Ediz TuncelKıbrısManşet

Ediz Tuncel yazdı.. “Pandemik demokraside şımarıklık!”

İnanmazdım ama, galiba bizim memlekette biraz demokrasi kırıntısı kalmış!

Başbakan Ersan Saner daha kısa süre önce dünyanın en başarılı sağlık bakanı dediği Sağlık Bakanı Ali Pilli’yi pandemi sürecinde yorulduğu ve aşı sürecinde de aksaklıklar olduğu gerekçesiyle görevden aldı, yerine diş hekimi Ünal Üstel’i atadı…

Demokrasi budur işte, adam çok başarılı olsa da, hatta dünyanın en başarılı bakanı olsa da, yorulunca görevden alırsınız, şıppıdık olur biter!

Olur mu!

Ne yani, olur mu öyle şey, böyle adam harcanır mı, diyebilirsiniz…

Nitekim, Başbakan’ın görev değişimi önerisini Cumhurbaşkanı onayladı, Cumhurbaşkanı’nın eşi de demokratik hakkını kullanarak tepki gösterdi.

E, ne yani, gösteremez mi!

Demokrasi var mı?

Var, eeee, o zaman neymiş!

Gözünü sevdiğiminin demokrasisinde bu işler böyleymiş!

E sonra?

Şıppıdık ben beğenmedim bu kararı, hüloğğğğ!!!

UBP muhalifler olarak biz yıldırım kurultayına gidiyoruz, Saner’in kellesini hüp edeceğizzzz!!!

Memleketin bütün dertleri bitmiş, bir Pilli’nin görevden alınmasıyla UBP’nin muhaliflerinin hüloğğğğ diyerek yıldırım harekatına girişmesi kalmış!!!

E, UBP’nin parti içi muhalefeti isyana kalkışamaz mı!!!

Kalkışır tabi, memleketteki bütün kaosa rağmen, koltuk derdiyle kalkışır, çünkü demokrasi varmış!!!

Demek ki bizim memlekette demokrasinin biraz olsun kırıntıları kalmış ki koltuk uğruna savaş çıkarma hakları varmış bunların!!!…

Sen bana çekersen şut, ben de sana çekerim şut!

E, demokrasi işte, sen çek şutunu, o çeksin karşı şutunu, ben de çekeyim şutumu!

Şimdi gelelim işin özüne, ciddiyeti biraz ele alalım.

İster dünyanın en başarılı insanı olun, isterse en hızlı arabası…

Piliniz bitti mi, son kullanım tarihiniz geldi mi, köşenize çekilmek zorundasınız, çekilmezseniz zorla çekerler, ya da fişinizi çekerler…

Bizim memlekette siyaset sanki bir meslekmiş gibi algılanır, siyaseten edinilen mevkiler, koltuklar da sanki koltuğa oturanın tapulu malıymış gibi algılanır.

Son kullanım tarihi çoktan gelmiş olan bazı seçilmişler yıllar yılıdır sanki tapulu mallarıymış gibi, sadece ve sadece siyasi dengeler gözetildiği için, hala o koltuk senin, bu koltuk benim, o bakanlık senin, bu bakanlık benim dolanırlar, sanki da o koltukların, o makamların mezara kadar kendilerine tahsis edildiğini sanırlar. 

Bu siyasi kafayla da bu memlekette 46 senede 42 başarısız, beceriksiz, omurgasız hükümet kuruldu.

Her kurulan hükümet de omurgası sağlam olmadığı için ikiye büküldü, çatır çatır kırıldı, döküldü.

Ancak gelin görün ki, zaman zaman zoraki değişimler olsa da, memleketin omurgasız siyasetinde köşe başlarını tutanların hemen hiçbiri değişmedi, tüm başarısızlıklarına, tüm verimsizliklerine rağmen yerlerinde kaldılar.

Neden ve nasıl mı?

E, demokrasi işte!

Adını yazması gereken yere “Buraya ne yazacağım?” diye soran, “Adını!” cevabını alınca da “Nasıl yazacağım?” diye soran, “Okuma yazman var mı?” sorusuna da “Evet!” cevabını veren geri zekalının önde gideni gibilerine verilen demokratik hak sayesinde, olur böyle “kazalar” diyelim…

Memleketin 42. Hükümeti insanlık tarihinin gelmiş geçmiş en kaotik dönemlerinden birinde kuruldu.

