Ediz TuncelKöşe YazılarıManşet

Ediz Tuncel: Polise karşı histerik linç…

Bizim memlekette kendini alemin akıllısı sanan çakma sosyal demokrat, çakma solcu, çakma insanlık havarisi bir güruh var.

İzledikleri taktik çok klasik.

Tetikçileri basında bahaneyi yaratıyor, sonra hepsi birden inlerinden çıkarak ay ışığında savanada ava çıkan çakal sürüsü gibi ulumaya, hedef göstermeye başlıyorlar.

Histerik bir linç krizine tutuluyorlar.

Yargısız infaza, histerik lince o kadar meraklılar ki, eleştirdiklerinin bin beterini kendileri yapıyorlar, üstüne bir de yağ gibi çıkmaya çalışıyorlar.

Hep aynı taktik, hep aynı sahtekarlık, hep aynı pişkinlik, hep aynı yüzsüzlük, hep aynı soytarılık.

Ortak paydada buluştukları tek şey, insan hakları ve demokrasi havariliği peçesini takarak, polise, güvenlik güçlerine ve Türkiye’ye saldırmak!

Kinden, nefretten, yalandan, sahtekarlıktan yoğrulmuş popülizmden besleniyorlar.

Sayıları bir avuç ama, topyekün saldırıya geçtiklerinde sanıyorlar ki ne kadar çok bağırırlarsa, ne kadar çok kuru gürültü çıkarırlarsa, ne kadar çok yalan söylerlerse, ne kadar çok söverlerse, ne kadar çok demagoji yaparlarsa, ne kadar çok acitasyon yaparlarsa, ne kadar çok popülizm yaparlarsa,   o kadar çok amaçlarına ulaşacaklar, o kadar çok hedefe aldıkları “düşman” üzerinde baskı uygulayacaklar…

Birkaç ay önce Yayla sahilinde devriye yapan polis kaçak olarak sürat teknesiyle gelip, ülkeye girmeye çalışan bir güruha denk geldi, polis tek başına bunlara müdahale etmeye çalıştı, tekneyi kullanan kaçakçı kaptan müsveddesi, suya girip tekneye müdahale etmeye çalışan polis memurunu teknenin motoruyla biçmeye çalıştı, polis havaya uyarı ateşi açtı, baktı olmuyor, teknenin motoruna iki kurşun sıktı, kurşunlardan biri motorun yumuşak gövdesini delip geçti, kaçakçı kaptanın kıçına çakıldı…

Memleketin bütün çakma solcu, çakma insan hakları havarileri polis mültecileri vurdu diye kıyameti kopardı.

Canı ciğeri beş para etmez, üç kuruş kolay para uğruna insanların hayatını hiçe sayan bir insan kaçakçısı oldu badem gözlü mülteci!

Sanki memleket dingonun ahırı da canı isteyen canı istediği gibi, dereden, tepeden, denizden, havadan, karadan babasının çiftliğine girer gibi memlekete girecek…

Sanki mültecilik ya da insan kaçakçılığı bir hakmış gibi!!!

Bu geri zekalının önde gideni olduklarını ispat yarışında şampiyonluğu kimselere kaptırmama gayreti içinde olan çakma insan havarilerine göre, mültecilik bir hak!!!

Bunlara göre ipini koparan mültecilik lafazanlığının arkasına sığınma ve sürüsüyle canının istediği yere kapağı atma hakkına sahip, çünkü geldiği yerde savaş var.

Genelde geldikleri yer Türkiye, Türkiye ise mülteciler için dört dönüm bostan, yan gel yat Osman kıvamında, Türkiye mültecilere baktığı gibi kendi vatandaşına bile bakmıyor, ama bizim zavallı mülteciler bu kadar avantayı da beğenmiyorlar, ille de “Evripa” istiyorlar, bizim çakma insan hakları havarileri de “hüloğğğğ, vah zavallılar” diye tutturuyor!!!

