Ediz TuncelKıbrısKöşe Yazıları

EDİZ TUNCEL YAZDI: “KKTC’NİN ULTRA ÇAKMA SOLCULARI VE İNSANLIK”

Mülteci kılığında bir avuç ne idüğü belirsiz bir sürat teknesine doluşup sorma gir hanına girercesine KKTC’ye girmeye çalıştı, ki bunu hep yapıyorlar, kaptanla yardımcısı da karşılarında polisi görünce kaçmaya çalıştılar, polisin uyarılarına ve havaya ateş açmasına rağmen durmadılar, polisin de kaçmaya çalıştıkları sürat teknesinin motoruna ateş açmasıyla motorun tam arkasında oturan kaçakçı kaptan da kıçından vurularak yaralandı ve yakalandı.

Polis insanlık tarihinin en aşağılık işlerinden birini yapan bu herifleri vurdu diye bizim memleketin ultra çakma solcuları yeri yerinden oynattı, “polis mülteci vurdu, polis mültecilere ateş açtı” diye söylemediğini bırakmadı, kasten olayı başka mecralara çekmeye çalıştılar.

Coğrafyamızda son on yılda yaşananlara baktığımızda, mülteci kılığında olanların bir kısmının IŞİD, El-Nusra, El-Kaide gibi en kudurmuşundan radikal İslami terörist gruplara mensup olduklarını, yanlarında taşıdıkları kadınları ve çocukları da yedikleri haltları kamufle etmek için paravan olarak kullandıklarını ve masum aile görüntüsü vermeye çalıştıklarını ve özellikle Türkiye’de yedikleri haltlardan ne tür vahşetlere imza attıklarını biliyoruz.

İnsan kaçakçısı bu herifler yaptıkları işte başarılı olsalar, memlekete mülteci kılığında ne idüğü belirsiz yığınla insanı doldursalar, hiç şüpheniz olmasın  ki bu  insanlar köşeye sıkıştıkları anda akla hayale gelmeyecek suçlarla karşılaşırsınız, evinizde otururken katledilebilirsiniz, yolda yürürken katledilebilirsiniz.

Ülkeye kaçak olarak  girebilenlerin hemen hepsi kısa sürede kaçak yollarla Rum kesimine geçmeyi başarıyorlar.

Ülkeye girmeyi başaramayanlar da zaten polise ve sahil güvenliğe yakalanıyor.

Günümüzde mülteci kavramı fazlasıyla değişmiştir.

Herşeyden önce mülteci, göçmen değildir ve bizim memleketteki ultra çakma solcular ve çakma insan hakları havarileri aşağılık kompleksiyle harmanladıkları psikolojik saplantıları sebebiyle sapla samanı fena halde karıştırmaktadır ve bunu sırf aşağılık komplekslerini tatmin etmek için yapmaktadırlar.

Mülteci, günümüz şartlarında herşey olabilir, köşeye sıkıştığı için kaçan bir terörist de olabilir, bir haydut da olabilir, bir katil de olabilir, ama şu bir gerçek ki Türkiye’den ülkemize gelenlerin hiçbiri savaştan filan kaçmıyor, Türkiye’nin kendilerine sağladığı hizmetlerin çok daha fazlasını istedikleri için, çok daha fazla avanta için kaçıyorlar.

Türkiye’deki mültecilerin hiçbiri aç ve açıkta değil, Türkiye bunlara kendi vatandaşına sağladığı imkanların daha fazlasını bedavaya sağlıyor.

Yani Türkiye mülteci haklarını, ki bu uydurulmuş  bir haktır, fazlasıyla yerine getiriyor.

