örümcek ağı gibi her tarafa yayılarak, ülkeyi ele geçirecek kadar güçlenen, her fırsatta aleni şekilde Cumhuriyet’e ve laikliğe verip veriştiren, kaynağı belli olmayan paralarla beslenen, bir taraftan din ve Allah edebiyatı yaparken diğer taraftan sofralrından kuş sütü eksik olmayan, şatafatta sultanlarla yarışan tarikatlar ve cemaatler…

Dünya üst akıl tarafından resetlene dursun, tarikatlar ve cemaatler ülkedeki kaosun keyfini sürsün, ülkenin kaymağını yesin, bizi yönetenler kaostan ve düşmanlıktan, ekonomik yıkımdan beslensin, herkes iktidar uğruna kavga edeceği şeytanlar yaratsın, toplum öğretilmiş çaresizliğin mahkumu olsun, insan hakları, hayvan hakları, doğa hakları rezil rüsva olsun,  aklı başında ve vicdan sahibi insanlar da bu pisliğin içinde kirlenmeden durmaya ve çocuk yetiştirmeye çalışsın…

Hale bakın…

Diğer Haberler

Başa dön tuşu