Ediz TuncelKöşe Yazıları

Ediz Tuncel: Hadi Zorlu Töre’yi linç edelim!!!

Dünya kafamıza yıkılmış vaziyette, bizim çakma solcuların, çakma sosyal demokratların derdi ise hamaset, şov, popülizm yapmak…

Ama yetmiyor, terbiyesizliğin kitabını yazıyorlar, o da  yetmiyor, saldırganlıkta işi artık sapıklığa vardırıyorlar…

Hadi hırslarınızı, egolarınızı tatmin etmek için Zorlu Töre’yi Meclis önünde çarmıha gerelim, sövelim, sayalım, yakmadan önce kırbaçlayalım, derisini yüzelim, kafasını kıralım, sonra da üzerine benzin döküp yakalım, “cayır cayır yan en faşist” diye bös böğürürken kahkahalarla cayır cayır yanışını seyredelim…

Tatmin olur musunuz, eminim olursunuz!!!

Ama yetmez, sonra başka günah keçilerine de ihtiyacınız olur mutlaka…

Zorlu Töre’yi otuz küsur yıldır tanırım, tek bir kişiye bile kaba bir söz söylediğini, kaba bir tavır takındığını, ötekileştirdiğini ne gördüm, ne de duydum.

Kendisiyle düşünce, görüş açısından zaman zaman ters düştüğüm de olur, ama çizgisinden sapmayan bir milliyetçidir, bunun için de yeterli sebepleri vardır, ama ters düştüğü kimseye karşı saldırganlaştığını asla görmedim, duymadım, geçmişte birkaç kez hafiften geçen tartışmalarımızda da hiçbir zaman saygıyı, nezaketi elden bırakmadı.

Zorlu Töre açık açık bir linç kampanyasına maruz kalmış durumda, UBP’den de bu konuda tık yok, bu da başka bir garip durum!

Bizim çakma sol küfürü, aşağılamayı, her türlü sözlü saldırıyı, kabadayılığı “ifade özgürlüğü” sanıyor, her türlü tahriği ve saldırıyı en pespaye şekilde yapıyor, biri de kendilerine “has…..tirin ordan deyince, va valavat bize küfrettiler diye ortalığı velveleye veriyorlar…

Kendileri terbiyesizliğin, küfürün kitabını yazdıklarında mesele değil, kendi terbiyesizlikleri “ifade özgürlüğü” oluyor,  etkiye tepki olarak biri kendilerine küfür ettiğinde ise “vay efendim bize” sövdünüz oluyor…

Belli ki bizim çakma sol ve çakma sosyal demokrat tayfasının ifade özgürlüğünden anladığı tek şey beğenmedikleri herkese kudurmuş bir şekilde saldırmak, sövüp saymak, bu şekilde komplekslerini, egolarını tatmin etmek, kendilerine rakip gördükleri herkesi faşistlikle suçlamak ve aslında bizzat kendileri sol faşizmin daniskası neymiş dünyaya göstermek…

İşin kötü tarafı, effendi efendi eleştirisini yapmayı bilen aklı başında sol ve sosyal demokratlar da bu zıvanadan çıkmışlara durum, haddinizi aşıyorsunuz diyemiyor, demeye korkuyor, hışımlarına uğramamak için ağızlarını açmadan manzarayı seyrediyorlar, durum bu olunca da çakma sol ve sosyal demokrat tayfası kudurdukça kuduruyor ve sol faşizmin sınırlarını sonuna kadar zorluyorlar.

Zorlu Töre beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz, bugün Meclis Başkanı’dır, yıllardan beri o Meclis’in hiçbir saygınlığı kalmamış olsa da…

Makamı Başbakan’ın üzerinde bir makam.

Kendisine üç tane polis koruma istemiş, yer yerinde oynadı…

Bugün hiç alakasız, hiçbir şekilde korunmaya ihtiyacı olmayan adamların bile polis korumaları varken  gittiği hemen her yerde çakma solcuların ve çakma sosyal demokratların organize ve artık anarşizm seviyesine çıkmış sözlü saldırılarına maruz kalırken adam ne yapsın, kudurmuş bir şekilde üzerine yürüyüp de küfreden iki paralık sokak adamının ağzına bir tane yapıştırıp, dünyanın kaç bucak olduğunu mu göstersin, yoksa yanındaki polis koruması mı gereğini yapsın!!!

Ha, üzerine yürüyüp de kendisine küfreden kabadayı bozuntusunun ağzına bir tane yapıştırıp da dişlerini avcuna verirse, bu sefer bütün kudurmuş çakma sol tayfası “vay terbiyesiz, özgürce ifadesini dile getirdi diye zavallı adamı dövdü” diye yine saldıracaklar…

İşte tam da bu noktada, Zorlu Töre kendisine polis koruması istemekte kesinlikle haklıdır, ya kendisine gittiği her yerde organize şekilde saldıranlara kendisi karşılık verecek, ki bu tarzı değildir, ve hedef tahtası olacak, ya da yanındaki polis koruma anında gereğini yapacak…

Bir zamanlar Almanya eski Şansölyesi Helmut Josef Michael Kohl her gittiği yerde kendine solcu diye bir anarşist grubun organize saldırılarına maruz kalıyordu, bir gün yine bu grubun gösterisiyle karşı karşıya kaldı, heriflerle yüz yüze görüşmek için yanlarına gitmeye kalkıştı, korumaları izin vermedi, korumalarını geriye çekti, kendisi daha iki adım atamadan elebaşı bir serserinin savurduğu yumurtayı suratında buldu, tepki olarak anında saldırıya geçmedi, ama aynı serseri adamın tepkisizliğini fırsat bilip de ikinci yumurtayı tam atayım derken Helmut Kohl bunu yakasından yakaladığı gibi yumruğu yapıştırdı, serseriyi iki seksen yere uzattı.

