Köşe YazılarıÖzge Hulusiağa Bayramoğlu

Özge Hulusiağa Bayramoğlu: Karakter Gelişimini Destekleyelim

Topluma; kişiliği güçlü, sorumluluklarını bilen, sorgulayan, araştıran, kendi değerlerinin farkında, geleceğe umutla bakabilen, mutlu çocuklar kazandırmak, bütün bilinçli anne babaların ortak kaygısı ve sorumluluğudur. Dünyaya tertemiz bir fıtratla gelen insan yavrusu, kişiliğinde, ellerinde şekillendiği ebeveynlerinin ve toplumun izlerini taşır. Yetişkinler olarak kaygımız, çocuklarımıza kendi doğrularımızı kazandırmak değil, yaratılışlarında var olan erdemi korumaya çalışmak olmalıdır.

Çocuk, anne rahmine düştüğü andan yaşamının sonuna kadar en derin bağlarını, anne ve babasıyla geliştirir. İlk mutluluklarını, ilk öğrenmelerini, ilk hatalarını, ilk sorgulamalarını, ilk hüzünlerini hep anne baba kucağından, geçirir hayata. Kendine bakışı, insanlara yaklaşımı, başarısı, başarısızlıkları, olayları algılayışı hep bir öğrenmedir ve ilkokulu doğduğu evdir. Anne baba olmak, bir çocuğun yetişkin bir insan olduğunda kendine yüklediği anlamı belirleyen kişiler olmak, ilişkilerinin mimarı olmak demektir. Çocuğun hayatı nasıl okuyacağını, davranışlarına bakarak öğrendiği kişiler olmayı göze almaktır. Bu yüzden sorumluluğu büyüktür anne babaların, yükü ağırdır. Her daim onları izleyen bir çift gözün, bitmeyen bir hafızayla olan biteni kayda aldığının bilincinde olarak yaşamayı gerektirir. Özellikle ilk 2 – 6 yıl arası, çocuğun kişilik gelişimi açısından kritik bir önem taşır. Çünkü bahsettiğimiz tüm algı ve öğrenmeler, bu süreçte büyük oranda tamamlanır.

Dikkat ! Kişilik Oluşumu 2 Yaşlarında Başlar

Çocuklar 0-2 yaş arası dönemde; ilgi, sevgi ve gereksinimlerinin düzenli karşılanması dışında, keşfedecek bolca nesneye ve uyarana ihtiyaç duyarlar. Bu, onların bedensel, zihinsel, duygusal gelişimleri için hayatidir. Daha çok kendilerinin merkezde olduğu, kuralların henüz uygulanmaya başlamadığı bu rahat dönem 2 yaşa doğru yerini sınırlara, beklentilere bırakır. Şimdi 2 yaşında bir çocuk düşünün. Kendisini, sizi, sizin hayatınızdaki yerini yeni yeni anlamlandırmaya çalışıyor. Kendisi dışında bir dünya olduğunu fark ediyor, hep kendi etrafında dönmesini istediği ama pek de böyle devam etmeyeceğini görmeye başladığı bir dünya bu. Duygularının farkına varıyor, daha önce koyulmayan sınırlar olduğunu anlıyor, kabul etmek istemiyor, direniyor ve belki de çoğu kez o kazanıyor. Yani kişiliğinin ilk yapıtaşları oluşmaya başlıyor. Eğer bu çocuğa, keşfetmeye çalıştığı yeni şeylere karşı engelleyici bir tutum sergilenmezse, “dur, elleme, sen yapamazsın” yerine; “o merak ettiğin şeye birlikte bakalım mı” ya da “hadi sen de yapabilirsin” diye teşvik edilip, yüreklendirilirse, çocuk kendisine ve çevresine dair sağlıklı bir güven geliştirir. Hayatta yenilgilerden korkmadan, her defasında yeniden deneme azmiyle, başkalarının onun için ne düşündüğüne aldırmadan başı dimdik yürür. Çocuk, istemeden bir şeye zarar verdiğinde, kendisinin zarar gören şeyden daha değerli olduğunu hissederse, eline almak istediği şeye nasıl bakabileceği öğretilirse, hayatı boyunca kendinden kaynaklanan hataların sorumluluğunu alma cesaretini gösterebilir. Başkalarının duygularını anlamada başarılı olur. İnsanların maddi şeylerden daha önemli olduğunu bilir ve yerine koyulabilecek şeyler için kalp kırmamayı, merhametli olmayı öğrenir. Komşu ya da akraba çocukları geldiğinde oyuncakları saklanan çocuk, paylaşmanın, birlikte mutlu olmanın güzelliğinden mahrum kalır. Pahalı oyuncakların, tek başına ve belirli zamanlarda oynanması gerektiğini fark eden çocuk materyalist olur. Arkadaş ya da kardeş istemez, yalnız ve bencil yetişir. Oysa oyuncak, pahalı olduğu için değil sadece çocuğun kıymet verdiği özel bir eşyası olduğu için, paylaşmak istemiyorsa diğer çocuklardan sakınılır. Zorla elinden eşyası alınıp paylaşması için zorlanmayan çocuk, kendisinin olduğuna emin olduğu eşyasını bir başkasıyla paylaşmaya daha istekli olur. Kendinde olanı gönül rahatlığıyla verebilen çocuk yardımseverdir. Çocukla “o senin annen değil benim annem”, “senin baban değil benim oğlum” türünden inatlaşmalara girilmezse, kıskançlığı öğrenmez. Özellikle 4 yaşına kadar çocuklar her şeyin kendilerine ait olduğundan emin olmak isterler. Ona ait olan şeyler zorla paylaşılmadığında, 4 yaşından sonra eşyalarını ya da sevdiklerini paylaşmada cömert olurlar. “Anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı” soruları, çocukların cevaplayabileceği sorular değildir. Bir tercih yapmak zorunda bırakılmak çocukları yorar, bu telkin ileride iki ebeveyninden birine daha yakın olması gerektiği inancını çocuğa aşılar ve anne babasıyla ilişkilerini etkileyebilir. Çocukların duyguları ve bedenleri de onlara özeldir. Hissettiklerinden dolayı alaya alınan, suçlu hissettirilen çocuk kendi duygularını tanımlamada zorlanacağı gibi, başkalarının duygularına da duyarsız olur. Bedenine zorla tahakküm edilmeye çalışılan çocuk, (bezini değiştirirken, üstünü giydirirken, yemek yedirirken) otorite karşısında güçsüzlüğü kabul eder, boyun eğmeyi öğrenir. Baskıyla büyüyen çocuklar tacize açık çocuklardır. Hürmet gösterilen çocuk, saygı öğrenir. Sevgi gören, kucaklanan çocuk sevgisini göstermeyi bilir. Çocuklar beklemeyi sevmezler. Baktığımızda bazı yetişkinlerin de çok sabırlı olmadığını görürüz. “Hadi çabuk bitir yemeğini, oyalanma bir an önce topla oyuncaklarını, hızlı hazırlan dışarı çıkmalıyız” cümlelerini sıkça kullanan anne babalar; farkında olmadan çocuklarına tahammülsüzlüğü öğretirler. Daha yavaş ve isteksiz hareket eden çocuklar, bu tez canlı anne babaların çocuklarıdır. Oysa çocuğun da bir hızı ve o ana ait ihtiyaçları vardır. Kendi zamanında ve hızında hareket etmesine müsaade edilen çocuk sabretmeyi öğrenir. 2 yaşındaki çocuğa geri dönelim. İtiraz eder, direnir, kendi gücüne nasıl da güvenir ve mücadele eder sizinle. Kendi kararları, istekleri, tercihleri vardır. Böyle gelişecektir kişiliği çünkü. Eğer kendi otoritenizi yerli yersiz hissettirme gereği duyuyor ve o küçücük bedenle mücadeleye giriyorsanız, siz eninde sonunda kazanırsınız. Gözünüzün içine bakan, sözünüzden çıkmayan, hayatına dair en basit kararları bile kendi başına alamayan bir çocuğunuz olur. Siz hayat boyu onun maddi manevi yükünü çekersiniz, o içten içe size öfke duyarak büyür. Oysa kendi seçimlerinin arkasında duran, “hayır” kelimesiyle yetinmeyen, sizi ikna etmeye çalışan çocuk, sağlıklı bir kişilik geliştirmeye hazırdır. Sorumluluk alır, davranışlarının sonucuna katlanır.

Yukarıdaki çocuk size de tanıdık geldi mi? Kendinize ve hayatınıza bakıp nerelerde yanlış yapıldığını ya da yaptığınızı fark ettiniz mi? Öyleyse çok şanslısınız. Çünkü siz ve çocuğunuz kaç yaşında olursanız olun, her zaman daha iyi bir ilişki için fırsatınız vardır. Anne-baba ve çocuk arasında öyle bir bağ yaratılmıştır ki kaç yaşında olursanız olun ebeveynlerinizin sevgisine ve onayına ihtiyaç duyarsınız. Kaç yaşına gelirse gelsin anne babanız, hep sizden gördükleriyle mutlu olmaya hazırdırlar.

Çocuk Gelişimi Uzmanı

Özge Hulusiağa Bayramoğlu

Diğer Haberler

Başa dön tuşu