Ediz TuncelKıbrısKöşe Yazıları

Ediz Tuncel yazdı…“Son kurşun” ve CTP’nin “kırılışı”

Defalarca yazdım ve söyledim, bir daha yazayım, anlayana…

Bu seçim, son 40 yılda gelmiş geçmiş tüm seçimler arasında tartışmasız olarak en seviyesiz olanlardan biri olarak tarihe geçti.

Halen Cumhurbaşkanlığı koltuğunda uzatmalı olarak oturan Sn. Akıncı mağdurları oynama şampiyonluğunu kimselere kaptırmadı, senaryo üzerine senaryo yazdı, önce seçimlere müdahale var dedi, sonra tehdit ediliyorum dedi, en son olarak da senaryodaki son sahneyi reklamlar vitrinine koydu,  elindeki son kurşunu da attı ve UBP’yi Türkiye’den gelenler  yönetiyor deyiverdi…

CTP hariç, diğer partilerden kendisini destekleyeceklerine dair bir açılım gelmedi.

CTP de kendi ayağına kurşun sıktı ve parti meclisi bir kez daha Akıncı’yı ve TDP’yi sırtlama kararı aldı.

Bu karara taban uyar mı, orasını parti meclisi Pazar gün görecek.

Bir kısım CTPli istemeye istemeye sandığa gidecek, ama CTP’lilerin muhtemelen yarısı sandığa gitmeyecek, bu seviyesizliklerden usanan bir kısım da sırf Akıncı’nın elinden kurtulsunlar diye gidip Tatar’a oy verecek.

Akıncı’nın attığı iftira niteliğindeki son kurşun, sandığa gitmeyen UBP’lileri de ayağa kaldıracak ve zararını kendisi görecek.

Hayali senaryolarla “İradeye saygı” diye ortalığı yıkan Akıncı zihniyetinin UBP seçmeninin iradesine, (ki bu UBP seçmeninin en az yarısı Annan Planı döneminde Annan Planı’nı ve federasyon tezini desteklemişti, halen de destekliyor)  saygısı yerlerde sürünüyor.

Taraftarları ise daha düne kadar söylemediklerini bırakmadıkları CTP’nin oylarına güvenerek, “CTP’nin eli mahkum, tıpış tıpış gelecek ve bize oy verecek” zihniyetiyle sosyal medyada terbiyesizliğin kitabını yazmaya devam ediyor.

Diğer partilerin hiçbiri Türkiye düşmanlığı üzerine bölücü bir politika izlemiyor, ancak Akıncı ve taraftarları bunu bir beş sene daha “son kaleyi” elde tutmak için marifet sayıyor, nasılsa siyasi tarikat yapısının dışına çıkıp, bir daha ilelebet hükümette iktidar yüzü göremeyeceklerini biliyorlar.

Kendini lider olarak gören bir siyasetçinin önceliği başarılarını ön plana çıkararak halktan destek istemek olmalıydı.

Ama halktan destek istemesine vesile olacak bir başarı olmayınca, senaryo üstüne senaryo uyduruldu, mağduriyet edebiyatıyla, rakiplere saldırı edebiyatıyla olabilecek en seviyesiz, en pespaye türünden bir seçim sürecine tanık olduk.

Bunun için memleketin çakma solcularıyla çakma sosyal demokratlarını ve temsilcilerini tebrik etmek lazım.

CTP parti meclisinin  “Akıncı’yı destekleyeceğiz” kararına gelince, partiye oy verenlerin en az yarısı parti meclisiyle aynı fikirde değil, bu partililer Sn. Akıncı’nın mağdur edebiyatına kanmayıp, bir taraftan sürekli hakaret uğrarken diğer taraftan Akıncı’yı ve TDP’yi sırtında taşımaktan da bıkıp usandığı için sandığa gitmeyip de tepkisini gösterirse, hem seçimi kaybetmiş hem de partiliden kırmızı kart görmüş bir parti meclisi olarak, acaba istifayı düşünecek misiniz?

CTP parti meclisi malesef ki kendi ayağına bir kurşun daha sıktı.

Bu memleketin siyasetinde iki temel oyun kurucu vardır, biri CTP diğeri ise UBP’dir.

UBP bugüne kadar yaptığı onca hataya rağmen, kendi iradesine ve kimliğine sahip çıktı, parti bütünlüğünü korudu.

CTP ise daldan daha savruldu, yeri geldi UBP’den adam kopartıp hülle partisi kurdurdu, iktidar oyunları oynamaya çalıştı, yeri geldi Akıncı ve TDP’ye koltuk değneği oldu ve halen de olma, kendini kullandırtma gayretkeşliği içindedir.

İşte bu noktada, CTP’nin seçmeni artık partiyi saplantılı ideolojilerle yönetenlerin keyfinde değildir, seçmen profili de artık değişmeye başlamıştır.

Bir kısım seçmen gözünü karartıp, inadına saplantılarıyla uğraşırken, bir kısım seçmen bir kez deneyip de beğenmediğini bir daha denemek istemiyor.

UBP seçmeninin bile ufak da olsa bir kısmı, hem kendi partisinin hem de genel ortamın gidişatını beğenmediği için sandığa gitmedi, ufak bir kısmı ise tepki olsun diye gitti Akıncı’ya oy verdi.

Yani, Akıncı ve taraftarlarının halen medet umduğu körü körüne fanatizm eskilerde kalmaya başladı.

İşte CTP yönetimi bunu göremiyor, aldığı sonuçtan da ders çıkaramıyor.

Seçmenin yüzde 44ü sandığa niye gitmedi, kimse bunun hesabını oturup da ciddi ciddi yapmıyor.

Ha, şimdi bu yüzde 44ün içinden bir kısmı kalkıp sandığa gidecek, nereden mi biliyorum? Çevremden…

Gidecek ve hamaset, mağduriyet, iftira edebiyatına karşı oy kullanacak.

Bu seçimden sonra, erken genel seçim kapıya dayanacak.

O seçimin sonucunda da tek bir alternatif olacak, CTP ve UBP koalisyonu!

Ve bu alternative, önümüzdeki yıllarda tek alternatif olarak da kalmaya devam edecek.

Bu saatten sonra memleketin siyasetinin ve siyasi figürlerinin ciddi ciddi yenilenmeye ihtiyacı var, statükonun son temsilcilerinin mağduriyet, hamaset ve iftira temelinde yaptıkları “son savunma”, artık tarihe gömülmelidir ve sadece CTP ve UBP değil, bütün partiler artık yeni nesil siyasete yönelmelidir.

Özellikle son 46 yılda tüm maddi ve manevi değerleri aşırı derecede erozyona uğrayan Kıbrıs Türkünün bu saatten sonra palavralara ihtiyacı yoktur, çocuklarımızın geleceğini mağduriyet edebiyatına feda etmeye ise hiç tahammülümüz yoktur, olmamalıdır da.

Diğer tarafta, sayısız ve bazen de abartılı hatalarına rağmen, aramızda geçen soğuk rüzgarlara ve kavgalara rağmen, Türkiye bir türlü kendini adam edemeyen, hep hatalarını başkasına mal etme gayreti içinde olan, hep suçu başkalarında arayan, partizanlıktan ve ganimet zihniyetinden bir türlü kurtulamayan bu Kıbrıs Türkünün maddi ve manevi yükünü öyle ya da böyle sırtlamıştır, bunun aksini iddia etmek nankörlük olur.

74 sonrasında enerji savaşlarının en çetrefilli döneminde ve Türkiye’nin, kısmen kendi hatalarının etkisiyle bile olsa,  dört bir taraftan emperyalizmin uşakları ve temsilcileri tarafından kuşatıldığı bir dönemde, sırf koltuğu kollamak ve mağduriyet edebiyatıyla rant elde etmek için Türkiye karşıtı hamaset edebiyatı yapmak, en hafif tabirle aymazlıktır.

Bugün o edebiyatı yapanlar, çok değil, beş, on, belki yirmi sene sonra toprağın altında olacaklar, yaptıkları da tarihin çöplüğünde yerini alacak, ama öyle ya da böyle, Kıbrıs Türkü ile Türkiye’nin maddi ve manevi bağları sonsuza kadar devam edecek.

Vurgulamak istemezdim ama vurgulayım, bugün Türkiye’den gelen su olmazsa susuzluktan konuşacak halimiz kalmaz, binbir hatayla da olsa yaptığı yollar olmazsa Mercedes’te değil eşekte gezeriz, üniversitelere Türkiye’den öğrenci gelmezse binlercemiz aç, sefil kalır, maddi destek olmazsa memleketteki hiçbir ciddi proje gerçekleştirilemez, daha saymayacağım, gereği yok.

Kısacası, geçmişteki hatalar ön plana çıkarılıp da mide bulandırıcı bir hamaset edebiyatıyla siyaset yapılırken, bu hamaset rüzgarına kapılanların artık bardağın dolu tarafına da bakmaları gerek.

Bir taraftan Türkiye’nin sağladığı imkanlarla hayatta kalırken, diğer taraftan eninde  sonunda elinden gidecek bir avanta uğruna en seviyesiz şekilde Türkiye’ye saldıranların ekmeğine yağ sürmek, sadece kendi ayağımıza kurşun sıkmak değil, onursuzluğun da göstergesidir.

Atatürkçülükten ödün vermeyen Kıbrıslı Türkler olarak bugün Türkiye’deki iktidarı beğenmeyebiliriz, beğenmek zorunda da değiliz, o da bize kendini beğendirmek zorunda değil, ama şu noktayı unutmayalım; bu lanet olası Kıbrıs sorunu en az on tane Türkiye iktidarı eskitti, bu gidişle dahasını da eskitecek…

Ama bizim artık yeni bir siyasi anlayışa ihtiyacımız vardır, eskinin son temsilcilerinin hamaset, mağduriyet, iftira, fitne edebiyatına değil…

Becerebilselerdi, 46 senede becerirlerdi, beceremediler, yüzlerine gözlerine bulaştırdılar, halen de yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar, hamaset, iftira ve mağduriyet edebiyatıyla son şanslarını deniyorlar.

Artık yeter demenin zamanı çoktan geldi de geçti.

Dedelerimizi bu kafalarla yediler, babalarımızı yediler, bizi yediler, bari çocuklarımızı ve onların geleceğini bunlara yem etmeyelim.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu