KıbrısManşet

Özkızan: Asgari ücret kamudaki en düşük maaşa eşitlensin

Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri  Celal Özkızan, Kıbrıs Arena’ya verdiği röportajda; Kıbrıs’ın kuzeyinde eğer aşamalardan söz edeceksek, son 7-8 yıldır özel sektörün sendikalaşmasına dönük mücadelenin ortaya çıkması anlamında yeni bir aşamaya girmiş olduğumuzu söylemek mümkün. Gerçekten de, 7-8 yıl öncesine kadar özel sektörde sendikalaşma lehine bir mücadeleyi geçtim, bu mücadeleyi vermeye dönük bir irade beyanı bile ortada yoktu”dedi

ÖZKIZAN: “ASGARİ ÜCRET KAMUDAKİ EN DÜŞÜK MAAŞA EŞİTLENSİN”

Genel Sekreter Celal Özkızan, Kıbrıs’ın kuzeyinde ki Toplu İş Sözleşmelerinin geçmişine, Özel Sektördeki Sendikalaşma Hakkına ve Asgari Ücret konusuna ilişkin Kıbrıs Arena Genel Yayın Yönetmeni Deniz Gürgöze’ye değerlendirmelerde bulundu. Özkızan,tek başına sendikalaşmanın Bağımzsızlık Yolu  için yeterli olmadığını ülkedeki emekçilerin kurtuluşunun ve özgürlüğünün ancak halkçı bir ekonomi ile, ve halkın çıkarlarını merkeze koyan bir toplumsal yapı ile başarılabileceğini dikkat çekti.

Soru: Kıbrıs’ın kuzeyinde özel sektördeki sendikalaşma ve bu bağlamda toplu iş sözleşmesinin (TİS) geçmişine baktığımızda hangi aşamaları görüyor ve bu aşamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu konuda ne kadar ilerleme sağlandı?

Sendikalaşma ve Toplu İş Sözleşmesi (TİS) arasındaki ayrıma dikkat çekilmesi önemli. Gerçekten de, TİS’in olmadığı bir işyerinin sendikalı olması, tek başına bir anlam ifade etmez. Ancak ülkemizdeki koşullara baktığımızda, birkaç istisna hariç özel sektörde sendikalaşma hiç olmadığı için, bırakın TİS’i veya sendikayı, sendikalaşmaya dair bir mücadelenin ortaya konma iradesi bile ciddi anlamda ilerici bir adımdır. Bu bakımdan, Kıbrıs’ın kuzeyinde eğer aşamalardan söz edeceksek, son 7-8 yıldır özel sektörün sendikalaşmasına dönük mücadelenin ortaya çıkması anlamında yeni bir aşamaya girmiş olduğumuzu söylemek mümkün. Gerçekten de, 7-8 yıl öncesine kadar özel sektörde sendikalaşma lehine bir mücadeleyi geçtim, bu mücadeleyi vermeye dönük bir irade beyanı bile ortada yoktu.

Bugün ise, özel sektör emekçilerinin sorunları siyasetin ana gündem maddelerinden biri. Özel sektör emekçilerinin hakları, talepleri ve güvencesi hakkında en ufak bir çalışması veya somut mücadelesi olmayan siyasi partiler ve kesimler bile, özel sektör emekçilerinin sorunları hakkında konuşmak zorunda kalıyor. Bu ortamın yaratılması başlı başına bir aşama kaydetme anlamına gelmektedir. Bundan sonra yapılması gereken ise, somut kazanımların elde edilebileceği, en azından bunun mücadelesinin ciddi ciddi verilebileceği yeni bir ortamı yaratmaktır.

“TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİNİN OLMADIĞI BİR ORTAMDA, EMEKÇİLERI KORUYAN TEK ŞEY MEVCUT ÇALIŞMA YASALARIDIR”

Toplu iş sözleşmeleri (TİS) gerçekten uygulansa emekçilerin kazançları neler olabilirdi? TİS’in emekçiler için önemi ve faydaları nedir?

TİS’in emekçiler için önemi, geride kimseyi bırakmamasıdır. Adı üzerinde toplu iş sözleşmesi, bir işyerinde, işletmede veya işkolunda çalışan bütün emekçilerin dahil edildiği ve güvence altına alındığı bir sözleşmedir. Kimseyi geride ya da dışarıda bırakmamaktır. Peki bu neden önemlidir? Sadece kulağa hoş gelen bir söz olduğu için, ya da dayanışmaya dair romantik bir slogan olduğu için mi? Hayır.