Bu yumruğun arkasından çakma sol tayfası yaygarayı bastı ve “Kohl eleştiriye tahammül edemedi ve barışçı göstericilere saldırdı, masum göstericiyi yumrukladı” diye bös bös bönürdü…

Aklı başında sosyal demokratlar ve Avrupa’nın büyük çoğunluğu ise Kohl’ü haklı buldu, eline sağlık dedi, elin serserisi haddini bilseydi dedi…

Bizim ülkemizde de sağ cenah ile sol cenahın sokaklarda birbirine girmesine defalarca şahit oldum, hatta gençliğimde bazı UBP militanlarının Lefke’nin TKP kökenli eski başkanlarından birinin Lefke meydanında rastladıkları karısına ve o zamanlar ufacık bir çocuk olan oğluna karşı Lefke meydanında gayet hayasızca bir şekilde tacizine de şahit oldum…

CTP’li olan teyzemin oğlu Nazım Beratlı durumu görüp de araya girmesiyle durakladılar, ama bizim üç kişi onların da en az yirmi kişi olması sahte kabadayılıklarını alevlendirdi, baktık gördük ki kudurukları durmayacak, diğer yeğenimle az ilerdeki lastikçiden birer levye kapıp, kadın ve çocukla aralarına girdik, bize ettikleri küfürün biri bin paraydı, bir anda kendimizi belanın ortasında bulmanın da verdiği şaşkınlıkla o güruha karşı tek kelime etmeden kadın ve çocuğu arkamıza alarak bekledik,  tahrik ve saldırılarında bir adım daha ileri gitselerdi kaçınılmaz şekilde kavga çıkacak, kafalar kollar kırılacaktı, zorla kaşınıyorlardı, ama kimse ilk levyenin tadına bakan olmak istemedi, bazıları gidip lastikçiden levye almaya kalkıştılar ama lastikçi iki saniyede bunları geri kovaladı, karakol az ilerdeydi, birkaç polis de az ilerden hiçbir tepki vermeden bu manzarayı seyrediyordu…

O dönemde bu terbiyesizliği yapanlar solcu olsalardı polis anında tepelerine binerdi, ama sağ cenahın provokatörleri, gücü ancak kadına ve çocuğa yeten sahte kabadayıları olunca, uzaktan seyretmekle yetindiler, UBPlilerin geri çekilmesiyle teyzemin oğlu polise doğru gidip, onlara da hakettikleri lafı sokuşturdu, yedikleri laflara tepki vermediler, daha doğrusu vermeye cesaret edemediler, çünkü ne görevlerini yaptılar, ne de hadlerini bildiler, karşılarındaki de onların sorumsuzluğu karşısında zaten öfke küpüydü ve üzerine gidilmesi daha vahim sonuçlar doğuracaktı…

Daha sonra UBP’nin başıbozuk militan tayfasına yine UBP’nin ileri gelenleri tarafından çeki düzen verildi, Lefke’de bir daha böyle bir terbiyesizlik yaşanmadı ama adanın farklı yerlerinde benzeri olaylar yaşanmaya devam etti.

Tarihe bir not düşeyim, 21 Aralık 1963 gecesi o Lefke karakolunu tek başına basıp da elinde tabancayla Rum polisleri esir alan, bir arabaya doldurup Lefke dışına atan, arkasından da Kıbrıs tarihinde bir ilk olarak o karakolda Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağını indirip, ilk Türk bayrağını çeken de dayımızdı, Ali Çavuş idi,  o sırada babam da o karakolda görevliydi, o bayrak 60 yıl sonra aynı yerde dalgalanıyor ve tarihin yazıldığı o yerde,  öyle bir ortamda, Lefke belediye başkanının karısı ve çocuğu sırf kocası TKP’lidir diye sokak ortasında sağ cenahın insan olarak canı ciğeri bir kuruş etmez militanları tarafından hayasızca tacize uğruyordu, Türk polisi de bunu seyrediyordu…

Üstelik de bu terbiyesizliğin ve ahlaksızlığın dikalası Lefke gibi köklü bir insani kültüre, barış kültürüne sahip olan bir kasabanın tam da orta yerinde yaşandı…

O günlerde kendi akıllarına göre olmayan herkesi vatan haini ilan eden ve linç kampanyası yürüten çakma sağın sapıklık seviyesine ulaşan hal ve tavırları revaçtaydı, bugünse çakma solun terbiyesizliğinin dikalası revaçta.

74den sonraki 48 senede bu hal ve tavırlar sadece toplumu ikiye böldü, birbirine düşman, birbirine karşı tahammülsüz iki gürüh yarattı, bunlar egolarını tatmin etmek için ellerinden geleni yaparken ülke elimizden gitti, tüm maddi ve manevi değerlerimiz elimizden gitti, aklı başında birçok insanımız ülkeden göç etti, ülkeye ve topluma karşı aidiyetimiz ve tüm inançlarımız yerle bir oldu, dahası, hayatlarımız yerle bir oldu, çocuklarımızın geleceği çalındı, kimse bu rezilane kavgalar bitsin, el ele verelim de şu ufacık ülkede çocuklarımıza son bir gayretle birşeyler bırakmaya uğraşalım demedi, halen de demiyor.

Dünya üst akıl tarafından bariz şekilde yeniden şekillendirilirken, biz elli sene önce uğradığımız akıl tutulmasından halen çıkamamış durumdayız.

Hadi, Zorlu Töre’yi linç edelim de bu filmin son perdesi de bitsin, son bir soytarılığa daha var mısınız!!!

Diğer Haberler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu