Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.
KıbrısKöşe Yazıları

EDİZ TUNCEL YAZDI: GÜNDELİK SEÇMECELER…

Bizim memleketten başlayarak, sevdiklerimizi ve neden onları sevdiğimizi sıralayalım…

Hergün Türkiye’den ithal covid vakkası geliyor, hastane doldu taştı, sağlık çalışanlarının ciddi ciddi hayati riskleri var,  Sağlık Bakanı ise sadece istatistikleri açıklıyor, sözde 100 yataklı pandemi hastanesi yapılıyor, ki o da neye yeter, neye yetmez belli değil,  tedbir medbir hak getire,  millet ise sanki hiçbir şey olmamış gibi dört ucundan koyvermiş, Dingo’nun ahırında bildiği gibi koşturuyor, memleketteki gerçek korona vakasının sayısı belli değil…

Ne idüğü belirsiz “Suriyeli” kaçaklar, ki çok büyük ihtimalle ya IŞİD’li, ya da El-Kaideci terörist bozuntusudurlar (normal mülteci olanlar dört dönüm bostan, yan gel yat Osman misali Türkiye’de Türkiye’nin sağladığı imkanlarla keyfine bakıyor),  yine delik dirsek yolunu bulup memlekete giriyor, polis gece gündüz arkalarında koşturuyor, bizim memleketin terbiyesizlikte ve soytarılıkta liderliği kimseye kaptırmayan çakma solcuları ile çakma insan hakları savunucuları ise komplekslerini tatmin etmek için polise sövüyor, zaten yapacak başka işleri de yok, kafaları ancak o kadarına basıyor…

Polis bu çapulcularla bizim terbiyesiz sürüsünü aynı yere sadece bir saatliğine tıksa, hadi madem birbirinize o kadar sevdalısınız, sevin birbirinizi bakayım dese, seyredin siz manzarayı…

Kısacası, sağlık çalışanları ve polis canı cebinde ve ciddi ciddi hayati riskler taşıyarak, bizim açık hava tımarhanesi memleketin yükünü sırtlamış durumda, gerisi ise dünya batsa umurunda değil tarzında, herkes kendi keyfine göre yaşıyor.

……………….

Sanki çok önemliymiş ve  sanki memleketin başka dertleri kalmamış gibi, Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken iktidar partileri  artık gelenek olduğu üzere istihdam salvosuna başladı, saçmalandıkça saçmalandı, muhalefet partileri de, özellikle de CTP, TDP ve DP, sanki kendileri iktidardayken aynı haltı etmemişlermiş gibi,  laf olsun torba dolsun misali, eleştiri yağmuruna başladı…

Sanki birbirlerinden farkları varmış, sanki Kıbrıs Türkünün turşu kavanozundaki türevlerinden başka birşeymişler gibi, sanki  hanginizin tadına bakılırsa bakılsın, aynı tadı vermiyorlarmış gibi, karşılıklı atışıp tutuşuyorlar, laf ola torba dola modundalar…

Sonuçta, 74 sonra 45 senede 42 defa hepsinin tadına bakıldı, hiç değişmeyen tadları damaklarımızda kaldı…

………………….

43 ayrı yolsuzlukla suçlanan, dokunulmazlığı kaldırılan ve memleketten kaçıp İstanbul’a yerleşen, bu arada maaşını da tıkır tıkır almaya devam eden, görev ve sorumluluklarını yerine getirmediği için milletvekilliğinin düşürülmesi için hiçbir adım atılmayan, en sonunda kendisi istifa eden ve istifa dilekçesini yüceler yücesi Meclisimize gönderen Özgürgün’ün istifa dilekçesinin kabul edilmemesi için UBP red oyu kullanacakmış!

Hani şu Özgürgün’ün yargılanabilmesi için dokunulmazlığının kaldırılmasına oy kullanan UBP, şimdi istifasının kabul edilmemesi için oy kullanacakmış!

Güler misiniz, ağlar mısınız…

Bari heykelini de dikin de tamam olsun, en azından bu kadar ikiyüzlü, ikircikli tavırlardan sonra işi bitirmiş olursunuz…

Bu arada, bunca zamandır bu konuda gıkını çıkarmayan CTP, HP, TDP ve DP’ye ne demeli!

Dedik ya, hepsi aynı turşu kavanozunun içindeki farklı türevler ve türevleri farklı olsa da, tatları aynı!

Kaldı ki, hakkında 43 ayrı suçlama olsa da, Hüseyin Özgürgün’den önce ve sonra mal varlıkları ve kazançları sorgulanması gereken başka siyasiler de yok mu!!!

……………………

Bu memleketin en önemli iki gelirkaynağı üniversiteler ve turizmdir.

Ancak üniversitelerin ülkeye sağladığı katma değer turizmin sağladığı katma değerin üzerindedir.

Her bir nitelikli öğrenci, en az 20 nitelikli turiste bedeldir.

Her bir nitelikli öğrencinin bir akademik yıl boyunca ülkeye bıraktığı para miktarı 30 bin liradan aşağı değildir.

Bugünkü kurda bu para 4 bin dolardan fazladır ve memleketteki öğrenci sayısının pandemi öncesi 100 bini geçtiği dikkate alınırsa, üniversite öğrencilerinin ülkeye getirisi en hafifinden 400 milyon dolardan fazladır.

400 milyon dolar, bugün 3 milyar TL’ye denk gelir ve KKTC bütçesinin yarısından da fazladır.

Hükümet edenler üniversite sektörünü pandemi döneminde en az hasarla nasıl kurtaracakları ve yaşatacakları üzerine kafa yoracaklarına, koltuk derdine düştüler, memleketin olmayan kaynaklarını seçim uğruna heba ediyorlar, benden sonrası tufan zihniyetiyle davranıyorlar.

Turizmci kılığındaki kumarhaneciler, ki memlekete gerçek anlamda zerre zırnık faydaları yoktur, bağırıp çağırdılar, istediklerini aldılar, dünya can derdine düşmüşken uçaklar bol bol kumar turisti taşımaya başladı, arada çıkan koronalılar da memleketin çorbasına tuz biber oldu, sonrasında ise ortalık bir sessizliğe büründü.

74 sonrasında 46 senede 42 hükümet kurma başarısını gösteren bu Kıbrıs Türkü, aslında bu dünyada eşi benzeri olmayan bir açık hava tımarhanesi yaratılmasında da başrolü oynayandır.

Eğer bugün Kıbrıs Türkü tam bir tımarhanenin içinde yaşıyorsa ve sürekli şikayet ediyorsa, bunun tek sorumlusu da kendisidir.

Kıbrıs Türkünün bugünkü rezil düzeninde ne Türkiye’nin ne de Rum tarafının hiçbir ciddi etkisi yoktur.

Olanları da, “benim hakkım benim hakkım, başkasının hakkı da benim hakkım” diyerek ve haksızlıktan hak payı çıkararak,  bütün rezilliklere de bizzat  Kıbrıs Türkü olarak,  kendisi çanak tutarak yaratmıştır.

Bu  rezil düzende en büyük sorumluluk da, muhalefetteyken eleştirdiği her türlü yolsuzluğun, partizanlığın ve çirkefliğin daniskasını iktidara gelir gelmez yapan sol ve sosyal demokrat geçinen kesimdedir.

Bu kadar basit…

………………..

Suriye, PKK/PYD ve sapık islamcı terör örgütleri belası bitmeden Ege’de sorunlar yeniden başlıyor ve Türkiye ve Yunanistan Ege’de ve Akdeniz’de karşılıklı gövde gösterisi yapıyor.

Fransa, göstermelik de olsa, savaş uçaklarını ve gemilerini Doğu  Akdeniz’e ve Kıbrıs’a gönderiyor,  ateşe benzin döküyor.

Yunanistan Türkiye’nin burnunun dibindeki adalara asker çıkararak adeta sıcak bir çatışmayı teşvik ediyor, kaşınıyor.

Dahası, birkaç  kaya parçasını bahane ederek, ki mülkiyetleri konusunda Yunanistan’ın hak iddia edecek hiçbir yasal dayanağı da yok,  koskoca ülkenin kıta sahanlığına müdahale etme hakkı olduğunu iddia ediyor.

Fransa ise Doğu Akdeniz’de hakları olduğunu iddia ediyor.

Kısacası, hem Yunanistan hem de Fransa ciddi ciddi bela aranıyor ve birilerinin sırf provokasyon olsun diye tetiğe basmasıyla ortalık cehenneme dönebilir.

Bu şartlar altında biz Cumhurbaşkanı seçimine gideceğiz ve Cumhurbaşkanı ünvanı ve makamı altında Kıbrıs sorununa Kıbrıslı Türkler adına çözüm bulacak “görüşmeciyi” seçeceğiz.

Bizim memlekette, yasalar ne derse desin, Cumhurbaşkanı seçilen şahısların iki esas görevi vardır, birincisi asla bitmeyecek Kıbrıs sorunu görüşmelerinde figüran rolünü oynamak, ikincisi de Saray’a ahbap çavuşlarını doldurarak istihdam yaratmak…

Bu memlekette Cumhurbaşkanlığı makamı kesinlikle gereksizdir, zaten zamanında Denktaş’ın siyasi ömrünü uzatmak için uydurulmuş bir yapıdır.

Hasbelkader Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunsa ve imzayı atacak bir Cumhurbaşkanı o sırada mevcut olmasa, yerine imzayı Meclis Başkanı atar, o da olmazsa Başbakan veya Dışişleri Bakanı atar, olur biter.

Bunun haricinde, Cumhurbaşkanlığı göstermelik bir makamdır ve devlete sadece maddi külfet getirmekte, orayı işgal eden şahsın ve taraftarlarının siyasi propaganda zemini olmaktan öteye gidememektedir.

Bu yüzden CB seçimi sonrasında acilen Başkanlık sistemi gündeme getirilmeli, en kötü ihtimalle Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin yapısına dönüş yapılmalıdır ki KTFD’nin siyasi yapısı bugünkü yapısından çok daha iyi ve verimliydi.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu