Ediz TuncelKıbrısKöşe YazılarıManşet

Ediz Tuncel yazdı: Gündelik gündem!

Güler misiniz, ağlar mısınız, bilemem ama gündelik gündemimizin hiç değişmeyen iki konusu var.

Biri hergün akşam üzeri belli bir saatte Sağlık Bakanı’nın veya Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı açıklamalar, vaka sayıları hakkında verdiği istatistiki bilgiler…

Diğeri polisin aylardır hiç durmadan yaptığı uyuşturucu operasyonlarında ele geçirilen uyuşturucular…

Kısacası, her Allah’ın günü haber gündeminde kesinlikle değişmeyen iki şey var, kovid vakaları ve uyuşturucu…

Hade virüsü geçtim, binbir personel ve altyapı sıkıntısıyla boğuşan polis teşkilatının Narkotik Departmanı’nındaki bir avuç narkotik polisinin son aylarda uyuşturucu simsarlarına ve çetelerine açtığı savaş sonucu onlarca kilo uyuşturucu ele geçirildi ve hala daha ele geçirilmeye devam ediliyor.

Akıl alır gibi değil!

Uyuşturucu mafyaları memleketin her tarafını sarmış durumda.

Ele geçirilen onca uyuşturucu piyasaya sürülseydi, tüm KKTC halkı onlarca kez kafa bulurdu, bulutların üzerinde bir daha inmemek üzere uçuşa geçerdi!

Ele geçirilen onca uyuşturucuya rağmen hergün ama hergün irili ufaklı ve envai tür miktarlarda uyuşturucu ele geçirilmeye devam ediyor.

Virüsten enfekte olmaktan korkuyoruz, aylarca eve kapanıyoruz ama virüsten çok daha tehlikeli, çok daha bulaşıcı olduğu artık açık ve net olan uyuşturucu belası toplumu bu kadar sarmışken uyuşturucuyla mücadele bir avuç polisin omuzlarına kalmış durumda.

Görünüşe göre uyuşturucu memleketin her köşesini öylesine sarmış ki hergün sokakta, trafikte karşılaştığınız insanların bir kısmı kesinlikle uyuşturucu etkisi altındadır, uyuşturucu etkisi altında araç sürüyordur.

Yıllar önce sevgili Dr. Mehmet Avcı ile Ada TV’de bu konuları konuşurken trafikte uyuşturucu etkisi altında araç kullananların oranının en az yüzde on olduğunu dile getirmişti.

Aynı bilgiyi aynı oranda yine akademisyen dostum Prof. Dr. Mehmet Çakıcı da vermişti.  

Dr. Sibel Siber Başbakan iken bu oranının belki de daha fazla olduğunu, bu rakamın en az olduğunu ifade etmişti.

Görünen köy kılavuz istemez, uyuşturucu belası memleketin her kesimine virüsten daha fazla yayılmış durumda ve malesef ki 46 senede gelen giden 42 hükümetin hiçbiri bu konuda ciddi bir adım atmadı.

Uyuşturucuyla savaş bir tek polisin omuzlarına bırakılırsa, zaten yanmış olan keten helva dibine kadar yanar.

Diğer taraftan, polis organize suçlarla mücadele ve suçluları takip edebilmek için yıllar önce bazı teknik takip yasalarının çıkarılmasını istemişti, o yasalar hala raflarda durur.

Bizim memleketin bazı yarım akıllı “insan hakları savunucuları” polisin “yatak odalarımızı gözetlemek, dinlemek” için o yasaları çıkarmak istediğini, polisin keyfine göre her istediğinin evini filan gözetleyeceğini, konuşmasını dinleyeceğini ileri sürmüştü ve kıyameti koparmışlardı.

Işin kötüsü, bazı siyasiler de bu koroya katılmışlardı.

Memleketin kaderine hükmeden ve şiddetle polisin istediği teknik takip yasalarına karşı çıkan bir tanesine canlı yayında “Polisin sahtekarları, üçkağıtçıları takip ederken bizim siyasilerin de onlarla ilişkilerinin, çevirdikleri entrikaların polisin ağına takılacağından mı korkuyorsunuz yoksa?” diye yarı şaka yarı ciddi sormuştum, suratı bir anda bembeyaz olmuştu, kekeleye kekeleye yok mok demeye çalışmıştı.

Polisin suç ve suçlularla mücadelede kullandığı teknik takip ve ilgili diğer yasalar dünyanın her yerinde var, Rum tarafında da var, nedense bir tek bizim dingonun ahırına döndürülmüş, envai tür pisliğin fır döndüğü, kumar, uyuşturucu, insan kaçakçısı ve fuhuş mafyalarının cirit oynattığı memlekette yok!

Polis bu soytarıların peşinde el yordamıyla koşturuyor, bütün eksikliklerine rağmen peşlerini bırakmıyor.

Ama polisin bugüne kadar izlediği yöntemlerle bu haydut sürüsüyle başa çıkması beklenemez, bu mümkün değildir.

Bugün elimizin altında olan akıllı cep telefonlarından, bilgisayarlarımızdan attığımız her adımımız, ağzımızdan çıkan her kelime “ağa” takılıyor, kontrol ediliyor, üstelik de bize kimse “size takip edebilir miyiz?” diye sormuyor.

Ama polis suçluları ve organize suç örgütlerini daha iyi takip edebilmek için haklı olarak bazı yasaların çıkarılmasını ve elinin kolaylaştırılmasını istiyor, siyasiler ise bunu reddediyor, bazıları ise sadece reddetmekle kalmıyorlar, şiddetle karşı da çıkıyorlar.

Bizim artık iyice ayağa düşmüş, nerdeyse tamamen tetikçiler ve kapı beslemeleri cennetine dönüşmüş çakma basınımız ise bu konuda gıkını çıkarmıyor, ama iş polise saldırmaya geldi mi, öyle bir kuduruklula saldırıyorlar ki sanırsınız ki herifler basıncı, medyacı değil, organize suç örgütlerinin tetikçileri, çetebaşlarıdırlar…

Bu kokuşmuşluğun bu hale gelmesinde ve giderek daha kötü olmasının iki temel sebebi vardır, biri bizi yönetenlerin acizliği ve iradesizliğidir, diğeri de beşinci kol dediğimiz medyanın köşe başlarını tutan besleme tetikçileridir.

Özellikle medyanın tetikçi kalemşörlerinden bazıları bir taraftan kokuşmuşluğu sözde ama “dozajında ve fincancı katırlarını hiçbir şekilde ürkütmeden” eleştirirken, diğer taraftan o kokuşmuşlukla mücadele etmeye çalışan polise acımasız bir şekilde saldırmaktadır, katletmektedir.

Kısacası tezgah kendilerine göre akıllıca kurulmuştur ve kendilerini alemin akıllısı sanmaktadırlar, ki bugüne kadar bu şekilde gelebildilerse, ya onlar gerçekten akıllıdır, ya da bunların organizasyonunu göremeyen bu toplum gerçekten ahmaktır, veya toplumun tercihi budur.

Bu konunun artık iyice çivisi çıkmıştır, aklı başında birkaç siyasetçinin bu konuya ivedilikle el atıp, polisin organize suçlarla mücadele etmek için istediği ve yıllardır Meclis’te sümen altı edilen yasaların bir an önce çıkarılması gerekmektedir.

Aksi takdirde, bugün bu ülkede türemesine, üremesine, beslenmesine ve kendine hayat bulmasına imkan verilen yılanlar o kadar güçleneceklerdir ki, ülkeyi yönettiğini sananlar bile o yılanların ayaklarının dibinde iki büklüm olarak kıvrılmak zorunda kalacaklar, bu kokuşmuşluğun bir parçası olmaktan kurtulamayacaklar.  

Diğer Haberler

Başa dön tuşu