Bir işyerindeki herhangi bir emekçinin kaderi, o işyerindeki tüm emekçilerin kaderine bağlıdır. Patronlar emekçileri hep daha kötüyü göstererek korkutur. Kamuda geçici çalışan biri, kamudan atılıp da özel sektöre mahkûm olmasın diye amirinin dediği her şeye (veya işe alınmasını sağlayan siyasi partiye) boyun eğmek durumunda kalır. Özel sektörde hakların tamamen hiçe sayıldığı bir işletmede çalışan emekçi, işsiz kalmasın diye her şeye boyun eğmek durumunda kalır. Aynı işyerinde çalışıp da durumu daha güvenceli olan bir emekçi bile, durumu daha güvencesiz olan iş arkadaşına bakıp “yarın öbür gün ben de kendimi bu halde bulabilirim” diyerek patronun her isteğine boyun eğmek zorunda hisseder. Her emekçi, içinde bulunduğu durumun daha kötüye gidebilme ihtimalini, işsiz kalabilme, eve ekmek götürememe, sevdikleriyle refah içinde bir hayat yaşayamama, çocuğuna güzel bir gelecek kuramama, yaşlısına düzgün sağlık hizmeti sağlayamama, hayatın tadını çıkaramama ve güzel bir emeklilik geçirememe ihtimalini düşünerek patronların her söylediğine boyun eğme eğilimi içindedir. Emekçinin kendi emeğini patronun hizmetine sunmak dışında geçimini sağlayabileceği bir yolu yoktur çünkü. Emekçi olmak, güvencesiz olmak demektir çünkü.

Güvencesizliğin tamamen ortadan kalkması elbette halkçı bir ekonomi ile mümkündür. Ancak mevcut şartlar içinde, toplu iş sözleşmesi, emekçiler için bir hareket alanı yaratacaktır. Emekçiler, hem o sözleşme süresi boyunca patronun keyfine bağlı olmayan haklara sahip olacaktır, hem de sözleşmeyi toplu halde imzaladıkları için, patronun emekçileri birbirine karşı hedef göstererek veya kullanarak yıldırma politikası izlemesinin önüne geçilecektir.

Toplu iş sözleşmesinin olmadığı bir ortamda, emekçileri koruyan tek şey mevcut çalışma yasalarıdır. Bir başka deyişle, toplu iş sözleşmeleri, mevcut çalışma yasalarından ileri hakları içerir her zaman. Ancak ülkemizde, bırakın toplu iş sözleşmelerini, ne yazık ki mevcut çalışma yasası bile uygulanmamakta, özel sektördeki işyerleri tamamen patronların keyfine terk edilmiş durumdadır.

Dünya’ya baktığımızda TİS’in en başarılı uygulandığı ülkeler nelerdir, neden bu ülkeleri başarılı buluyorsunuz ve eksikleri nelerdir?

Neoliberal anlayışın hakim olduğu son 40 yıllık dönemde, en gelişmiş ve kalkınmış ülkelerde de dahil olmak üzere, sendikalaşma oranı ve TİS bakımından ciddi bir geriye gidiş yaşanmıştır. Ancak son yıllarda, dünyanın çeşitli kıtalarındaki ve ülkelerinde emekçilerin ağır ağır da olsa bir silkinme ve kendine gelme sürecinin içinde olduğunu da belirtmek gerek.

“10 KİŞİDEN FAZLA ÇALIŞANI OLAN PATRON VE HİSSE SAHİPLERININ SENDİKASIZ EMEKÇİ ÇALIŞTIRMASI YASAKLANSIN”

Sözleşmenin ve özel sektörde sendikalaşmanın yaygınlaşması için atılabilecek adımlar nelerdir? Sizce sadece sendikalaşma yeterli midir?

Tek başına sendikalaşma bizim için yeterli değildir. Biz, emekçilerin kurtuluşunun ve özgürlüğünün ancak halkçı bir ekonomi ile, ve halkın çıkarlarını merkeze koyan bir toplumsal yapı ile başarılabileceğini düşünüyoruz.

Ülkemizdeki özel sektörde sendikalaşmayı ve sözleşmeyi geçtik, en temel çalışma yasaları dahi pek çok işyerinde düzgün bir biçimde hayata geçirilmediğinden ötürü, sendikalaşma mücadesine burun kıvırma lüksümüz ise yoktur. Bırakın sendikalaşmayı ve toplu sözleşmeyi, bugün özel sektördeki işyerlerinde sadece mevcut çalışma yasasının uygulanmasının takipçisi olmak bile başlı başına çok büyük ve anlamlı bir mücadeledir. Bu doğrultuda atılabilecek adımlar ise, Bağımsızlık Yolu’nun başlattığı, ve bugün çeşitli sendikalar ve toplumsal kesimler tarafından da sahiplenilen “10 Kişiden Fazla Çalışanı Olan Patron ve Hisse Sahiplerinin Sendikasız Emekçi Çalıştırması Yasaklansın” talebinin daha yoğun ve kapsamlı bir biçimde gündeme getirilmesidir. Unutmayalım ki bu talebin kendisi kadar, bu talebin açtığı yol da çok kıymetlidir. Bu yol sayesindedir ki bugün özel sektör çalışanlarının hakları siyasetin gündemine oturabilmiştir.

