Ediz TuncelKıbrısManşet

Ediz Tuncel yazdı: “Biri desteksiz atar, öteki desteksiz destekler!”

Memlekette bir taraftan virüsle uğraşıyoruz, diğer taraftan virüsten adeta daha zehirli, daha tehlikeli, daha kötü olduğunu ispatlama gayretkeşliği içinde olan garibanların ilkokul birinci sınıf seviyesindeki Türkçesiyle medyatik felsefe şampiyonluğu yarışını izliyoruz.

Biri memleketin foyası pek çabuk meydana çıkan ve tepe üstü çakılma yarışında daha çiçeği burnundayken liderliği kimselere kaptırmayacağını kesinkes ispatlayan çakma dürüstlük abidesi politikacısı, diğerleri medyanın ilkokul seviyesinde dilbilgisi dersi almaya acilen ihtiyaç duyan, her dönem birilerinin düdüğünü çalmakla “duayen” kalemşör olunduğunu sanan bayat kalemşörleri…

Neymiş efendim!

Polisin içinde yüz tane temaslı karantinaya alınmış,  sayısız vaka varmış, polis vakaları gizliyormuş, test yapılmasına izin vermiyormuş, -miş, -muş, -miş, -muş…

-mişlerle, -muşlarla salla gitsin, tutan mı var!

Medyatik şov yapacağım diye sokak dedikodusu seviyesinin da altına düş!

Nasılsa uydurma masalın en temel fiil ekleri –miş, -muş…

Hani derler ya, bir varmış, bir yokmuş, sonrası bol bol uydurma palavraymış!

Aynen  o hesap!

Alemin akıllısı bunlar, gerisi alemin ahmağı!

Virüs ortalığı resmen süpürüyor, sokakta mücadelenin en önünde polis, hastanede sağlıkçılar duruyor.

E, ne olacaktı yani!

Yüzde sekseni geri zekalının önde gideni olduğunu ispatlarcasına, hiçbir uyarıya kulak asmayarak virüsü adeta birbirine bulaştırma yarışına giren, halen elini bile doğru düzgün yıkamayı öğrenemeyen, memleketi bir ucundan öteki ucuna çöplüğe çeviren bu pislik abidesi toplumda günün sonunda olacağı neydi yani!

Bütün gün bütün gece yollarda, sokaklarda bu toplumla yüz yüze olan ve en az bin eksik personelle gece gündüz uğraşan polis mensupları da bu virüsten nasibini almayacak mıydı yani!!!

Var mı öyle bir dünya!

Babamdan sonra kardeşim polisin içinde, eniştem polisin içinde, alt düzeyden üst düzeye birçok arkadaşım polisin içinde, hergün olan biteni konuşuyoruz, tartışıyoruz.

Ne yaparsan yap, hangi tedbiri alırsan al, aymazlar, benciller, sorumsuzlar yüzünden herkes bir şekilde tehdit ve tehlike altında.

Sonra, sosyal medyada reklam ve rant meraklısı vatandaşlarımız piyasaya çıkıyor, siyasi ve medyatik şovlarını tam da kendilerinden beklendiği gibi yapıyor, yedikleri haltın ne gibi sonuçlar doğuracağını hiç mi hiç hesaplamıyor, akıl edemiyor,  hazırda bekleyen “ötücü kuşlarına” yemlerini atıyorlar…

Danışıklı dövüşün ikinci ayağı hemen harekete geçiyor, ötücü kuşlar hevesle bekledikleri yemi havada kapıyor, boylarına bakmadan evirip çevirerek “kefal” avlama yarışına kalkışıyor, neymiş efendim, poliste virüse karşı insanlık dışı uygulamalar yapılıyormuş, polis teşkilatı virüsün kucağına atılıyormuş!

Duyan da sanacak ki, bunların aklına göre, bütün polis teşkilatı baştan aşağı virüse bulaştı!

“Sanacak ki’si” fazla, ciddi ciddi sananlar da oldu!

Öyle ya, böylesine agresif ve bulaşıcı bir virüse değil bir gün, bir saat bile fırsat verirseniz, külliyen ayvayı yediniz demektir, herkesi sıradan geçirir.

E, böylesine bir korku düzeninde her duyduğuna inanmaya da hazır ve nazır olanlar da eksik değil!

Biri siyasi, öteki medyatik şov yapayım derken bazı kafadarların yedikleri halt tüm polis teşkilatı zan altında bıraktı, hem de tepeden tırnağa kadar.

Peki, bizim polis camiası genel olarak bu rezilane ve beceriksizce yapılan medyatik ve siyasi şovun kafadar üstatlarına ne diyor?

Tek kelimeyle cevap veriyorlar; Geri zekalılar!

Tanıdık polislerin hemen tümü her birkaç günde bir burunlarına, gırtlaklarına sokulan test çubuklarından dolayı fena halde rahatsız oluyorlar, haklılar da.

Belki de, sağlık sektörü hariç, diğer  hiçbir sektörde yapılmadığı kadar çok test poliste yapılıyor, her birkaç günde bir mümkün olduğunca herkese test yapılıyor.

Zaten polisteki bulaşmalar da bu şekilde ortaya çıkıyor, yoksa durduk yerde ortaya çıkacağı yok!

Ben her hafta gidip pcr testi dedikleri bu uygulamayı tedbir olsun diye kendi paramla yaptırıyordum, sonra baktım ki olacak iş değil, hem kalabalıklara karışmaktan çekindiğim için, hem de ciddi ciddi can sıkıcı sonuçlar verdiği ve en az iki gün rahatsızlığını fena halde hissettiğim için yaptırmaktan vazgeçtim.

Polislerin ve sağlıkçıların ise öyle bir lüksü yok, gün 24 saat toplumla iç içe oldukları ve karşılarına çıkan herkesin potansiyel hasta olma riski olduğu için ister istemez yaptırıyorlar, sonucunda da bazıları doğal olarak pozitif çıkıyor.

Bu arada, belli ki polis içinden de birileri tetikçilik yapıyor, hazırda bekleyen kedilere fareyi gösteriyor, kediler de tetikçilerinin attığı ve havada kaptıkları fareyle top oynadığı ayaklarına yatarak, hayali şeytanlarıyla kavgaya tutuşuyorlar, medyatik ve siyasi rant şovuna çıkıyorlar.

Sonuç olarak bu zırvaları duyanlar arasında sanki bütün polis teşkilatı ve yedi sülaleleri virüse yakalanmış da bu gizleniyormuş gibi bir algı ortaya çıkıyor.

Alem ahmak, bir bunlar akıllı!!!

Medyatik ve siyasi şov yapacağım diye halt edenler vatandaşın sokakta polisi gördüğünde o “canımız ciğerimizdir” dedikleri polise karşı nasıl bir önyargıyla yanaşacağını, polis aileleri içinde nasıl bir infial olacağını, nasıl tepkiler doğacağını en ufak bir şekilde hesaplamadılar. 

Hesaplamadıkları gibi, fırsat bu fırsat diyerek, virüs basamağından zıplayarak, polisin terfilerine, tayinlerine ve başka şeylerine de bulaştılar!

Maksat belli, medyatik ve siyasi rant uğruna fırsat bu fırsat diyerek, dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı, vurabildiğin kadar!

Dedik ya, hazırda bekleyen tetikçiler ve kalemşörleri işi farklı mecralara da çekme fırsatını asla kaçırmazlar, bu bizim rant uğruna iğrençlikte sınır tanımayan, politize olmuş, haysiyeti yerlerde sürünen iki paralık medyamızın, tetikçi kalemşörlerimizin en klasik, en bildik taktiğidir; çamur at, nasılsa izi kalır!

Bu sefer yemediler ama, polis teşkilatının cesaretle tepki gösteren bir kısmı veya aileleri kendi sosyal medya hesaplarından  iki kelimeyle algı operasyonu yapacağım diye bütün polis teşkilatını ve ailelerini virüslü öcüler haline getirenlere cevabını verdi; Geri zekalılar!

Buna rağmen, kaş yapacağım diye göz çıkarma huyundan vazgeçilir mi?

Hiç sanmam, çünkü, bazı istisnalar kaideyi bozmasa da,  bizim rezillikte, yüzsüzlükte sınır tanımayan medyamızın tetikçi kalemşörlerinin derdi üzüm yemek değildir, bağcıyı dövmektir.

Bizim kokuşmuş, çürümüş medyamızda rant kapıları ancak bu yöntemle açık kalır.

Diğer taraftan, istisnasız şekilde, geçmişten bugüne kadar medya mecrasını izlediğinizde, özellikle bizim çakma solcularla çakma sosyal demokrat ve insan havarisi geçinenlerin hedefinde, hem de her dönem olmak üzere, polis teşkilatı vardır, bazen de asker teşkilatı vardır.

Güçleri yettiğine göre, güçleri yettiği kadarıyla!

Bir taraftan polisimiz canımız ciğerimizdir derken, diğer taraftan tüm polis teşkilatını zan altında bırakacak şekilde polisin beline beline kazma vurma yarışında şampiyonluğu kimselere kaptırmazlar, polis hakkında olumsuz önyargılar yaratmak için hiçbir fırsatı kaçırmazlar, fırsat bulamazlarsa da hayali şeytanlar yaratarak, polise saldırırlar.

İşin en garip ve akıl almaz olanı ise, bu huylarını tam bir akıl tutulmasıyla bugünkü kaos ortamında bile sürdürme gayretkeşliği içinde olmalarıdır.

Bu satırları bugün bir köşe yazarı olarak yazmıyorum, 1955’den bugüne tam 65 yıldır doğrudan polisin içinde olan bir ailenin, doğduğu günden beri iyisiyle, kötüsüyle, eğrisiyle, doğrusuyla sayısız olaya şahit olan bir ferdi olarak yazıyorum.

Polisin içinde yıllardan beri birikerek gelen birtakım yanlışlar, birtakım eksiklikler olabilir, ancak sözde yapıcı görünerek olabildiğince yıkıcı şekilde polise saldırmak, sadece art niyet göstergesidir, başka da hiçbir şey değil.

Daha dün kendisini sürat motorunun pervanesiyle parçalamaya çalışan insan kaçakçısı şerefsizi kıçından vurdu diye histerik bir kuduruklukla polisi linç edenler, bugün aynı polisi virüse karşı gereken tedbiri teşkilat içinde almadı diye linç ediyorlar.

Aynı histerik linç yöntemiyle, aynı danışıklı dövüş yöntemiyle…

Ne tesadüf, ne tesadüf!!!

Gerçek insan haklarının olduğu coğrafyalarda, toplumlarda, sessiz sedasız kabul gören evrensel bir kuralı hatırlatayım; Adam yerine konmak istiyorsanız önce adam gibi davranmayı öğreneceksiniz, insan yerine konmak istiyorsanız, önce insan gibi davranmayı öğreneceksiniz, bileceksiniz, insanlıktan nasibinizi aldığınızı da yaşamınızda, mesleğinizde örnek olarak göstereceksiniz.

Bu da, öyle lafla peynir gemisini yürütmeye çalışmakla olmaz, samimiyetle, dürüstlükle, haysiyetli davranışla olur ancak.

Çirkeflikle, yalanla, dolanla, talanla, iftirayla, bel altı saldırıyla ise hiç olmaz!

Iyi niyet varsa, göze çarpan sıkıntılara iyi niyetle dikkat çekersiniz, olur biter.

Ha, insiyatif üstlenip de kamu hayırına iyi niyetle yaptığınız uyarıya kulak verilmezse, o zaman tarzınızı ve tavrınızı değiştirebilirsiniz, hele de işin ucunda ölümcül sonuçlar varsa…

Lakin, bugün oldu, hala değişmeyen bir gerçek karşımızda duvar gibi duruyor; eğer bu toplumda bugün bunca yanlış yaşanıyorsa, bunca kötülük varsa, bunun en büyük sorumlularından biri medyatik rant uğruna, siyasi şov uğruna bugüne kadar medya aracılığıyla yapılan rezilliklerdir, bu rezilliklere imza atan satılık, partizan kalemşörler ve tetikçilerdir.

Ne yazık ki, rant ve popülizm uğruna virüsün bile mübah bir silah olarak kullanıldığı günleri de gördük!

Ben bu virüsü ciddi ciddi bazı eski dost bildiklerimden bile daha çok sevmeye başladım, sayesinde eteklerdeki tüm taşların döküldüğünü, yüzlerden boyaların akıp, gerçek yüzlerin ortaya çıktığını görüyoruz…

Korkarım ki, görmeye de devam edeceğiz.

Ne demişler, bir müsibet, bin nasihatten daha iyidir!

Diğer Haberler

Başa dön tuşu