Ediz TuncelKıbrısKöşe Yazıları

Ediz Tuncel yazdı: “WhatsApp, Facebook ve diğerlerinde fırsatçılık ve sonrası”

WhatsApp, Facebook ve diğerlerinde fırsatçılık ve sonrası

Virüs milleti eve tıktı, insan iletişimini azalttı, teknoloji üzerinden sürdürülen muhabbeti artırdı.

E, bunun sonucunda ne oldu?

Ya sev ya terket, ya al ya da bırak moduyla sosyal medyanın muhabbet tellalları hemen işi fırsatçılığa döküverdi.

WhatsApp’ı da bünyesine katan Facebook, WhatsApp’ın kullanım şartlarını ticari anlamda değiştirme kararı aldı.

Zaten virüs başladığında geleceğe dönük politikaları zaten çoktan hazırdı, hatta eminim ki virüs başlamadan çok önce olası senaryolara karşı bunların elinde envai tür, uygulamaya hazır senaryo var.

İnsan temasının asgari seviyeye indiği, insanların iletişimi sosyal medya ağları üzerinden sağladığı ve yaklaşımın giderek arttığı bu zamanlarda insanların alışkanlıkları yine sosyal medya devleriyle bağlantılı ticari şirketlere aktarılacak, onlar da müşteri avına çıkacak.

Kısacası, dünyanın kanını emmek, daha tüketici, yarattıkları teknolojilere daha bağımlı bir dünya nüfusu yaratmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Sanıyorsunuz ki kullandığınız sosyal medya ve iletişim ağları şöyle güvenlikli, böyle güvenlikli.

Hikaye!

Hayatımızın hemen her saniyesinde yanımızda olan, sürekli kullandığımız ve bizden çok daha akıllı olan cep telefonu, sosyal medya ve iletişim ağları sayesinde bizim kim olduğumuzu, ne olduğumuzu, yaşam tarzımızı, günün hangi saniyesinde dünyanın hangi noktasında bulunduğumuzu, hangi güzergahları kullandığımızı, hangi markete veya alışveriş merkezine girip çıktığımızı,  nerede durup kimle yemek yediğimizi, kahve içtiğimizi, kimle görüştüğümüzü, hangi bireysel ve ortak alışkanlıklara sahip olduğumuzu, yatağa ne zaman girdiğimizi, yataktan ne zaman çıktığımızı, aynı evin içinde eşimizin, çocuğumuzun, bizim o anda ne yaptığımızı, kısacası hayatımızın her saniyesinde ne yaptığımızı saniye itibarıyla biliyorlar.

Önce bizi yemlediler, bize bedavadan kullanacağımız avantalar verdiler, şimdi ise o avantaların bedelini ödeme ve bizi biraz daha “hizaya çekme” vakti geldi.

WhatsApp sözleşmesini ister imzalayın, ister imzalamayın, ister bu iletişim platformunu kullanmaya devam edin, ister etmeyin, isterseniz başka iletişim platformları kullanın, hiç farketmez, zaten sizin hayatınızın her saniyesini takip ediyorlar.

Hayatımızın her saniyesini takip etmeleri bir tarafa, biz onlar için “çok değerli müşterileriz”, bizi üzerek herhangi bir “kayıp” vermek istemezler, hiç merak etmeyin.

Bugün teknoloji şirketlerinin yarattığı ve herbiri farklı boyutlarda (ticari, güvenlik, sosyal v.s.) hizmet eden istihbarat ağlarından farksız olan sosyal medya paylaşım ve iletişim sistemleri “müşterileri” üzerinden çalışır ve müşterilerinin bağımlılığı oranında varlığını büyütür.

Onlar için ne kadar çok bağımlılık ve kullanım,  o kadar müşteri, o kadar çok kar ve veri avantajı demektir.

Sosyal medya üzerinden paylaşım ve iletişim görevi yapan platformların hiçbiri ötekinden daha az veya daha çok masum değildir, hiçbiri de tamamen bedava değildir, her kullanıcı öyle ya da böyle, doğrudan ya da dolaylı bir bedel öder, en basitinden gözümüzün içine içine soktukları reklamlardan birine kapılıp da alışveriş yaptığınızda “müşteri” olarak görevinizi yerine getirmiş olursunuz.

Sizin bağımlılığınız, çocuklarınızın da bağımlılığı demektir.

Bağımlılık bir süre sonra mecburiyete dönüşüyor çünkü artık herşeyinizi akıllı telefonunuzdan ve oradan size sağlanan sistemler üzerinden yürütmek zorunda kalıyorsunuz, eğer bu sistemleri kullanmazsanız, bir süre sonra yaşama şansınız bile elinizden alınacak, paranın döndüğü her yerde ve her şeyde nakit para yerine bu sistemleri kullanmak zorunda kalacaksınız, hatta bu sistemleri kullanmazsanız yemek yemek için bile para ödeyemez duruma gelebilirsiniz.

Kısacası, çok değil, önümüzdeki birkaç yıl, en geç on yıl içinde dünya sadece birkaç merkezden yönetilen ve her şekilde kontrol edilen, hiçbir şekilde ağ dışına çıkılamayan bir dijital sistemler ağına dönüşecek.

Şu anda da bu şekilde yönetiyorlar ama henüz çemberi tam olarak daraltmadılar, adım adım ve ürkütmeden, alıştıra alıştıra daraltıyorlar.

Kendimizi bundan kurtarabilir miyiz, hayır kurtaramayız, çünkü onlardaki üst akılla bizdeki vasatın da altında seyreden akıl kapasitesi arasında dağlar kadar fark var.

Onlardaki üst akıl değil öyle on, yirmi yıl sonrası, yüz ve hatta yüzlerce yıl sonrasını planlıyor, tasarlıyor, ve hayatı günübirlik yaşayan, yaşamak zorunda bırakılan, mahalle bakkalını bile yönetme kapasitesinde olmayan zatları başımıza yönetici seçmeyi marifet sayan biz de paşa paşa üst aklın çizdiği yoldan gidiyoruz.

Kurtuluş mu, çare mi?

Yok öyle yağma, sizden milyon kez daha akıllı bir avuçluk aletin hayatınızı esir almasına izin verdiyseniz, prangasız bir açık hava tutsağısınız demektir, hem de hayatınızın her saniyesinde, ve bu aşamadan sonra da bu değişmeyecektir, çember daha da daralacaktır.

Geçmiş ola…

Diğer Haberler

Başa dön tuşu