CTP bu hükümete girmedi, girmeye gözü yemedi, uzaktan gazel okumayı tercih etti.

UBP ise kurultay döneminde tam bir rezalete imza attı, başkan adayları birbirine düştü, entrikalar ayağa düştü, hiç hesapta olmayan şekilde Ersan Saner parti Genel Sekreterliği’nden Başbakanlığa geçti, azınlık hükümetini kurdu, tam anlamıyla maddi manevi batağa saplanmış bir gemiyi kurtarmanın yollarını aramaya başladı.

Geminin kaptanı Ersan Saner’di ama pandemi dolayısıyla kılavuzu da Sağlık Bakanı Ali Pilli ve ekibiydi.

Sağolsunlar, yüzlerine gözlerine fena bulaştırdılar, hem de çok fena bulaştırdılar.

Zaten batmış olan sağlık sistemi iki doktor, bir hemşire, dört de siyasi atamaya teslim edildi.

Onlar da ilgili yasanın kendilerine verdiği yetkiye bakmadan kendilerini Bakanlar Kurulu yerine koymaya kalktılar, süreç yüzlerine gözlerine bulaştı.

Hem de fena halde bulaştı.

Bir taraftan memlekette o kısıtlama bu kısıtlama olsun derken, bunların aldığı kararlarla, ki bunu daha önce de eleştirdim, bu memlekete üç günlüğüne karantinasız girişlere izin verildi, bu iş ta yılbaşına kadar sürdü, bir iki hafta sonra da özellikle karantinasız girişle gelip de memlekette gününü gün eden haspası çıkacılar sayesinde virüs bulaşı resmen bomba gibi patladı…

Diğer taraftan, mutant virüs memlekete vasıl olmuş, vakalar hızla artmaya başlamış, haberimiz yok, birileri şüphelenip de virüsleri kendi imkanlarıyla incelemeye alınca durum ortaya çıktı!!!

Ama çoktan bayır aşağı sürüklenmeye başlamıştık bile!

Sağlık Bakanından ve Üst Kurulu’ndan hala tık yok!

Bir de üstüne üstlük fatura Güney’de çalışan işçilere kesildi…

Bunun da tek sorumlusu, çokbilmişlik taslayan Sağlık Bakanı Ali Pilli ve Sağlık Üst Kurulu dedikleri ekiptir, kimse bu saatten sonra hikaye okumasın!

Biz memlekete kimse karantinasız girmesin, memlekete gelmesi zorunlu olan asker, öğrenci gibiler haricinde memlekete girişler kısıtlansın, gelenler de karantinaya alınsın, özellikle kumar turizmi için üç günlüğüne memlekete gelen sorumsuz, bencil tayfasına fırsat verilmesin dediğimizde, bunlar aldıkları kararlarla  “para babalarına” özel bir ayrıcalık yaptılar ve “charter seferlerle gelsinler” dediler!!!

“Üç günlükleri” diğer normal gelenlerden ayırdılar, sonucu da felaket oldu, hem de feci bir felaket!

Charterler geldikçe geldi, “üç günlükler” keyif çattıkça çattı, virüscüğümüz de göbek ata ata önce Girne’nin icabına baktı, sonra Lefkoşa’nın, sonra da bütün memleketin, herkesi deliğine tıktı.

Daha pandemi memleketi vurmadan çok önce çuvallamış bir sağlık sistemi içinde dördü siyasi atama, ikisi doktor, biri hemşire, Sağlık Bakanı’nın arkasına sığınıp, ilgili yasanın da kendilerine verdiği yetkiyi Bakanlar Kurulu üzerinde bir yetki olarak yorumlayıp da bir memleketin pandemi felaketini idare etmeye hem nala hem de mıha vurarak yönlendirmeye kalkışırsa, olacağı işte böyle bir rezalettir, böyle bir felakettir…

Evet, bu kurul ve artık “eski” olan Sağlık Bakanımız Ali Pilli, hem nala vurdu, hem de mıha vurdu, ama bu işlerin hem nala hem de mıha vurularak yapılamayacağını, özel icat edilmiş bir virüsün şakasının olmadığını nedense tam olarak ya anlayamadılar, ya da anlamak istemediler, sonuçta ise başta tüm sağlık sistemi olmak üzere, tüm memleket çakıldı kaldı.

Bu memlekete eninde sonunda aşı geleceği de belliydi.

Hiçbir ön hazırlık yapılmadı, hiçbir ciddi planlama yapılmadı, aşılar geldi, aşılanma süreci kaos ortamına yeni bir kaos ekledi.

En sonunda, tam bir komedi yaşadık, bakanlık en çok bulaşın kimlerde görüldüğünü gösteren evlere şenlik bir meslek listesi yayınladı, sözüm ona, istatistiki bir liste!!!

Çoğu evinden dışarı adım atmayan ev kadınları listenin başına oturdu!

Hadi tut tutabilirsen eleştirileri, neymiş efendim, kadınlar alışkanlıklarından vazgeçmiyormuş, kapı kapı dolaşıp gahve sohbetleri yapıyorlarmış da birbirlerine bulaştırıyorlarmış!

Biri çıkıp da şunu demedi; Be efendiler, bu insanların evlerinden dışarı çıktığı yok, bu insanlara virüsü büyük olasılıkla bütün gün sokakta dolaşan çocukları, kocaları bulaştırıyor!

Bütün kabahat gahve partilerinde!!!

Duyan da sanacak ki bizim ev hanımlarının virüsle bir karşılıklı göbek atmadığı kaldı!

Diğer taraftan,  bütün dünya aşıların 65 yaş üstü insanlarda güvenirliği olmadığı için bu yaş grubunu aşılamaktan kaçınırken, Sağlık Bakanlığı önce 65 yaş üstü insanları aşılayacağız diye tutturdu…

Peki esas risk grubunda olanlar kimler, bütün gün evlerinde kapalı oturan 65 yaş üstü emekliler mi, yoksa bütün gün sokakta insanlarla iç içe olan polisler, öğretmenler, memurlar ve hastanelerde çalışan sağlıkçılar ve onlarla doğrudan temas halinde olan aileleri mi!!!

 Yaş ve fiziksel durumlarına bakılmaksızın, önce doğrudan risk grubunda olanlar aşılanma sürecine dahil edilse, yaşlı grubu da bu süreçte temas olabildiğince kesilerek dolaylı olarak korunmaya alınsa, önce potansiyel tehdit altında olanlar aşıya dahil edilse, sonra da dolaylı risk altında olanlar aşılansaydı daha akıllıca olmaz mıydı!

Çok ileri bir zeka mı gerektiriyor bu!

Nitekim, aşılardan kaynaklanan yaşlı ölümleri basında duyulunca, büyük bir yaşlı kesimi aşı olmaktan kaçınmaya başladı, en yakın tanıdıklarım da dahil olmak üzere!

Yaşlılar konusundaki en güvenilir aşı Oxford-Astra-Zeneca aşısı, o da böyle olası bir pandemiye karşı, özellikle de corona dahil, bilinen belli virüslerin sebep olabileceği bir pandemiye karşı yıllar yılıdır hazırlık yapıldığı için!

Kısacası, İngiltere gafil avlanmadı, çünkü genetik kodlarının patentlerinin bile alındığı bir süreçte başlarına böyle bir felaketin gelebileceğini önceden kestirebildiler.

E, o aşıyı da getirmek için en ufak bir çaba gösterilmedi, bütün sorumluluk Türkiye’ye atıldı.

Dünyada pandemi süreci başlayalı tam 14 ay geçti, aşılar çoktan piyasaya çıktı, buna rağmen hiçbir ciddi ön hazırlık yapılmadı.

Virüse karşı işe yaradığı anlaşılan bazı ilaçları bazı iş insanları insiyatif alarak ülkeye kendi imkanlarıyla getirtti, baktılar olmuyor,  Sağlık Bakanlığı’na düşen görevleri insanlar kendileri yerine getirmeye başladı.

Memlekete gele gele Çin malı aşı geldi, hade hiç yoktan iyidir dedik.

Gel gelelim, bizim aşı konusunda bir ön hazırlığın uzağından bile geçmeyen Sağlık Bakanlığı ise aşıların güvenirliği konusunda yeterince açıklama yapmadı, tek bildiği her gece şu kadar vaka tesbit edildi, bu kadar ölüm oldu, şu kadar hasta taburcu oldu demek oldu…

Daha da vahimi, medya kullanılarak sürekli olarak insanlara korunmaları ve karşılarındakileri de korumaları konusunda uyarılarda bulunulmadı, bireysel olarak bir tek Sağlık Bakanı ve birkaç doktor sürekli medyada boy gösterdi, maske takın, sosyal mesafeyi koruyun, ellerinizi yıkayın dedi!

Oh ne ala!

Al sana pandemi süreci idaresi!

Kimse kusura bakmasın ama bu kadarını 100’üne merdiven dayadıktan sonra ölen rahmetli dedem bugün sağ olsaydı, alasıyla yapardı!

Maske tak, ellerini yıka, sosyal mesafeni koru, aşını bulursan yaptır, bugün şu kadar test yapıldı, bu kadar vaka tespit edildi, şu kadar da ölü var!!!!

Neymiş efendim, gece bilmem kaçtan sabah kaça kadar da sokağa çıkma yasağı!!!

Sanki vatandaş geceyarısı sokakta virüs avına çıkıyordu!

Şurası, burası kapalı ama orası burası açık!!!

E, bir tarafı kapatıp, diğer tarafı açmakla bulaşamayı mı engellediniz!!!

Al sana pandemi yönetimi!

İşte bir seneden fazladır Sağlık Bakanlığı’nın tek becerebildiği budur, hepsi bu kadar!!!

Hükümet de geminin kılavuzu olarak Sağlık Bakanlığı’na bel bağlayınca, herşey tepetaklak gitti, feci çuvalladık, uçurumdan yuvarlandık.

Sağlık sistemi çanlar çalarak alarm verdi, zaten yetersiz olan personel ve altyapı perişanları oynamaya başladı, Sağlık Bakanı elini masaya vurup da şu kadar daha doktor, bu kadar daha hemşireyi acilen kadrolu olarak istihdam edeceğiz, bu pandemi bitmeyecek, başımız daha yıllarca belada diyemedi.

Tek diyebildiği, ben galiba siyaset yapamıyorum oldu!

Sanki bir doktorun, vekil ve bakan da olsa, yapması gereken şey siyasetmiş gibi!

Elbette siyaset yapmayacaksın, senin işin insan sağlığıdır, toplum sağlığıdır, çevre sağlığıdır.

Hizaya gel, takkiye ile pandemi yönetimine bak sen!

Sonra da görevden alınınca, hüloğğğğ, seçilmiş değil atanmış  Başbakan Ersan Saner’in kafasını isterüüüükkkkk diye başlayın yaygaraya!

Dünya planlı bir biyolojik savaşın içine çekilmiş durumdayken, memleket tam anlamıyla batağa sürüklenmişken,  siz işi getirin koltuk kavgasına odaklayın…

Ersan Saner bu işi çok önceden yapmalıydı, öyle alayvari bir şekilde benim sağlık bakanım dünyanın en başarılı sağlık bakanıdır dedikten sonra değil!

Diğer tarafta, Başbakan’ın da hatalar silsilesi devam ediyor:

Hata 1; Ali Pilli o koltukta gereğinden çok fazla kaldı,

Hata 2; yerine gerçek anlamda hiçbir sağlık yönetimi tecrübesi olmayan diş doktoru Ünal Üstel atandı…

Hata 3; Ulaştırma Bakanlığı koltuğuna UBP içindeki entrikalarla Meclis Başkanlığı koltuğuna oturması engellenen Resmiye Canaltay “siyasi tazminat bedeli” olarak atandı.

Bu hataların sonuçları ise; Sağlık sistemimiz hala başı kesik tavuk misali oradan oraya fırlayıp duruyor, tehlike çanları gümbür gümbür çalmaya devam ediyor; UBP içindeki entrikalar ayyuka çıkmış durumda, öncelik memleketin içine düştüğü kaosa değil, birilerinin koltuk kavgasına odaklanmış durumda…

Bu rezalet bu şekilde gitmeye devam ederse, bu ülkenin her anlamda en önemli kurumları olan ve zar zor ayakta duran üniversitelerimiz ve arkasından turizm sektörü de çatır çatır yıkılmaya başlayacak, bu enkazın altında ise tüm ülke kalacak.

Başbakan Ersan Saner bu saatten sonra ya kılıcını çekip radikal kararlarla gemiyi yüzdürmeye bakacak, siyasi gaylelerle hareket etmeyecek, alması gereken kelleleri de alacak,  ya da geminin enkazıyla birlikte sulara gömülecek, hepimiz gömüleceğiz.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu