Ediz TuncelKıbrısKöşe YazılarıManşet

Ediz Tuncel yazdı: Eksik ve yanlış yapıyorsunuz!

Pandemi başladı başlayalı 14 ay geçti, bizi yönetenler, ya da yönettiğini sananlar bu sürede üç hükümet kurdu, ikisini bozdu, üçüncüsü de kör topal ilerliyor.

Hergünün akşamında bekliyoruz ki günlük vaka sayısı açıklansın.

Son haftalardaki değerlere (açıklanan rakamlara) baktığımızda, en az her yüz kişiden biri enfekte olmuş durumda.

Günde 5 bin test yapılıyorsa, 50 kişi pozitif çıkıyor.

50 bin test yapılsa, 500 kişi pozitif çıkacak, belki de çok daha fazlası.

Nüfusu kabaca 400 bin olarak kabul etsek, ki daha fazladır, günde en az 4 bin vaka var demektir.

Bunun değil yarısını, çeyreğini alsak bile günde bin vakaya denk gelir, çeyreğinin yarısını alsak toplum çapında günde 500 vakaya denk gelir.

Hade bunları da geçtim, temaslı veya bulaşmış hasta oranı değil yüzde bir,  binde bir bile olsa,  şu anda toplum içinde en az 400 hasta var ve bulaştırmaya da devam ediyorlar demektir.

Testlerin yakalayamadığı, daha sonra pozitifleşen vakalar da cabası.

Nitekim, temaslı diye karantinaya alınan, ilk testleri negatif çıkan, sonradan ise pozitifleşen sayısız vaka var.

Hadi karantinada olanlar yakalanıyor diyelim, testi negatif çıkıp da sonradan pozitifleşen ama farkında olmadan toplum içinde dolaşanlar da var, hem de sayısı bilinmeyen oranda.

Hal böyleyken, günde 5, 10 bin tane test yapıp da 50 tane, 100 tane hasta yakalamakla, ne idüğü belirsiz bir kapanma politikasıyla, duruma göre maçı idare edecek şekilde alınan kararlarla,  bu bulaşma asla durdurulamaz.

Diğer taraftan, dışarda sayısı belirsiz oranda hasta var ve bulaştırmaya devam ediyorlar.

Zaten temelleri çürük olan sağlık sistemimiz bu gidişle bu yükü kaldıramaz, sağlıkçılarımız altında kalır, zaten kaldılar da.

Evimde oturuyorum, hastanelerde uğraşan sağlıkçıları, sokaklarda uğraşan polisleri düşündükçe huzurum kaçıyor, moralim bozuluyor.

Hem siyasilerin vizyonsuzluğu, öngörüsüzlüğü, bencilliği yüzünden, hem de toplumun sorumsuzluğu, bilinçsizliği, bencilliği yüzünden bu iki sektörde çalışan insanlarımız topluca ölümcül bir tehlikenin kucağına atıldılar.

Diğer taraftan, öğretmenler ve memurlar da aynı tehlikeyle karşı karşıya.

Böyle günübirlik, yarım yamalak kararlarla bu işten kurtulmamız asla mümkün değildir.

Hükümet çıkıp durumu bütün açıklığıyla millete açıklamalıdır, demelidir ki “Bakın kardeşlerim, biz günde şu kadar test yapıp bu kadar vaka yakalıyoruz ama toplum içinde enfekte olanların ve bulaştırmaya devam edenlerin sayısı çok daha fazladır, tümünü birden yakalasak bile kontrol altına alabilecek durumumuz yok, çünkü en az on tane daha tam teşekküllü hastaneye, mevcut sağlık çalışanımızın da en az on katı kadar yeni sağlık çalışanına ihtiyaç duyarız. Bu altyapı olmayınca da yapılacak bir tek şey var, hem kendinizi koruyun, hem de karşınızdakini kendinizi koruduğunuz gibi koruyun ki bulaşma oranı en aza insin. Durum böyle devam ederse, ülkede ne okullar, ne üniversiteler, ne de turizm sektörü açılabilecek, ekonomik olarak tamamen batacağız, biteceğiz, bir daha da ayağa kalkamayacağız…”

Durum bu kadar vahim işte!

Yetkili ağızdan bu durumu milletin kafasına vura vura açıklayacak bir babayiğit aranıyor!!!

Millet başından daha dikkatli davransaydı, hem kendi korunsaydı hem de karşısındakini korusaydı, durum bu hallere gelmezdi, ama iş işten çoktan geçti.

