Ediz TuncelKöşe Yazıları

Ediz Tuncel yazdı: Çöküş

Ediz Tuncel’in kaleminden…

KKTC ve Kıbrıs Türkü gerek maddi, gerekse manevi anlamda tarihinin belki de en büyük çöküşünü yaşıyor.

Aynı şekilde Türkiye de gerek maddi, gerekse manevi anlamda tarihinin en büyük çöküşlerinden birini yaşıyor.

Türk Lirası dünyanın en hızlı ve en fazla değer kaybeden parası durumuna düştü.

Siyasi istikrarsızlığın zirveye ulaştığı bir ortamda gerek yerli, gerekse yabancı yatırımları teşvik etmek için faiz düşürme girişimleri de ülkenin içinde bulunduğu istikrarsız durumdan ve sayısız risk faktöründen dolayı tam ters etki yaparak, dövizin TL karşısında yükselmesine neden oldu, TL yine değer kaybetti, gece cebinde yüz lira ile yatan vatandaş, sabah kalktığında cebindeki paranın 90 liraya düştüğünü gördü.

Aklını kullanıp da gece yatmadan cebindeki 100 lira parayı dövize çeviren vatandaş ise sabah kalktığında cebindeki paranın 110 lira olduğunu gördü, iki vatandaşın cebindeki paranın değer farkı bir anda yüzde yirmi açıldı.

Bu yüzden vatandaş artık cebinde Türk Lirası tutmuyor, eline geçen yüz lirayı gidip hemen dövize çeviriyor, bu güvensizlik ortamında bankalardaki döviz mevduatları artarken TL’nin alım değeri giderek eriyor.

Dünyanın en önemli tarım ülkelerinden biri olarak son derece verimli topraklara sahip olan Türkiye mercimeği bile ta Kanada’dan ithal eder duruma düştü.

Temel gıda maddesi olan süt biradan daha pahalı ve kendimi bildim bileli bu böyle!

Diyeceksiniz ki serbest piyasada bunlar normal şeyler.

Evet, normal zamanda normal şeyler olabilir, ama anormal zamanlarda bunlar anormal şeylere dönüşür.

Ta 1980lerden beridir ucu bucağı bitmeden artan terörle mücadeleye harcanan ve trilyon dolarları bulan paralar da cabası.

Yerli üretimin azaldığı, yerli kaynakların verimli kullanılmadığı, tüketimin özendirildiği, gerek enerji gerekse hammadde ve gıda konusunda dışa bağımlılığın arttığı, siyasi istikrarsızlığın ve terörün gündelik sorun haline geldiği bir ülkede ısrarla aynı kafa ile politika sürdürmenin tek bir sonucu vardır, o da maddi ve manevi olarak, ekonomiden siyasete, eğitimden sağlığa, ulaşımdan savunmaya vesaire tüm hatlarda ve saflarda çöküştür.

Gemi artık dört bir tarafından su alıyor ve gedikleri kapatmak için de mantıkla değil, inatla duygularla hareket ediliyor.

O dindaşımızdır diye her fırsatta arka çıktığımız Arap ülkeleri ise aslında en büyük düşmanımızdırlar, son birkaç yılda tüm ekonomik ve siyasi kapıları Türkiye’nin yüzüne kapattılar, bazıları zırnık Türk malını kapıdan içeri sokmuyor bile.

Çevremizdeki Arap ülkeleri ellerine geçen her fırsatı değerlendirerek Türkiye’ye her türlü darbeyi vuruyorlar.

Hal böyle olunca da Türkiye hem batıdan, hem doğudan, hem de güneyden fena halde sıkışmış durumdadır.

Diğer taraftan, bizim memlekette ta 1974’den beridir süregelen siyasi rezalet artık tamamen sıfırı tüketmiş durumdadır.

Eskiden Meclis’e Hababam Sınıfı yakıştırması yaptığım için bazı vekiller ve hatta eski Meclis Başkanlarından biri ve Başbakan beni Meclis’e bir kahve içmeye davet ederek, sohbet arasında benden artık bu yakıştırmayı kullanmamamı, bazı vekillerin Meclis’te birbirlerine Hababam Sınıfı karakterlerinin isimleriyle çağırarak şakalaştıklarını, zaten erozyona uğramış Meclis’in itibarının bu şekilde daha da sarsıldığını ifade etmişlerdi.

Özellikle son bir yıl içinde Meclis’te  yaşananlara baktığımızda, artık oraya Hababam Sınıfı demek, Hababam Sınıfı’nın anısına düpedüz hakaret olur.

Kıbrıs Türkü’nün siyasi anlayışı, tarihinde İrsen Küçük döneminden sonraki en kötü ikinci dönemi yaşamaktadır.

Pandemi sırasında başta CTP ve TDP olmak üzere, muhalefet “nasılsa yıpranırız, bırakalım UBP ve yanına alacağı koltuk değnekleri yıpransın” diyerek sorumluluklarından geriye kaçmış, ülkenin ve dünyanın en kötü dönemlerinden birinde ülke yönetiminde yer almamış, sadece uzaktan gazel okuyarak sözde muhalefet yapmışlardır, tabi maaşlar da birtamam cepte olacak şekilde!!!

Artık vekillik gazel okuyarak okkalı bir maaş alma işine dönüşmüştür.

Özellikle CTP, HP ve TDP önümüzdeki seçimde bunun acısını fena halde görecekler, havanda su dövecekler.

İktidar partilerinden en büyüğü UBP ise malesef kendi içinde yaşanan koltuk kavgalarından ve entrikalardan memleket meselelerine zaman ayırmaya vakit bulamamış, bulduğu zamanı da öncelikli olarak şahıslar kendi koltuk dertlerine harcamış, sonucunda ise memleket tam anlamıyla maddi ve manevi olarak dibe vurmuştur.

Buna rağmen ve bütün hatalarına rağmen UBP’nin seçimden birinci parti olarak çıkacağı kesindir, ve muhtemelen de şu andaki vekil sayısını birkaç vekil artıracaktır, 25’i bulamasa bile en az 22-23 vekil çıkarması olasıdır.

DP ve YDP de, tüm yaşananlara rağmen seçimden avantajlı çıkacak partilerdir, vekil sayılarını mevcut vekil sayılarının üzerine çıkaracakları kesindir.

Meclis’te yaşanan tıkanmadan sonra, şimdi ise kaçınılmaz olarak en erken zamanda bir erken genel seçime gidilmesi gündeme gelmiştir.

Ancak bir türlü seçim tarihi netleştirilemiyor.

Bunun tek sebebi, son ana kadar elde bulunan devlet imkanlarının seçimde rant elde etmek için kullanılma derdidir.

Öyle görünüyor ki, bu hükümet kör topal da olsa seçime kadar devam edecek.

Seçim sonrasında ise alınacak sonuca göre ya UBP-DP, ya da UBP-YDP hükümeti kurulacak.

Muhalefet bu sürecin dışında kalacak ve yine havanda su dövmeye devam edecekler.

UBP içinde kurultaya kadar çok ciddi kırılmalar yaşanacak, genel seçimde oy oranında bir kayıp olmayacak, ama seçilen şahıslarda değişiklikler olacak.

UBP vekillerinin yarısının değişmesi çok büyük bir olasılıktır, çünkü UBP seçmeni kimleri seçeceğini adaylar belirlenmediği için henüz belirlemeye başlamadı, ama kimleri temizleyeceğini şimdiden belirlemeye başladı bile.

Mevcut UBP vekillerinden en az 5-6 tanesi kesin temizlenecek, yerlerine yeni yüzler gelecek.

Aynı olay CTP içinde de yaşanacak, tahminimce CTP vekillerinin yarıya yakını değişecek.

HP’de de büyük bir yaprak dökümü olacak, ilk aldığı vekil sayısının yarısına bile ulaşırsa, kendilerini bahtiyar ve başarılı saymaları gerekecek.

TDP ise muhtemelen vekil bile çıkaramayacak.

YDP, hem sağ hem de sol siyasilerin hedefinde olmasına ve sürekli bir yıpratma harekatına maruz kalmasına rağmen tahminimce en az 5 vekil çıkaracak ve sağ cenahın iktidara gelmesi durumunda en önemli kilit parti konumuna geçecek. Erhan Arıklı’nın şahsına yapılan saldırıların onun imajını veya prestijini yıprattığını düşünenler olabilir, ancak Arıklı’nın yürüttüğü politikada şahsının eksi hanesine yazılandan çok daha fazlasının artı hanesine yazıldığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Aynı durum DP için de geçerli, DP seçmeninin büyük bir kısmı Denktaş’ın hal ve tavırlarından şikayetçi, şu anda Denktaş partiden kısmen de olsa kopmuş durumda, Fikri Ataoğlu kısmen de olsa biraz partiyi toparladı, ancak Afet Özcafer’in haklı olarak isyanları oynaması ve arkasından gelen istifasıyla elindeki en güçlü kartı da kaybetti ki bu da DP için önümüzdeki seçimde en az bir vekil kayıbı demektir.

Mevcut ucube seçim sistemiyle seçime girildiğinde oyların en az yüzde onu yine yanacaktır, bu da ayrı bir dert.

 Sonuç olarak, yeni bir seçimle yeni bir Meclis oluşturulsa da, biz gerek vatandaşlar olarak, gerekse siyasiler olarak tam anlamıyla ve sadece kendi elimizle toplumu ve ülkeyi çöküşün eşiğine getirdik ve bugüne kadar, bugün ve bugünden sonra yaşadığımız ve yaşayacağımız, yaşattığımız ve yaşatacağımız rezaletlerin tek ve asıl sorumlusu da biziz.  

Diğer taraftan, tam anlamıyla rezalet denecek bir Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra halkın toplam oylarının üçte birinden azını alarak seçilen Sn. Ersin Tatar da malesef kendisinden beklenen toplum liderliği rolünü üstlenemedi, ülkede yaşanan kaosa çözüm üretme konusunda yapabileceği girişimleri yapmadı, sadece seyirci kalıp sürekli dıştaki gezilerle vakit harcadı, bu vakitten sonra da bunu başarması artık zor.

Sn. Tatar’ın artık şunu iyice anlaması lazım, ülkede basına malzeme olacak siyasi-magazin malzemelerine hiç gerek yok, önemli olan artık dibe vuran maddi ve manevi değerlerin biraz da olsa toparlanabilmesi için gereken liderlik rolünün ve performansın ortaya konmasıdır.

Velhasıl kelam, hep beraber rüzgar ekelim dedik, fırtınalarda biçildik, güneydeki komşu da halimize kıs kıs gülüyor, ellerini ovuşturuyor!

Ben olsam, “düşman komşumun” hallerini görünce, “düşmanımın en önemli düşmanı yine kendisidir, benim kötülük yapmama hiç gerek yok, o nasılsa kendi kendini bitiriyor” diyerek, ben de ovuştururdum. Evet, kendi kendinizin en büyük düşmanı yine kendi kendiniz olduğunuzda, çöküş kaçınılmazdır, başka da günah keçisi aramaya gerek yoktur

Diğer Haberler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu