Ediz TuncelKöşe YazılarıManşet

Ediz Tuncel yazdı: Rezilliğin dibinde son nokta; Falyalı ile TSK’yı ilişkilendirme!

Son iki gündür memlekette rezillikler artık dibin bile dibindeki en son noktaya ulaştı.

UBP kurultayı yaklaşırken Başbakan Saner ile ilgili tamamen komplo taktiği olduğu her halinden belli olan bir video ortalıkta yayılmaya başladı.

Millet vay noluyoruzzzzzzz derken kimi bu komplonun geçen gün tutuklanan Halil Falyalı’nın işi olduğunu iddia etti, kimi başka telden çaldı, Sedar Peker bile bu tezgahı kendisinin hazırladığını ima etti, Ersan Saner ise yaptığı açıklamada rakiplerinin tezgahı olduğunu ileri sürdü, suçlamaların al birini vur ötekine derken bir anda gündeme yapay bir akaryakıt krizi pompalandı, memleket bir anda felç oldu, tamamen kilitlendi, dikkatler video komplosundan başka taraflara çekildi, ahmak olan küflü golifayı yedi, akıllı olan eşşek tepsin hepinizi diyerek köşesine çekildi, manzarayı seyretti…

Birileri gayet sistematik şekilde milletin aklıyla alay ederken rezillikler dipten dibe vurdu, yetmedi, meydana çıkan bulanık ortamı fırsat bilen bazı medya müsveddeleri fırsatı kaçırmadı, bir taşla iki kuş vurma gayretine girdi.

Sabahın köründe telefonuma gelen mesajla şaşkına döndüm, aynen şöyle diyordu; “Medyatava, KKTC Başbakanı’na ait olduğu iddia edilen özel görüntüleri tutuklanınca servis ettiği öne sürülen Halil Falyalı’ya ait gündemi sarsacak bir fotoğrafa ulaştı. Falyalı, askeri personel olmamasına rağmen KKTC’de, Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı bir tümende askerlerle atış talimi yaptı. Hem de Milli Savunma Bakanlığı envanterindeki silah ve mermilerle. Bakanlığın bu fotoğrafa dair nasıl bir açıklama yapacağı merak konusu…”
Haberin kaynağını arayıp buldum, Halil Falyalı’yı sağ çaprazdan nişan alırken gösteren fotoğrafın üzerinde “Falyalı askeri birlikte atış taliminde” yazıyordu!
Bu külliyen yalan iddiayı yazan geri zekalının önde gidenine tipik bir Kıbrıslı ağzıyla cevap vereceğim; Bu iddiayı yazan haberci müsveddesi, senin ve sana o fotoğrafı ulaştıranın elinin hem körü, hem de kör tepesi…
Külliyen yalan olduğunu nerden mi biliyorum!
Halil Falyalı atış yaparken şahsen ben tam olarak iki metre kadar arkasında, sol çaprazında duruyordum, önüme kurduğum koskoca teleskopla tüm atışları ve vuruş noktalarını izliyordum, hatta Falyalı kendisinin vuruş noktalarını görüp görmediğimi arada bir dönerek bana soruyordu.
Halil Falyalı’nın sözkonusu haberde görülen fotoğrafı KKTC’nin Taşkent bölgesinde, Lefkoşa’ya araba ile on dakikalık uzaklıkta,  Atıcılık Federasyonu tarafından silah tüccarı Mustafa Şevketoğlu’nun kurduğu Atıcılık İhtisas Birliği’ne kiraladığı arazide oluşturulan sivil bir atış alanında çekildi.
Halil Falyalı’nın kendisinin kurduğu Maximus isimli bir de atıcılık derneği var.
Kuramaz mı?
Bal gibi kurar, yasalara ve yasaların kendisine verdiği haklara bir tamam uyduğu sürece hobisini de keyfince yapar, bunu kimse engelleyemez.
Elinde tuttuğu silaha gelince, o da silah tüccarı Mustafa Şevketoğlu’nun KKTC Atıcılık Federasyonu’nu aracı olarak kullanarak ithal ettiği, parasını kullanıcıdan aldığı ama kayıdı Atıcılık Federasyonu üzerinde duran, silahın parasını ödeyenin de kullanıcısı olduğu Accuracy marka, 22-250 kalibre (.22 kalibrelerin magnum tipi), fiyatı da 5500-6000 sterlin cıvarında olan bir silah!