Partiniz Bağımsızlık Yolu yıllardır Özel Sektörde Sendikalaşma bağlamında çalışmalar yürütüyor. Bu çalışmalardan bahsederek nihai hedefinizden söz eder misiniz?

Bağımsızlık Yolu 2015 yılının başlarından itibaren özel sektörde sendikalaşma mücadelesini ve kampanyasını sürdürüyor. Aslına bakarsanız, Bağımsızlık Yolu’nun bir siyasi hareket olarak ortaya çıkışıyla yaşıttır ortaya koyduğu özel sektörde sendikalaşma mücadelesi. Bağımsızlık Yolu varoluşunu bir nevi özel sektör emekçilerinin güvence isteğine ve talebine dayandırıp, mücadelesini de ilk önce bunun üzerine kurmuştur. Parti’nin siyasi kimliğine en güçlü rengi veren mücadeledir özel sektör emekçilerinin sendikalaşma talebi.

Nihai hedefimiz, güvencesiz çalışan tek bir özel sektör emekçisinin dahi kalmamasıdır. Elbette biz, çalışma güvencesi denen kavramın bir bütün olarak toplumun, ekonominin ve siyasetin işleyişinden ayrı düşünülemeyeceğinin farkındayız. Bu anlamda da halkçı bir ekonomi politikası ülkeye rehber olmaksızın, böyle bir güvencenin açık kapı bırakmayacak bir biçimde sağlanamayacağının da farkındayız. Bu anlamda nihai hedefimiz, halkçı bir ekonomi yaratılması, yani ultrazenginlerin kârlarını ve zenginleşmesini değil, halkın başta konut, sağlık, eğitim, ulaşım, haberleşme, enerji, doğa, sosyal hizmetler ve üretim olmak üzere ihtiyaçlarını ve haklarını merkeze alan bir ekonomik yapının kurulmasıdır.

“ASGARİ ÜCRET KAMUDAKİ EN DÜŞÜK MAAŞA EŞİTLENSİN”

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nu işlevini ve yapısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce ülke emekçisinin yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayacak kararlar üretiliyor mu? Neler söylemek istersiniz?

Bugün ülke emekçisi dediğimizde sözünü ettiğimiz özel sektör emekçileridir. İstatistik Kurumu’nun en güncel verilerine göre (2021 Hanehalkı İşgücü Anketi) kamu istihdamının toplam istihdam içindeki payı sadece % 28,4’tür. Dahası, bu oran ciddi bir düşüş eğilimi içindedir. Gerçekten de Devlet Planlama Örgütü’nün ve İstatistik Kurumu’nun 2004’ten beri düzenli olarak tuttuğu verilere baktığımızda, örneğin 2004 – 2018 yılları arasında ülkemizde 45,497 kişilik toplam istihdam artışı yaşandığını, bu artışın içinde kamu istihdamının payının ise sadece % 16.7 olduğunu görürüz. Yani son 15 yıldan fazladır ülkemizde gerçekleşmekte olan işe alımların yüzde 83’ten fazlası özel sektörde gerçekleşmektedir. Uzun lafın kısası, ortalama bir Kıbrıslı Türk emekçi, özel sektör emekçisidir.

Soruya bu bilgiler ışığında baktığımızda, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun ülke emekçisinin yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamasının mümkün olmadığını söyleyebiliriz, çünkü bu Komisyon’da, ülke emekçisi denildiğinde akla gelen ilk gelen özel sektör emekçilerinin bir temsiliyeti bile olmadığını görürüz. Komisyon’un, özel sektör emekçilerinin ihtiyaçlarını karşılamak için, önce o ihtiyaçların ne olduğunu bilmesi gerekmez mi? Özel sektör emekçileri komisyonda yer almadığına göre, komisyonun bu ihtiyaçları bırakın hayata geçirmesini, bilebilmesi bile mümkün değildir. Kaldı ki, bu Komisyon’un taraflarının (devlet, sermaye, kamu emekçileri) temsil ettiği kişilerin hiçbiri asgari ücret almamaktadır. Asgari ücret almayan kişilerin temsil ettiği tarafların bir araya gelip asgari ücreti belirlemesi kadar anti-demokratik bir süreç söz konusu olabilir mi?

Bu noktadan hareketle, Bağımsızlık Yolu Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun lağvedilip asgari ücretin kamudaki en düşük maaşa eşitlenmesi gerektiğini savunmaktadır. Böylece hem anti-demokratik bir Komisyon ortadan kaldırılmış olacak, hem kamu emekçileri ve özel sektör emekçileri arasındaki maaş ayrımı ortadan kalkacak, hem de özel sektör emekçileri en azından asgari ücret konusunda dışlanmış hissetmeyecektir.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu