Ediz TuncelManşet

Ediz Tuncel: Popülizmin sonu, hesaplaşmanın başlangıcı…

1974’den sonra memleketi ganimet ve rant düzenine dayalı, paçalarından popülizm akan bir siyasi zihniyetle yönettik.

Aslında bu bir siyaset tarzı değildi, düpedüz bir siyasi çete düzeniydi.

Bu siyasi çete düzeninde, gör beni göreyim seni tarzı bir yaklaşım sergilendi, böylece memleketin kaynakları ve imkanları rant uğruna görgüsüzce, bencilce, harisçe ve alçakça bir şekilde harcandı, darmadağın edildi.

Sağcı çeteler de, solcu çeteler de bu iğrenç düzenin kusursuz birer düzenbazı oldular, sadece iktidarı ve kontrolü ellerinden kaçırdıklarında laf ola iktidardayken yaptıklarını muhalefetteyken eleştirdiler, laf ola torba dola diyerek gün geçirdiler.

Toplum da bunlara çanak tuttu, üstüne üstlük, bu gidişatı katmerledi, körükledi.

Ailelere baktığınızda, herbirinin bir partiden olduğunu görürsünüz, böylece her iktidar değişikliğinde kendilerini garantiye aldıklarını sandılar.

Kokuşmuşluk o kadar sıradanlaştı ki, bizim gibi kendini alemin akıllısı sanan ama iş başa düşünce havanda su döven, kel kafasına şimşir tarak arayan toplumlar kendi kafalarına göre uydurdukları düzenin ilelebet aynı kokuşmuş rant çarklarıyla döndürülebileceğini sandılar. 

Dünyanın çivisi yarım akıllılar tarafından öylesine fena çıkarıldı ki, yeryüzünde yaşayan aptallar, beleşçiler, cahiller tayfası sayı olarak giderek o kadar arttı ki, dünyanın dengeleri de bunların her coğrafyadaki anormal hareketleriyle geri döndürülemez şekilde o kadar değişti ki, artık bu gidişata bir dur deme zamanı çoktan gelmişti.

Bu dünyayı yöneten üst akıl bir gramlık virüsü ortalığa attığı gibi işi bitirdi, kendini alemin akıllısı sanan ve her başı sıkıştığında üst akılın yarattığı refah ülkelerine kapağı atmaya çalışan beleşçiler sürüsünü kendi mandıralarına hapsetti.

Önce İngiltere ülkeye doluşan ve giderek her boyutta tehdit oluşturmaya başlayan aşırı vasıfsız nüfusu durdurmak için Avrupa Birliği’nden çıktı.

Arkasından Avrupa Birliği, Afrika, Ortadoğu ve Asya’dan Avrupa’ya doğru olan göçleri durdurmak için sert tedbirler almaya başladı.

Aynı şekilde, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada da sınırlarını güney Amerika ülkelerinden gelen göçe karşı kapatmak için sert önlemler almaya başladı.

Çin’in ekonomik ve askeri gücü Amerika’yı 2018’de sollayınca, buna bir de Rusya’nın dış politikada giderak artan gücü eklenince, Amerika’nın dünya üzerindeki ekonomik, askeri ve siyasi etkisinin geriye sayma noktasında çanlar da çalmaya başladı. 

İşte tam bu sırada Amerika’nın imdadına virüs yetişti, dünya ülkelerinin sınırları kapandı, herkes mandırasına çekildi ve kendi mandırasında yaratılmasına çanak tuttuğu kokuşmuş düzenin çirkinliğiyle yüzleşmeye başladı.

Biz de istisnasız şekilde bu süreçten nasibimizi aldık.

Nasibimizi aldık ama, görünüşe göre aklımız başımıza halen gelmedi.

Bugün hükümetin kapısında ve karşısında bas bas bağıranlar aslında bu düzenin çanakçılarıdır, bu memleketin maddi ve manevi olarak kokuşmasına çanak tutanlardır,  bu hale gelmesinde başrolü oynayanlardır, ganimet düzeninin sevdalılarıdır, partizan düzeninde ülkenin tüm maddi ve manevi değerlerini kemirenlerdir, alıştıkları rant düzeninde musluklar kesilince her türlü şirretliği yaparak o muslukları tekrar akıtmaya çalışanlardır.

Diğer taraftan, bir de bu gidişata onlarca yıldır göz yuman, iki paralık rant uğruna oyunu satanlar, sonra da gelecek seçime kadar kafasını kuma gömenler var.

Onlar da şimdi hakettiklerini buluyorlar, burunları daha beter sürtüyor.  

Manzara beterin beteri olmaya başlayınca, şimdi de günahkarlar günah keçisi aranıyor.

Herkesin günahkar olduğu yerde arayın da günah keçisi bulacaksınız!

Daha neler!

İşin özü şudur; şu anda etme bulma dünyasını yaşıyoruz.

46 senedir kendi elimizle ettiğimizi şimdi buluyoruz, 46 senedir ektiğimiz rüzgarı şimdi fırtına olarak biçiyoruz, fırtına biçeyim derken de biçiliyoruz.

Bugün hükümeti beceriksizlikle suçlayanlar, önce kendi basiretsizliklerine baksınlar.

Bugün ülkenin tüm maddi ve manevi değerleri yerle bir olmuşsa, sorumlusu virüs değil, virüsten beter olan kokuşmuş, partizanlıkla, rant sistemiyle, bencillikle, sorumsuzlukla yoğrulmuş toplumsal zihniyettir.

Eğer onca kapanmaya rağmen bugün virüs hala ortalığı kasıp kavuruyorsa, ortalıkta virüsten çok daha tehlikeli iki ayaklı mahlukatlar dolaşıyor demektir.

Bu durumu yaratan üst akıl da bu dünyanın coğrafyalarında yaşayan toplumların analizlerini çok iyi hesaplayıp kitaplamıştır, adımını ona göre atmıştır.

Bizim kafamıza göre virüs akşamdan sabaha uyuyor, dinleniyor,  hafta sonu tatile çıkıyor, hafta içi de tam kadro mesai çalışıyor, virüse karşı tedbirlerimizi de ona göre alıyoruz.

Zaten pek takmadığımız maskeden çabuk usandık, hasbelkader ellerimizi yıkamayı da zar zor öğrenmişken onu da tamamen unuttuk, belaya davetiyeyi adeta iadeli taahütlü posta ile yolladık, o da hiç tereddüt etmeden davete icabet etti.

Şimdi kına yakıyoruz ve daha yıllarca yakmaya devam edeceğiz.

İşte üst akıl da bizim alt aklımızın nasıl çalıştığını ve olası kaotik durumlarda nasıl çalışmaya devam edeceğini önceden çok güzel analiz edebildiği için “gereğini” de ona göre yapmıştır.

……………………..

UBP’de bir kurultay süreci yaşandı, yüzlerine gözlerine bulaştı, yok müdahalelerdi, yok şuydu, yok buydu darken süreç halen daha kaotik bir şekilde sürüyor.

YDP’de bir kurultay süreci yaşandı, YDP genel başkanı ve aynı zamanda Ekonomi ve Enerji Bakanı olan Erhan Arıklı Kıb-Tek’te yıllar yılıdır kansere dönüşmüş sıkıntılara el atayım dedi, dört bir taraftan rant çetelerinin saldırısına uğradı, bu saldırılar kurultay sürecine yansıdı, yine de genel başkan seçildi, ama şahsına karşı saldırılar durmadı, bel altı vuruşlar devam etti.

Bir Allah kulu da çıkıp, inandırıcı bir şekilde “bak kardeşim şurada şunu yaptın” diyemedi, sadece Arıklı’nın argümanları manipüle edilmeye çalışıldı, Arıklı’ya karşı abuk subuk tehditler savruldu, Arıklı ise politikasında diretti, zaman zaman öfkelendi, ama eğrilip bükülmedi.

Arıklı’nın duruşunun özellikle sağ cenahta ve memleketin kanını emen rant çetelerinde sıkıntı yarattığı artık çok net şekilde görülüyor.

Bu saatten sonra kontrolleri altında tuttuğu medya köşelerinden Arıklı’ya sürekli saldırılarda bulunulması ve bu dozun da giderek artırılması beklenebilir.

………………………

Türkiye’de durum tam anlamıyla felakete doğru evrildi, günlük tespit edilen vaka sayısı 50 bini geçti, ki bu rakam muhtemelen 100 binin üzerindedir ve tespit edilememektedir, ölüm sayısı ise günlük 300lere dayandı.

Bu süreçte, malesef ki yakın ve uzak tanıdıklarımızı da kaybetmeye başladık, pisi pisine ölüp gidiyorlar, arkalarında tarifsiz bir acı bırakıyorlar.

Türkiye son bir yılda ekonomik olarak da büyük bir çöküntüye uğradı, ekonomik anlamda eli zayıflayınca siyasi anlamda da belirgin şekilde zayıflamaya başladı.

Tam da böyle bir zamanda Rum tarafı arkasına Amerika, Rusya, Çin, Avrupa Birliği gibi dünyanın en güçlü siyasi figürlerini de alarak Kıbrıs konusunu yeniden gündeme getirdi.

Üstelik de, Türkiye Rusya’dan S-400leri aldı diye ortalığı yıkan ama Yunanistan’ın elindeki S-300lere sesini çıkarmayan, Yunanistan dahil, Türkiye’nin dört bir tarafında Rusya’yı sıkıştırmak için askeri üsler kuran Amerika’daki iktidar Rum-Yunan lobisine çok yakın olan Demokratların elindeyken!

Üstelik de Türkiye Amerikan tezgahları sayesinde özellikle Suriye ve Libya bataklıklarına da saplanmış ve kendi iç siyasetinde de tam bir kaotik durum yaşarken!

Diğer taraftan, bizim Dışişleri Bakanımız Tahsin Ertuğruloğlu desteksiz sallamaya devam ede dursun, Cumhurbaşkanlığı seçim sonucuna göre şimdiki Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı içte destekleyen kesim toplam seçmenin sadece üçte biri kadarı…

Dolayısıyla Kıbrıs konusunda elimiz hem içte, hem de dışta yeterince güçlü değil.

Durum bu iken ve kısa zamanda da elimizin güçlenmeyeceği aşikarken yapılacak tek şey, hem Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde hem de sonrasında masada kazandığımız ve siyasi eşitlik temelinde olan haklarımıza sahip çıkmaktır, macera peşinde koşmamaktır.

Macera peşinde koşmak için bu çağda elimizde iki önemli gücün olması gerekir, birincisi kendi iç dinamiklerini kollarken dışardaki dengeleri değiştirebilecek kadar büyük ve etkili olabilen bir ekonomik güç, diğeri de karada, havada ve denizde rakiplerine korku salacak kadar güçlü bir askeri güçtür.

Şu an için ikisi de bizde mevcut değildir, karşımızdaki rakipler de durumumuzu tüm açıklığıyla görmektedir, ve keza, karşımızdaki rakiplerin toplam gücü bizi her şekilde köşeye sıkıştırmaya da fazlasıyla yeter.

Battıkça batan duruma düşmemeye gayret göstermeliyiz, bunun için de hamaset siyasetini bir köşeye bırakmalı, bardağın dolu tarafına bakmalıyız. 

Diğer Haberler

Başa dön tuşu