İkinci atılacak adım, hükümetin derhal tüm bölgelerde ev ev tarama başlatmasıdır, en azından her evde bir veya iki kişinin bu taramadan geçirilmesidir.

Hasta olduğu tespit edilenler, eğer durumları ağır değilse, evlerinde karantinaya alınmalıdır.

Yoksa, haftaya açıldığımızda başımıza gelecek iş bellidir, bir veya iki hafta sonra iş yine çığırından çıkacak ve yine kapanma yoluna gidilecek, bu kısır döngü de böyle devam edip gidecektir.

Üniversitelerde pandemi başladı başlayalı, online dersler veriliyor olsa da, eğitim bir şekilde devam ediyor olsa da, üç dönem kaybedildi, en azından verimli geçirilmedi.

Bu hal böyle devam ederse, gelecek dönem de kaybedilecek ve bu kayıplar gerek maddi, gerekse manevi açıdan yerine konamayacak kayıplar olacak.

Unutmayın ki nitelikli bir öğrenci, nitelikli en az yirmi turistin ülkeye katkısına bedeldir.

Akılcı yöntemlerle acilen kısa, orta ve uzun vadede  yapılacakların planlanması gerekmektedir, öyle duruma göre bir tek Sağlık Kurulu’nun günübirlik alınan kararlarıyla bu iş olacak iş değil.

Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir kaosu iki doktor, bir hemşire, dört de siyasi atamadan oluşturulan bir ekip yönetemez, yok böyle bir dünya!!!

Acilen, ekonomiden yüksek öğrenime, sağlıktan eğitime, çevreden yerel yönetimlere kadar tüm paydaşların da dahil edileceği bir “pandemi komitesi” oluşturulmalı ve bu komite üzerinden kararlar üretilmelidir.

Pandemi öyle yarın aşılarla veya tedbirlerle bitecek bir olay değil.

Düpedüz bilinçli şekilde çıkarılmış, dünya çapında kontrollü bir biyolojik savaşın ortasındayız.

Gerçekleri görelim, bugünden sonraki tüm planlarımızı artık ona göre yapalım.

Öyle kısa günün karına odaklanan, koltuğa odaklanan, şahsi ranta odaklanan demode siyasi anlayışlarla artık ne günü kurtarabilirsiniz, ne de geleceğimizi.

Dünya nüfusu 8 milyara dayandı, bu nüfusun en az yüzde doksanı niteliksiz, sadece tüketen insanlardan oluşuyor, geriye kalan yüzde onu üretiyor, diğerleri tüketiyor, tükettikçe daha fazla tüketiyor, daha fazla tüketim bağımlısı oluyor, dünya kaynakları artık bunların ihtiyaçlarına yetmiyor, kaynakları hem tüketiyorlar, hem de kirletiyorlar.

Çok değil, en fazla on sene sonra, insanların yaptığı bazı teknolojik işleri tümden robotlar üstlenecek, çok daha ucuza, çok daha hızlı şekilde üretecek, insan gücüne duyulan ihtiyaç giderek daha da azalacak, işsiz insanların önce kendi devletlerine ve toplumlarına, sonra da dünyaya bindirdikleri yük daha da artacak.

Virüsün tam da bu zamanda ortaya çıkarılma sebeplerinden bir tanesi budur, yoksa on yıl sonra iş işten geçerdi…

Virüs, ortaya çıktı çıkalı doğum ve hamilelik oranları azaldı, ölüm oranı ise belli bir otomatiğe bağlandı, virüs ortalama olarak her yüz kişiden beşini öldürüyor, ama şu an için insanlar hem ekonomik korkudan, hem de ölüm korkusundan aynı oranda üremiyorlar!

Bu oran gelişmiş ülkelerde yüzdelik olarak daha az olabilir, örneğin yüzde birini veya ikisini öldürebilir, ancak gelişmemiş ve az gelişmiş ülkelerdeki oranlara baktığınızda ölüm oranının yüzde beşin de üstünde olduğunu görürsünüz.

Daha bir sene öncesine kadar, özellikle geri kalmış, gelişmemiş, az gelişmiş ülkelerdeki, ki bunların çoğunluğu Müslüman toplumlardır, giderek artan, tamamen anormal ve kontrolsüz bir nüfus artışı var ve kendi ülkesinde, kendi coğrafyasında kendisine istediği gibi bir yaşam alanı bulamayanlar arkalarına sürüyle çocuğu da alarak, gelişmiş ülkelerin kendilerine sağlayacağı imkanları sömürmek üzere gelişmiş ülkelere doluşuyorlar.