Yine bu çakma insan hakları havarilerinin havarilik maceralarında yaptıklarına baktığınızda, histerik linç krizine girip de yaptıkları lafazanlıklar dışında insanlık namına ne kendi toplumlarına, ne de kendi toplumlarının dışında insanlık namına tek bir zırnık faydaları olmadığını, hayatlarında kendilerinden başka kimselere zerre zırnık fayda sağlamadıklarını, demokrasi ve insan hakları havariliği yaparken kendi sapkın zihniyetlerinde olmayan herkese karşı olabilecek en terbiyesiz ve haysiyetsiz şekilde saldırdıklarını görürsünüz…

Bir gün emperyalizmin uşağı PKK’nın savunucusudurlar, diğer gün mülteci kılığına girmiş bir IŞİD sapığının…

Örneğin, bugün bizim hükümet dese ki “Yav kardeşim, Türkiye’nin her köşesini işgal eden bu gariban mültecilerin herbirinin beş çocuğu var, hepsi de farkirlikten ölüyorlar, zavallıcıklar savaştan kaçıyorlar, Türkiye de bunlara bakamıyor, gelin bu garibanlardan bin tanesini memlekete alalım, bakımlarını biz üstlenelim”, ilk protesto yaygarasını bu çakma insan hakları havarileri yapacak, “Hüloğğğğğ, istemeyüüüük, biz kendi açlarımızı mamur ettik da bir de bunları beslememiz mi kaldıydı” diye bös bös bağıracaklar…

Ha, bunu Türkiye yapsa, dese ki, “Kardeşim bizde beş-on milyon mülteci var, alın size de birkaç bin tanecik olsun verelim, siz de bu kardeşlerinizi bağrınıza basın…”, Türkiye’ye dümdüz girecek olanlar yine bunlardır…

Hade hodri meydan, bu çakma insan hakları havarilerine buradan açık çağrı yapıyorum, bu ülkeye gariban mültecileri davet edin, tüm masraflarını da  kendi cebinizden karşılayacağınızı, yaratacakları her türlü soruna da kefil olacağınızı, sorumluluğu paylaşacağınızı ilan edin, ben de size arka çıkacağım.

Hade görelim, boyunuzun ölçüsünü ve kaç paralık insan hakları havarisi olduğunuzu!!!

Hatta, hariçten gazel okumayı bırakın, daha da ileri gidin, cebinizden birkaç milyon dolarlık fon oluşturun, önce kendi ülkenizdeki ihtiyaçlı çocuklara, sonra da yakın coğrafyadaki mültecilere sevginizi gösterin de görelim…

Bu arada, ilk başlarda polisin adını vermediği ve sır gibi sakladığı, silah kullanılmasından dolayı hakkında derin bir soruşturma yaptığı ve dosyasını incelemek üzere savcılığa verdiği polisin adını yine şaklabanlıkta sınır tanımayan insan hakları havarileri sayesinde öğrendik.

Adı Sadi.

Soyadı hiç önemli değil, onu doğduğu günden beri hep Sadi olarak tanıdım.

Tabanca çekip ateş ettiğini öğrendiğimde duyduğuma inanamadım.

Sadi’yi doğduğu zamandan beri bilirim, aynı köyde büyüdük, birlikte futbol oynadık, birlikte yüzdük, birlikte balık avladık.

Çocukluğunda, okulunda, hayatında, tek bir kavgaya karışmadı, ağzından tek bir kötü laf çıkmadı, kimseye karşı kırıcı olmadı, küçüğünden büyüğüne herkese karşı saygısını hiç esirgemedi, hiç kimseye karşı şiddet uygulamadı, efendiliğinden ne çocukluğunda, ne öğrenciliğinde, ne de polisliğinde tek bir kez bile taviz vermedi, hayatımda tanıdığım en efendi, en düzgün insanlardan biridir.

Sıktığı kurşunlardan biri insan kaçakçısı bir alçağın kıçına çakıldı diye ortalığı velveleye veren, Sadi’yi linç eden çakma insan hakları havarilerinin tümünü toplasan, Sadi’nin bir tırnağının köşesi bile etmezler.

Bu toplumda çocuklarımız, biz olabildiğince huzur içinde yaşıyorsak, çocuklarımızı olabildiğince huzur içinde okula gönderiyorsak, gece yatağında güvenle yatırabiliyorsak, bu sadece Sadi gibi sapına kadar insan olan, sabah akşam her türlü namussuzla uğraşan, hırsızları, uğursuzları, tecavüzcüleri, uyuşturucu tacirlerini, katilleri, çeteleri sokaklardan temizleyen,  bu arada da kaş yaptığını sanırken insanın gözünü söke söke çıkaran çakma solcular, çakma insan havarileri, çakma sosyal demokratlar tarafından da binbir yalanla, dolanla acımasızca, haysiyetsizce linç edilen bir avuç polis sayesindedir.