Silahın değeri o kadar eder mi, orası ayrı mesele, atıcılıkla iştigal eden bendenize ciddi atıcılık aktivitelerinde bedava verseler elimi sürmeyeceğim, ancak kıtlıkta kullanacağım bir delikli demir parçası, hepsi o kadar… Daha iyisi dörtte bir fiyatına da rahatlıkla alınabilir, dahası, o paraya değil Accuracy maccuracy, silahın Allahı teknoloji harikası özel yapım silahlar alınabilir, hatta çok daha ucuza da alınabilirler!!!
Eşekten başka binek bilmeyen birine 74 model Reno’yu tanıştırıp, Ferrari diye yutturarak Ferrari fiyatına satabilirsiniz, aynı o mesele!
Benim askerde doğru mühimmatla, biraz da kendi kafama göre tetik sistemini hassaslaştırarak kullandığım ve 100 metrede 15 mmyi geçmeyen, sakin havada 300 metrede yaptığı grupman ise kahve fincanı ağız çapını geçmeyen dürbünlü G3 piyade tüfeğimle bile hiçbir şekilde aşık atamayacak, toplam üretim maliyeti de bin doları geçmesi imkansız, bol bol uyduruk reklamla fiyatı abartılmış bir silah parçası…
Silahın üzerindeki de yine Mustafa Şevketoğlu’nun sattığı Schmidt & Bender marka, birkaç bin Euroluk bir dürbün!
O da benim şahsen hassas atıcılık faaliyetlerinde, sağlam olmasına rağmen,  çok zorunlu olmadıkça elimi bile sürmeyeceğim, kalın dürbün içi taksimatı küçük hedefleri görmeyi engelleyen, 50x yaklaştırmalı bir dürbün…Aynı paraya silah dürbünlerinin Allahı alınabilir, atıcılık amaçlı olarak çok daha ucuz ama çok daha kullanışlı başka markalar da alınabilir!!!
Kısacası, Falyalı’nın elindeki silah, bir medya soytarısının yine şerefsizin biri tarafından kendisine ulaştırılan bir fotoğrafla çamur at da izi kalsın mantığıyla tetikçilik yaparak kaleme aldığı haberde iddia edildiği gibi Türk Ordusu’nun kullandığı tipte askerin silahı filan değil, KKTC Atıcılık Federasyonu’na kayıtlı ve askerin envanterinde de kesinlikle olmayan, kullanım maksatları bakımından olması da mümkün olmayan kalibrede bir silah.
Bu silah tamamen av ve sportif amaçlı üretilmiş, etkili menzili 300 metreyi geçmeyen, mermisi 300 metreden sonra balistik değerlerini hızla kaybeden, istikrarlı şekilde kullanılabilecek mermi çekirdeği ağırlığı 55 graini, yani kabaca üç gramı geçmeyen bir silah ve KKTC yasalarına göre de KKTC Atıcılık Federasyonu bu silahı ithal edebilir, envanterine alabilir, Federasyon’a kayıtlı sporcularına kullandırabilir.
Nitekim, Falyalı fotoğrafta o silahı bu şartlarda kullanıyor.
2017 öncesinde sadece Olimpik tip ateşli silahların ithaline izin verilirken, bu tip sportif çap ve kalibrede silahların KKTC Atıcılık Federasyonu’na gelişinin önünü de bizzat ben yaptığım girişimlerle açtım, açmaz olaydım…
ilk gelen üç silahtan bir tanesinin parasını kendim ödeyerek almış ve Federasyon adına kaydettirmiştim, müsabakalarda kullanım haricinde Federasyon’daki kasasında kilitli duruyordu, sonradan bu işin de çivisi iyice çıkarıldı, birazdan anlatacağım alicengiz yöntemleriyle iş ticarete döküldü, silah tüccarı Mustafa Şevketoğlu’nun icat ettiği abuk subuk yöntemle Şevketoğlu’nun ve ne halt yediğini bilmeyen bir psikoloğun keyfine göre millete silah verilmeye başlandı.  
Yine dürbüne dönersek, aynı şekilde, silahın üzerindeki dürbün de ordu envanterinde bulunan bir dürbün değil, tamamen sportif amaçlarla üretilmiş, askeri amaçlarla kullanılması çok zor bir dürbün, orduda da tek bir tane bile örneği yoktur.
Peki, bu silahın ve dürbünün Halil Falyalı’nın elinde ne işi var, nasıl oldu da böyle bir silahla atış yapıyor diye soracaksınız!
Yukarda kısaca bahsettik ama detaylarını madde madde anlatalım ki eksik birşey kalmasın.
Bu Mustafa Şevketoğlu denen silah tüccarı, aynı zamanda KKTC Atıcılık Federasyonu’nda 2010’dan beri Yivli Silahlar Komisyonu başkanlığı yapan, daha doğrusu kendi kendini komisyon başkanı ilan eden, yıllarca o pozisyonu işgal ederek Federasyon aracılığıyla sportif amaçlarla silah izni çıkarttırıp, millete silah ve mermi satan, kendisine engel olacağını düşündüğü herkese karşı da elinden gelen her türlü iftirayı ve saldırıyı yapmakta tereddüt etmeyen bir muhterem tüccar.  
Bizzat ben de şahsen, beni önünde bir engel olarak gördüğü için bu muhterem silah tüccarının ayak oyunlarına ve iftiralarına maruz kalanlardan biriyim, ama onun için yutabileceği kadar küçük bir balık da değilim.
Örneğin sattığı mermilerin, silahların ve dürbünlerin kusurunu söylemem, bir usta bir memleket zihniyetine karşı çıkmam, benim için “katli vaciptir” fetvası çıkarması için yeterlidir…
Benim kurulmasına ön ayak olduğum ve kurucu başkanlığını da yaptığım Kuzey Kıbrıs Ulusal Atıcılık Eğitim ve İhtisas Derneği’nin kurulacağını duyduğu zaman kurdurmamak için kapı kapı dolaşan ama çuvallayan bu muhterem tüccar, Halil Falyalı atıcılık kulüpleri kuruyor, dört kulüp kuruluyor, diğer kulüpleri de ayartarak Federasyonu ele geçirecek, mafyaya silah dağıtacak diye ortalığı velveleye vermiş, yeni kurulacak kulüplerden üçünün adını söyleyebilmiş, ama dördüncüsünü bir türlü öğrenememişti, meraktan çatır çatır çatlamak üzereydi, beni de defalarca arayıp bilgim olup olmadığını sordu, her sorduğunda nasıl kıs kıs güldüğümü de tahmin edersiniz…
Kendisine o çok merak ettiğin dernek bendeniz “mafyanın” kurulmasına ön ayak olduğu ve kurucu başkanlığını yaptığı Kuzey Kıbrıs Ulusal Atıcılık Eğitim ve ihtisas Derneği’dir dediğimde derneğin isminden tutun da cismine kadar herşeyine itiraz etmeye yeltendi, engellemek için çalmadık kapı bırakmadı…
Peki, benim gibi bir “mayfa başının” başkanlığındaki bizim mafya dernek ne yapıyordu da muhterem tüccar bu kadar işkillendi, öfkelendi, sabahlara kadar uyumayıp, kapı kapı gezdi ve şikayet etti?
Hemen söyleyim, dünya çapında örgütlenen bizim dernek, milyar dolarlık anlaşmalar yaparak, PKK, IŞİD, El-Kaide, Taliban gibi çapulcuları eğitip, düzenli ordular filan yapıyoruz, kendilerine nükler füzeler dahil, her türlü silahı sağlıyoruz, başarımızı gören Amerikan, Rus, Fransız, Çin orduları filan da bizim kapımızda kendilerine atıcılık eğitimi verelim diye yalvar yakar sürünüyor!!!
Milyar dolarlık yatırımlarımızı ve İsviçre bankalarındaki hesaplarımızı gizleyip, İngilizlerle ortaklıklar yapıp, üç kuruşluk malı otuz kuruşa satıyoruz,  memlekette yirmi senelik Ford Fiesta ile gezerken yurt dışında özel limuzinlerde Avrupa turu atıyoruz, Avrupa’nın göbeğindeki erişilmez saraycıklarımızda keyif yapıyoruz, vesselam!
Bir de, ayıptır söylemesi, biraz “adam” yerine de konuyoruz!
Birilerinin çok parası olmasına rağmen bir türlü konamadıkları, cepte çok para olmasına rağmen adamlıkta “iki paralık” olmaktan öteye gidemedikleri, parayla satın alınamayan bir pozisyon!!!
Bu arada, atıcılık konusunda Falyalı atıcılık hobisini gerçekleştirecek diye durduk yerde bir de atıcılıkta mafya damgasını yedi ya…
İşin içinden karlı çıkan yine bizim tüccar oldu, yarattığı onca rezillikten sonra bizim tüccar mafya diye yaftaladığı insanlara silah ve dürbün de sattı!!!
İşin içine para girince, İngilizin bir atasözü vardır; Para konuştuğunda öküz boku bile yürür!…When the money talks, even the bullshit walks…
Yürür, hem de nasıl yürür!
Şimdi gelelim Atıcılık Federasyonu aracılığıyla ateşli silah sahibi nasıl olunduğuna…
Onu da açıklayalım, ama sıkı durun, hayretten küçük dilinizi yutabilirsiniz, demedi demeyin.
KKTC yasalarına göre yivli-ateşli silah sahibi olmak çok zor, tabanca tasarruf izinleri devlet tarafından belli şartlarda veriliyor ama av tüfekleri haricindeki ateşli-yivli tüfek izinleri henüz verilmiyor.
Atıcılık Federasyonu adına kayıtlı kalacak olsa bile, ateşli-yivli silahın ülkeye getirilmesi için Atıcılık Federasyonu’nun Spor Dairesi’ne başvurması ve talepte bulunması gerekiyor, Spor Dairesi de ilgili talebi bağlı olduğu bakanlık aracılığıyla Bakanlar Kurulu’na iletiyor, Bakanlar Kurulu da gelen talebi değerlendiriyor, ona göre izni veriyor.
Şimdi gelelim Atıcılık Federasyonu’nda kimin ateşli-yivli tabanca veya tüfek alabileceğine dair prosedürlerin nasıl işlediğine.
Şevketoğlu tüccar silah satmak istediklerinin önüne önüne tam bir zırva olan ve adına Minnesota Kişilik Testi denen abuk subukluklarla dolu bir test sürüyor, bu testin içeriğinden Federasyon başkanlarının bile haberi olmuyor, muhterem tüccar kendini bu konuda Federasyon başkanlarının da üzerinde görerek, bir usta bir memleket zihniyetiyle yürüyor da yürüyor.
Bu Minnesota Kişilik Testi ta 1936’da geliştirilmiş, işe alımlarda kullanılan ve o dönemde 75 makul ve mantıklı soru içeren bir test.
Sonraları, Türkiye’den bir akademisyen müsveddesi çıkmış, bu teste yaklaşık 500 soru daha eklemiş, tam bir sapıklık örneği olan soruların arasında insanların cinsel ve dinsel tercihleri sorgulanmış, bu da yetmemiş, insanların kendi cinsel organlarının tipi ile ne kadar barışık olup olmadıkları, masturbasyon yaparken kendi cinslerini düşünüp düşünmedikleri filan bile sorgulanmış, ki Anayasa’ya göre insanların cinsel, dinsel tercihleri ve fiziksel özellikleri gibi mahremleri hiçbir hal ve şartta sorgulanamaz, bilgisi toplanamaz, yetkisiz ellerde bu bilgiler bulundurulamaz.
Şevketoğlu tüccar işte bu kişilik testi müsveddesine bakarak, Federasyon’daki pozisyonunu da kullanarak, ne halt ettiğini bilmeyen bir psikologdan da destek alarak, yıllarca kimin silah sahibi olabileceğine, atıcı olabileceğine karar vermiş, hem karar vermiş, hem de silahı ve mermiyi satmış.
İşin aslında ateşli-yivli silahın parasını sonuçta Mustafa Şevketoğlu’na ödüyorsunuz ama silah Federasyon adına kayıtlı kalıyor, silahın esas sahibi Federasyon oluyor, askere çamur atmak için tetikçilik usulü yazılan haber müsveddesinin bahsettiği ve Halil Falyalı’nın kullandığını iddia ettiği silah Federasyon adına kayıtlı bir silah, Halil Falyalı silahın parasını cebinden ödemesine rağmen sadece bir kullanıcı, sahibi değil, yukarda bahsettiğimiz gibi çarkın içine girip, silahın parasını ödemiş, ama silahın mülkiyeti Federasyon’da kalmış…
Ancak Şevketoğlu tüccar kapı kapı gezerek icat ettiği bir taktikle ve bir düzenlemeyle bu silahların mülkiyeti Federasyon’da olmasına rağmen tasarrufunun parayı ödeyende olmasını sağlamış, böylece insanlar mal sahibi olmasalar da parasını ödedikleri silahları evlerinde muhafaza edebilir hale gelmiş, bu da apayrı bir icat ve ilginçlik.
Ben “böyle abuk subuk bir testle kimin silah sahibi olacağına, kimin atıcı olacağına karar veremezsiniz, yok böyle bir dünya, Federasyon aracılığıyla atıcı yetiştirilip de silah verilecekse bu iş ancak sistemli ve programlı bir atıcılık eğitim programıyla olur, insanlar önce edinmek istedikleri silah türü ve genel balistik bilgiler konusunda eğitimden geçer, sonra hangi tür silahı almaya hak kazanırsa, ona göre o silahı alabilmesi için gerekli prosedürler uygulamaya konur, yoksa adama cinsel organının tipini beğenip beğenmediğini, ezan, namaz, Kur’an hakkında ne düşündüğünü, evde bulaşık yıkayıp yıkamadığını, mastürbasyon yaparken kendi cinslerinden birilerini düşünmekten zevk alıp almadığını, karısını yatakta başkasıyla yakalarsa tepkisinin ne olacağını sorarak birilerinin silah alıp alamayacağına, atıcı olup olamayacağına karar veremezsiniz, böyle abuk subuk sorular sormak, şahıslar hakkında bu şekilde bilgi toplamak zaten Anayasaya göre suçtur, sen bu bilgileri topladıktan sonra amacının dışında kullanılırsa Federasyon bu rezilliğin hesabını veremez deyince, bizim tüccar tekerine çomak sokulduğunu düşünerek kıyametleri kopardı, havaya havaya zıpladı…
Bir önceki Atıcılık Federasyonu Başkanı da artık bu kadar kepazelik yeter, çizmeyi fazlasıyla aştın deyince, muhterem tüccarın hışmına uğradı, hakkında iftira üstüne iftira atıldı, muhterem tüccar kulüplerin kapılarını tek tek gezerek Başkanı kötüledi, kendi istediği başkanı seçtirmek için çevirmedik numara, atmadık iftira bırakmadı, nihayetinde amacına erdi, ancak seçilmesi için yırtındığı şimdiki başkan da galiba muhterem tüccarın dümen suyuna yeterince girmeyerek “hata” yapıyor…
Tabi, bendeniz de boş durmadı, bu rezilliği gidip Spor Dairesi’ne, polise ve savcılığa bu abuk subuk test ile Federasyon aracılığıyla Şevketoğlu  tüccarın kendi keyfine göre millete silah ve mermi sattığı rezilane tezgahın derhal durdurulması için başvuruda bulundu!
Vay, sen misin tüccarın tezgahına karşı çıkan, çomak sokan!!!
Neyse, atışları vız geldi tırıs gitti, bendeniz “başmafyaya” “belki tuttururum” diyerek sıktığı iftira kurşunu beni açık ara ıskaladı, malesef gitti bir garibanı vurdu, günahı tüccarın boynuna…
Federasyon aracılığıyla milletin hangi taktiklerle ve uygulamalarla silah sahibi yapıldığını görünce, ilgililerin ufak ufak şoklar yaşadıklarını, hayretten ağızlarının nasıl bir karış açık kaldığını “Nasıl olur bu…” deyip de gerisini getiremediklerini söylememe gerek yok, ama işin ilginç tarafı, bu abuk subukluğu durdurmak için gerekli girişimler de bizim zırt pırt değişen hükümetlerin ilgili birimleri tarafından bir türlü yapılmadı, içine atıcılık eğitimi konusunu da soktuğumuz ve eksikliklerini giderdiğimiz yeni Atıcılık Federasyonu tüzüğü de, (ki tüzük değişimi için toplanan Genel Kurul toplantısında tüzüğe veto veren tek şahıs tahmin ettiğiniz gibi Şevketoğlu tüccar idi, geriye kalan bütün kulüpler ve dernekler “tamam” dedi),   tam bir senedir Bakanlar Kurulu’ndan bir türlü geçmedi.
İşte Halil Falyalı’nın kullandığı silah da, diğer atıcıların kullandıkları silahlar da, silah talibi olanlara silah sahibi olup olamayacakları konusunda “kişiliklerini test etmek için” önce cinsel organlarıyla barışık olup olmadıkları, mastürbasyon yaparken kendi cinslerinden birilerini düşünüp düşünmedikleri, ve sair dinsel, cinsel tercihleri gibi abuk subuk yüzlerce soru sorulduktan sonra, ülkeye geldi ve halen de kullanılmaya devam ediyor.
İşte tam da bu noktada, Mustafa Şevketoğlu’nun önce mafya Federasyonu ele geçirecek diyerek kıyametleri kopardığı, sonra da silah ve sair malzeme sattığı Halil Falyalı’nın Mustafa Şevketoğlu’nun derneğinin kirasında olan sivil atış alanında sağ çaprazından atış yaparken fotoğrafı çekiliyor, sonra da Halil Falyalı Türk Silahlı Kuvvetlerine ait atış alanında, askere ait silah ve mermiler ile atış yapıyor diye servis ediliyor…
Falyalı hiçbir şekilde alakası olmayan bir eylemle itham ediliyor, güya Falyalı itham edilecek diye Türk Silahlı Kuvvetlerine okkalı bir iftira savruluyor, Falyalı ile TSK’nın içli dışlı olduğu intibası yaratılmaya çalışılıyor, sonra da bu iftira sosyal medyada jet hızıyla yayılıyor.
Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere!
Federasyon’un düzenlediği o yarışmada o fotoğrafı o haberi yazanlara acaba kim ulaştırdı dersiniz!!!
O fotoğrafın çekildiği gün o alanda yarışmacılardan başkası yoktu!!!
Yarışmacılar arasında polis, askerler, siviller de vardı ama yarışmacılar ve görevliler haricinde başkası yoktu!!!
Fotoğraf kroplanmadan yayınlansaydı, yarısı kesilmiş olan şahsın hemen arkasında ben de görünecektim, muhtemelen diğer yarışmacılar da görünecekti, ama hedef Falyalı üzerinden askere çamur atmak olduğu için düzmece haberi hazırlayan ve fotoğrafı da kendilerine ulaştıran yarım akıllılar tayfası görüntüyü manipüle etmeyi tercih ettiler, ve fotoğrafı kroplayan beni o kareden özellikle çıkardı.
Neden mi? O kare ile ilgili her türlü detayı her zerresine kadar bildiğim ve hasbel kadar ben de içinde görünürsem medyanın içinde olan biri olarak eninde sonunda bana kadar ulaşacağı için…Kareden çıkarıldım ama yine de o fotoğraf ve o an önüme geldi ve bu yazıyı da yazmama vesile oldu.
Beni bilenler bilir, birkaç hobimin önde gelen ikisi atıcılık ve fotoğrafçılıktır, hem silahı hem de fotoğraf makinesini daha çok küçük yaşlarda elime aldım ve bir fotoğraf karesine baktığımda sıradan birinin görmeyeceği birçok detayı görebilirim.
Velhasıl kelam, bu çirkef yatağında ne tarafa dönseniz iftiranın, pisliğin, çirkefliğin biri bin para…
Bütün bu rezilliklere denilecek bir tek şey var; ÇÜŞŞŞ artık!
Keşke bu ülkede adalet, güvenlik ve devlet sistemleri olması gerektiği kadar hızlı işlese ve bu gibi konular yargı önünde de acımadan hesaba çekilebilse…
İşte o zaman eteklerden dökülecek taşlar birilerinin çarkına ot tıkayacak, canına okuyacak, dünyanın değil ama Kıbrıs’ın kaç bucak olduğunu onlara gösterecektir.
 

Diğer Haberler

Başa dön tuşu