Virüs ortaya çıktı çıkalı, Asya’dan, Afrika’dan ve Ortadoğu’dan Avrupa’ya olan akın akın göçler durdu, Avrupa ülkelerinin içine vasıfsız insanların doluşması durduruldu.

Aynı olay Amerika kıtalarında da yaşandı, Güney ve Orta Amerika’dan Kuzey Amerika’ya doğru akın akın gelen vasıfsız insanların göç dalgası durdu.

Virüs dünya coğrafyasındaki kontrolsüz göçü de şu an için engelledi ve önümüzdeki onlarca yıl boyunca engellemeye de devam edecek.

1970’den 2018’e kadar dünya ihracat şampiyonluğunu elinde bulunduran iki ülke Amerika ve Almanya idi, ilk onda ise Avrupa’nın en güçlü devletleri, Japonya ve Rusya da vardı.

Bu yarışa Çin de 2000’in başında dahil oldu ve 2018’de yaklaşık 50 yıl boyunca şampiyonluğu kimselere kaptırmayan Amerika’yı yetişti, 2019’un başında ise geçti, dünya piyasasındaki doların üçte ikisini kendi sektörlerinde topladı.

Çin artık ekonomik, askeri ve teknolojik bakımdan dünyanın en güçlü devletine eş bir güce sahipti, durdurulması gerekiyordu.

Yayılım ve bulaşma gücü en az yirmi yıldır laboratuarlarda kontrollü şekilde geliştirilen bir virüs zerreciği Çin’de bir yerlerde ortalığa atıldı, oradan beklendiği şekilde dünyaya yayıldı, Çin bir yılda ekonomik olarak yerin dibine vurmasa da fena halde tökezledi, geçen yıl on dolara sattığı ürünü bügün beş dolara satmak için fellik fellik müşteri arar hale geldi.

Diğer taraftan, İkinci Dünya Savaşı’ndan beridir dünya ekonomisini parmağında oynatan, kapitalist ve emperyalist politikaları yönlendiren silah, teknoloji ve enerji şirketlerinin yanında, ilaç şirketleri de pastadan payını en azından eşit oranda almalıydı…

Virüs onlara da yaradı, artık sadece çocukların değil, yediden yetmişe herkesin aşılanması lazım, hem de her sene…

Bu da demektir ki, önümüzdeki süreçte trilyon dolarlar sadece silah, teknoloji ve enerji şirketlerinin kasalarına girmeyecek, ilaç şirketlerinin de kasalarına girecek…

Diğer taraftan, ne kadar korunursak korunalım, ne kadar aşılanırsak aşılanalım, dünyanın belli yerlerindeki insanlar ilaçlara, aşılara ulaşamayacak, kontrollü bir şekilde tükenecekler, en azından üredikleri kadar tükenecekler, aşırı üremeleri duraklayacak, sonra da yeni icat virüslerle geriletilecek.

8 milyar insanın sadece 1 milyardan biraz fazlası gelişmiş ülkelerde yaşıyor, gerisi ya tamamen geri kalmış, ya da birkaç az gelişmiş ülkede yaşıyor.

Fazlalıkların tükenmesi lazım ki üzerinde oturdukları ama kullanamadıkları kaynaklar üst akılın yönettiği akıllı azınlıklar tarafından kullanılabilsin, aşırı artan nüfusları da üst akılın yönettiği ülkeler ve toplumlar için bir tehdit oluşturamasın!

Kısacası, bu dört sektörü elinde bulunduranlar kimler diye sorarsanız, hepsi de çok tanıdık, çok bildik isimler, dünyanın dört bir tarafında ağlarını mükemmel derecede örmüşler, istedikleri avı istedikleri gibi avlıyorlar, ellerinden de kurtuluş filan yok.

Bu arada, Bill Gates gibi üst akılın “yuvarlak masasındaki” üyeler de dilleri döndüğünce aklımızla alay etmeye devam edecek…

Ne diyordu bu kepek salatalı kafa!!!

Birkaç sene önce dünyayı tam da bu zamanda bir virüsün vuracağını söylemiş!

E, söyler tabi, 2013 yılında İngiltere’de enstitü kurup da, ilgi alanını tarım olarak gösterip de,  biyolojik ve virolojik araştırmalar yaptıran, bu araştırmaların merkezine de virüsleri, başta korona virüsünü oturtan ve genetik kodlarının  patentini de aldıran kendisidir, dedem değil!

Öncesinde de bu tür çalışmaları destekleyen uygulamaları mevcut!

Peki şimdi ne diyor, biyolojik terör tehdidi varmış, teröristler laboratuarlarda virüs geliştirip kitle imha silahı olarak kullanabilirlermiş!!!

Tabi canım, neden olmasın!!!

Bu dünyanın bilinen tüm eli kanlı terör örgütlerinin yaratıcısı ve finansörleri Amerika’dır, ellerine silahları veren de Amerika’dır, kepekli kafanın kendi mucizeler diyarı ülkesidir!

Elindeki biyolojik silahları kullanacak bir terör örgütü yaratır ve ellerine bu silahları verir ve hedefindeki coğrafyaları vurdurursa, bizim “kahin kepekli kafanın” kehaneti de böylece gerçek olur, sonra da bizimki aklımızla alay ederek, yeniden piyasaya çıkar ve der ki, “E, ben demiştim, bakın işte oldu…”

Nerden uydurdun demeyesiniz diye kaynağını da vereyim, bu beyfendinin karısıyla birlikte kurduğu enstitünün adı The Pirbright Institute!

Kendi sayfasındaki detayları ise şu şekilde;

Kuruluş tarihi: Kasım 2013

Amaç: Gelişmekte olan ülkelerde yaygın olan çiftlik hayvanlarını etkileyen iki ciddi hastalık olan ve vejeteryan, geviş getiren hayvanlarda görülen ayak ve ağız (foot and mouse) hastalıklarına karşı mevcut kontrol araçlarını, önlemleri (aşılar dahil),  anlayışımızı ve bunların etkili kullanımını geliştirmek

(sözde) Bütçe: 189,232 $

Dönem: 49

Konu: Tarımsal Kalkınma

Program: Küresel Büyüme ve Fırsat

Merkez: Woking, Surrey, İngiltere

Peki bu enstitü ne yapmış!

Gitmiş Amerika’dan US 10,130,701 B2 patent numarasıyla 20 Kasım 2018 tarihinde kendi geliştirdikleri bir koronavirüsün genetik kod patentini almış.

Kimler tarafından geliştirildiğini de yazayım mı, hade yazayım; Erica Bickerton, Sarah Keep, Paul Britton, hepsi de İngiliz!

Bu sözde bilim insanlarının işi tarımsal kalkınma, geviş getiren hayvanlarda ayak ve ağız hastalıkları, ama yaptıkları iş laboratuarda virüs geliştirme, genetik kodlarının patentini alma!

Ha, Wuhan’daki laboratuarı kuranlar bunlar değil, onu da belirteyim, o laboratuarı Fransız Pasteur Enstitüsü kurdu!

Bizim çok bilmiş, ki gerçekten öyle, çokbilmiş, yoksa üst akılın bir parçası olamazdı, önce parasını ödeyerek kurdurdu, sonra bize alıştıra alıştıra söyledi, sonra her nasılsa virüs belası başımıza geldi, sonra da “ben demiştim” dedi!

Bazı süper zeki bilim insanları da çıksın, “bütün suçlu Çinli yarasa” desin!

Yarın da çıkar der ki, yahu filanca virüs teröristler tarafından falanca laboratuardan çalındı, korkun ha, başımıza çok kötü şeyler gelebilir!!!

Nasılsa Hollywood filmlerinin yarısı bu tezgahların üzerine!

Gören de sanır ki kıçı kırık senaristlerin herbiri viroloji uzmanıdır!

Nasılsa alem ahmak, bir bunlar akıllı!

Ve, malesef ki, durum tam da budur, bir avuç akıllı, dünyanın geri kalan ahmaklar sürüsünü tepe tepe yönetiyor.

Binlerce nükler füzeyle istediklerini alamayacaklarını anladıkları yerde, akıl yoluyla, görünmez bir belayla, üstelik de tek bir kurşun bile atmadan, istediklerinden de fazlasını elde ettiler.

Bu saatten sonra başımıza gelecek bir tek şey kaldı, o da uzaylıların dünyayı istilası!!!

Demedi demeyin!

Ama önce, şu bizim ufacık memleketi birazcık olsun akıl zerrecikleriyle yönetmeyi deneyin…

Diğer Haberler

Başa dön tuşu