Neymiş efendim, “mülteci” vuran Sadi’ye bir de takdirname verilmiş!

Alçağın önde gideni, hayatını insan etinden kazanan bir insan kaçakçısı oldu badem gözlü mülteci!

Bizim çakma insan hakları havarilerinin beyin kapasitesinin algısı, anadillerinde kullandıkları kelime bilgisi işte bu kadar!!!

Bunlara çam de, şam anlasınlar, posta de, pasta anlasınlar, geri zekalı de, kendilerini ileri zeka sansınlar…

Vay efendim, Sadi’ye niye takdirname verilmişmiş!!!

Ya ne verilecekti Sadi’ye, histerik linciniz yetmedi, bir de sizin keyfiniz olsun diye inadına ceza mı verilmeliydi!

Ha, emin olun, Savcılık araştırmasında en ufak bir hata yakalasaydı bizim Sadi şimdi hapisteydi!

Şu anda görevini suistimal etti diye kaç polis ağır cezada yargılanmayı bekliyor, bilen var mı!

En azından benim bildiğim birkaçı var!

Polis müdürlüğü en azından kendi elemanına karşı ne lehte, ne aleyhte bir tavır takınmadı, Sadi’nin eyleminin yasalara uygunluğunu Savcılık görüşüne bıraktı, Sadi’nin yasalara uygun olarak ve risk alarak görevini layıkıyla yerine getirmesi vesilesiyle de kendisine bir takdirname verdi.

Eleman eksikliği dahil, binbir zorlukla uğraşan Polis kendi içindeki çürük elmaları ayıklamakta da zerre kadar tereddüt göstermiyor, hatayı yapanın ipi çekiliyor, yargı da kılı kırk yararak gereğini yapıyor.

Sadi alçak bir insan kaçakçısının eylemiyle motorun pervanesi tarafından ikiye bölünseydi, çakma insan hakları havarilerinin bir teki bile Sadi için “Vah zavallı polis” demeyecekti, hiç kimse ailesinin kapısını çalmayacaktı, Sadi ya mezara gidecekti, ya da ömür boyu sakat kalacaktı.

Ama ne oldu!!!

Alçağın önde gideni bir insan kaçakçısının kıçına giren merminin gaylesi, aldı bizim çakma insan hakları havarilerini…

Alçağın önde gideni bir insan kaçakçısını polisin vahşi saldırısına uğrayan zavallı bir mülteci gösterme gayretiyle yalanın, terbiyesizliğin, iftiranın Nobel’e aday kitabını yazan bizim çakma insan hakları havarilerinin derdi ne diye sorsak, abesle iştigal bir soru olurdu…

Dengi dengine derler, alçağın önde gideni insan kaçakçısıyla çakma insan hakları havarileri farklı yöntemler izleyen aynı türler olduklarını bir kez daha eksiksiz ispatladılar…

Son kez olacağından da şüpheliyim.

Bütün bu gayretleriyle belki birgün kendileri için ayrıcalıklı olarak icat edilecek Nobel palavra edebiyatı ödülüne layık görülürler…

Sadi polis gibilerse, anda arada bir avuç çakma insan hakları havarisi provokatör tarafından lince uğrasalar da, ne insanlıklarından, ne haysiyetlerinden, ne de onurlarından birşey kaybedecekler, gerektiğinde hayatlarını ortaya koyarak bizim bu kan ve gözyaşı vadisine dönmüş memlekette olabildiğince rahat ve huzurlu olmamız için ellerinden geleni yapmaya devam edecekler.

Ha, şimdi ne mi olacak? Yine ağız birliği edecekler ve kendilerini anladıkları dille yine eleştirdim diye bir kez daha kudurarak bana saldıracaklar, küfürün kitabını bir kez daha yazacaklar…

Bu çakma insan hakları havarisi tayfasına hangi türden olduklarını açık açık söylemenin cezası budur, hade gene seyredin manzarayı, çakıp gürlemelerini…

Diğer Haberler

Başa dön tuşu