Yine de yetinmeyip, Türkiye’den kaçmaya çalışanların derdi, çok daha fazla avantaya sahip olmak, ekmek elden su gölden yaşamak, yaratılmasına zerre kadar katkı koymadıkları düzenlerde hayatlarının keyfine bakmak…

Öyle ya, gelişmiş ülkeler bunlara hazır ve nazır evler veriyorlar, çocuk başına külliyetli miktarda ödeme yapıyorlar, kendilerine de yapıyorlar, bu paraları topladığınızda heriflerin kıllarını bile kıpırdatmadan yaşamaları için fazlasıyla yetiyor.

Ama gelişmiş ülkeler de bunların elinden usanmış durumda, gelişmiş ülkelerin yüzlerce yıllık kurulu düzenlerine bedavadan ortak olmalarını, sözde mülteci kılığında hazıra konmalarını kimse kabul etmek istemiyor.

Niye istesin ki?

Herifin aklı varsa, yüreği varsa, ülkesinin beğenmediği düzenini uğraşıp değiştirsin, kendisi de o çok özendiği düzenleri kendi ülkesinde yaratsın, zır cahil olarak yaşamasın…

Diğer taraftan, bir ülkeye ulu orta girmeye çalıştıklarında bunlara yapılan muameleler, gösterilen sert tepkiler, güvenlik güçlerinin bunları ülke sınırlarının dışına iteklemeleri doğru mudur?

Bana göre kesinlikle doğrudur, hiç kimse canı istedi diye mülteci kılığında bir başka ülkeye zincirinden boşanmış manda gibi giremez.

Girmeye kalkarsa karşısında o ülkenin güvenlik güçlerini bulur ve gerekirse zor kullanılarak kapı dışarı edilir ve bunları kapı dışarı eden de sonuna kadar haklıdır.

Kimse ülkesine ne idüğü belirsizin birini sırf canı mülteci kılığında o ülkeye girmek istedi diye ülkesine kabul etmez, kurulu düzenine durduk yerde sırf yaşadığı yeri beğenmedi diye girmeye çalışan birini Kabul etmez, ülkesinin kendi halkına ait olan maddi ve manevi değerlerini mülteci kılığındakilerle paylaşmaz, hele de bunlar eli ekmek tutan erişkinlerse…

Tamam, çocuklar terörist olamaz ama, anası babası kılığında olanlar ve diğerleri pekala da olabilir, silahsız olduklarını da kimse garanti edemez, fırsat bulup da karaya çıkmaları ve ülke içine dağılmaları halinde o ülkenin vatandaşlarına rastgele ölümcül tehditler yaratmayacaklarını da kimse garanti edemez, adam bir ülkeye kaçak girerken herşeyi zaten göze almıştır, zaten yaptıklarının örnekleri de vardır.

Bu şartlar altında polisin dur ihtarına uymayan kim olursa olsun zorla durdurulmalı ve gerekirse bunlara karşı silah da kullanılmalıdır.

Ha, orantılı güç meselesi vardır, adam sana karşı silah kullanmıyorsa sen de ona karşı silah kullanmadan yakalamalısın, silah kullanmak son çaredir, ama ihtarlara uymayıp da göz göre göre elinden kaçacaksa, zaten niyeti kötüdür, durdurmak için silah kullanırsın, mümkün mertebe yaralayarak durdurmaya çalışırsın, bu dünyanın her yerinde böyledir, bizim polis de zaten ölümcül güç kullanmadan yaralayarak durdurmuştur.

Bu konuda bir köşe yazısı yazdım, bizim memleketin belli başlı çakma solcu müsveddeleri ve insan hakları havarileri, insan haklarını bahane ederek bana sövmedik, söylemedik laf bırakmadılar…

Kim bunlar? Sözde aydın, solcu, insan hakları havarisi geçinenler…

Yaptıkları ne?

Ortaya atılan düşüncelere küfürlerle saldırmak, hem de öyle böyle değil, tam anlamıyla kudurarak saldırmak, sövebildikleri kadar sövmek, hatta sövme yarışına girmek ve kendilerinden farklı düşünen herkesi de faşist ilan etmek.

Kendilerinden farklı düşünen herkes faşist, ama kendilerinin kabul etmediği düşünceleri dile getirenlere karşı her türlü çirkefliği yaparak saldırmak solculuk, insan hakları havariliği ve aydın olmak!!!

İki kelimeyi bir araya zar zor getiriyorlar, okuduklarını anlamıyorlar, zaten okumuyorlar da, biri başlıyor saldırmaya, geriye kalanların hepsi birden koro gibi onun arkasına takılarak küfür yarışına giriyorlar, hangisi ötekinden daha fazla çirkefleşecek diye birbirleriyle yarışıyorlar…

Aslında sayıları çok az, bunların topunu toplasan bir otobüsü dolduramazsın. 

Memleketteki siyasi varlıkları siyasi bir çeteden, siyasi bir tarikattan, ne idüğü belirsiz siyasi bir dernekte öteye geçemedi, geçemeyecek de.

Çünkü 40 yıl boyunca bütün memleket bunları ve bunların mirasyedilerinin ne türden bir yaşam tarzı olduğunu, ne tür bir siyasi duruşları olduğunu da çok iyi öğrendi, kendi kafalarına uymayan herkese faşist derken aslında faşizmin Allahını kendilerinin yaptığını, faşistin Allahının da kendileri olduğunu gördü…

İnsanlar bunun için fazla kafa yormadı, sadece karşılarında duranların ne türden terbiyesizlik abidesi olduklarına baktı ve kararını verdi, bunları toplumdan da dışladı, dolayısıyla bunlar yıllar yılı hep aşağılık kompleksleriyle yaşadılar, sosyal medya gibi bir mecrayı da ellerinin altında bulunca, siyasi görüş bildirimi altında sadece geyik muhabbeti yaptılar, meyhanelerde, barlarda, deniz kenarlarında nasıl kafa çektiklerini paylaştılar, arada bir de fırsat bulduklarında bol kepçeden terbiyesizlikle sosladıkları felsefik geyik muhabbetleri yaptılar.

Ülkenin kaderini etkileyen hiçbir sivil toplum hareketinde bunları göremezsiniz, görmedik de, ama eylemlerin arasına karışıp provokasyon yaptıklarını çok gördük.

Çevresel bir eylemi amacından saptırarak ortalığı karıştın ve sert polis müdahelesiyle karşılaşan bir tanesini polisin elinden ben kurtardım, polisle papaz oldum, kendisinin ve grubunun komplekslerini bizim yaptığımız eylemlerin içine sokmamasını söyledim, sonradan benim en büyük düşmanlarımdan biri oldu.

Sayıları bir otobüsü belki doldurur, belki doldurmaz dedik, ama hangi taşı kaldırsan altından bunlar çıkıyorlar ve gerçekten belli bir ideolojiye sahip olan insanların toplum nezdindeki intibasını da köreltiyorlar, insanların kendilerini ve ideolojilerini, ideallerini anlatmalarına da fırsat vermiyorlar.

Bulundukları ortamdan dışarı atıldıklarında, ne yapıp edip, tekrar içeri giriyorlar, çünkü sistem dışında kaldıklarında tam anlamıyla sıfırlanacaklarını, hiç olacaklarını biliyorlar.

Aralarında ve arkalarında birkaç tane tetikçileri var, veriyorlar gazı, diğerleri de basıyorlar tetiğe.

Sanıyorlar ki kendi aralarında oluşturdukları çetecik sonsuza kadar çakma solculuk, çakma insan hakları havariliği bahaneleriyle sonsuza kadar önüne gelene sataşıp duracak…

Bunların ortak bir özelliği de Cumhurbaşkanı Akıncı’nın fanatik destekçileri olmaları, sözde CB Akıncı’nın politikalarını savunmaları…

CB Akıncı o makamda var oldukça, bunlar sanıyorlar ki akıllarına estiği gibi herkese sataşacaklar, sövecekler ve bütün bunları yaparken de çakma solculuk, çakma insan hakları savunuculuğu bahanelerinin arkasına saklanacaklar, insaniyet bunlardan sorulacak.

Daha geçen gün Sn. Akıncı bunlara ayar çekmeye çalıştı ama, alışmış kudurmuştan beterdir misali,  kim takar CB Akıncı’nın uyarılarını…

Kıbrıslı Türklerle Türkiyeliler arasındaki bazı sıkıntıların ortaya çıkmasında da başrolü yıllar yılı bunlar oynadı.

Bir taraftan insan hakları savunucusu geçinirken diğer taraftan Türkiyelilere haklı ya da haksız ağızlarına geleni söylediler, aşağıladılar, sövdüler, çirkefleşebildikleri kadar çirkefleştiler, iki taraf arasında sosyo-kültürel farkların asgariye indirilmesini, toplumların kaynaşmasını, birbirini daha fazla benimsemesini engelleyebildikleri kadar engellediler.

Yeri geldi, emperyalizmin tarihteki en büyük uşaklarından biri olan PKK’yı yerlere göklere sığdıramadılar, öldürülen teröristleri insan hakları katledilen Kürtler olarak gördüler, içinde farklı milletlerden teröristlerin barındığını hep görmezden geldiler, arkasındaki gücün kim olduğunu, neden kırk yıldır bunları azdırdığını görmezden geldiler, bu kiralık katillerin katlettiği askerlerin, ailelerinin arkasından bir kez bile gözyaşı dökmediler, üzüntü belirtmediler.

Ama emperyalizmin uşağı bir kiralık katil öldürüldüğünde, bazen sessiz sessiz, bazen de yüksek sesle üzüldüler, tetikçilerin azmettiricileriyle boy boy fotoğraflar çektirdiler, düzenledikleri eylemlere katıldılar, oyunlara geldiler, sap gibi ortada kalakaldılar.

Sanki çok etleri butları varmış gibi kendi aralarında bile parçalara bölündüler, birbirlerini yediler, birbirlerinin ayağının altına her fırsatta sabun attılar.

Sn. Akıncı’nın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte sandılar ki bu başarı kendilerinden başka herkesi ve herşeyi hor görmelerinin, herkese yukardan bakmalarının, küstahlıklarının getirdiği bir başarıydı.

Sonrasındaki süreçte ise dünyanın değil ama Kıbrıs’ın, özellikle de Kuzey Kıbrıs’ın kaç bucak olduğunu gördüler.

Sıfırı tükettiklerini anladıkları anda daha da hırçınlaştılar ve son kaleleri olarak Cumhurbaşkanlığı makamını gördüler, CB Akıncı’nın ise bunların aklıyla yatıp kalktığını sandılar, çektiği ayarı da anlamadılar.

Belki geçmişte öyleydi, ama artık bunların her yaptığı CB Akıncı’nın eksi hanesine yazılıyor ve halkın büyük çoğunluğu, ne yapıp edip, en kötü ihtimalle ikinci turda hem bunların son temsilcisi olarak gördüğü Akıncı’yı, hem de bunları ilelebet Kıbrıs Türkünün siyaset sahnesinden silmeye hazırlanıyor.

Son genel seçimde halkın verdiği mesajı iyi anlamadılar, zaten bu kafayla anlamaları da beklenemezdi.

Adet haline getirdikleri çirkin ve terbiyesiz tavırlarıyla şu anda bile, özellikle de son 48 saat içinde siyaset sahnesinde perde gerisinde ne tür öfkelere ve kıpırdanmalara sebep olduklarını bir bilselerdi, herhalde pek huzurları kalmazdı…

Memlekette evrensel solun değerlerini benimsemiş binlerce insan bunların yüzünden kendi kabuklarına çekildi, herşeyden elini eteğini çekti, usandı, bıktı,  umudunu kesti.

Peki işin sonu nereye varır?

Bunu da önümüzdeki günlerde hep beraber göreceğiz.

Diğer Haberler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu