TÜRKİYETürkiye

Erdoğan: Örgüt gibi davranan İsrail bir an önce durdurulmalı

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Devlet aklını tamamen yitirdiği görülen ve örgüt gibi davranan İsrail’in, bir an önce durdurulması gerektiğine inanıyoruz” dedi. Gazzelilerin hakkını, her platformda sonuna kadar savunacaklarını vurgulayan Erdoğan, “Filistin-İsrail Uluslararası Barış Konferansı” önerisinde bulundu.

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kabine Toplantısı’nın ardından birçok başlık hakkında açıklama yaptı.

Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle, hürmetle selamlıyorum. Cumhuriyetimizin 100’üncü yaşına ulaşmanın sevincini yaşadığımız bu tarihi günlerde, sizlerle birlikte ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımın, yurtdışında yaşayan 7 milyonu aşkın kardeşimizin Cumhuriyet Bayramını bir kez daha gönülden tebrik ediyorum.

Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere Milli Mücadelenin tüm kahramanlarını, aziz şehitlerimizi, vatan topraklarını kanlarıyla sulayan yiğit gazilerimizi rahmetle yad ediyorum.

Türkiye’nin gelişmesi, kalkınması, güçlenmesi için samimiyetle çalışan herkese, ülkem ve milletim adına, teşekkür ediyorum. Gerek telefonla arayarak, gerekse mesaj göndererek, 100’üncü yıl heyecanımızı paylaşan dost ülkelerin liderlerine şükranlarımı sunuyorum.

Yurtdışı temsilciliklerimizde düzenlenen 29 Ekim törenlerimizi teşrif eden kıymetli misafirlerimize aynı şekilde teşekkürlerimi iletiyorum. Cumhuriyetimizin 100’üncü yıldönümünü, manasına ve önemine yakışır bir şekilde 85 milyon olarak hep birlikte büyük bir gururla kutladık. Özellikle İstanbul Boğazı’nda yapılan geçit törenimizde, ülkemizin savunma sanayii alanında ulaştığı seviyeyi yeniden görme fırsatı bulduk. Dünyanın ilk SİHA gemisi vasfını taşıyan, donanmamızın amiral gemisi TCG Anadolu’nun öncülüğünde 100 savaş gemimiz tarafından yapılan geçit töreni bizi hem duygulandırdı, hem de kıvanç kaynağımız oldu.

Bizlere bu gururu yaşatan donanmamızı, hava kuvvetlerimizi, Solotürk ve Türk Yıldızları ile kahraman ordumuzun tüm komutanlarını, bütün mensuplarını buradan tekrar kutluyorum.

“Boğaz’daki geçit töreni birçok mesaj içeriyordu”

Geçit törenimiz, donanmamızın gücünü göstermesi yanında çok önemli stratejik mesajlar da içeriyordu. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında bazı gerçekleri tekrar hatırlattık. Vatanımızı canımız pahasına koruyacağımız, İstiklalimize sonuna kadar sahip çıkacağımızı, mabetlerimizin üzerine namahrem eli değdirmeyeceğimizi,
Her gün 5 defa gök kubbeyi çınlatan ezanlarımızı susturmayacağımızı, rengini şehitlerimizin mübarek kanından alan ay yıldızlı al bayrağımızı indirtmeyeceğimiz,
bağımsızlığımıza gölge düşmesine izin vermeyeceğimizi bir kez daha 85 milyon olarak tüm dünyaya ilan ettik.

Bölgemizin içinden geçtiği muhataralı dönemde bu mesajlarımızın doğru bir şekilde okunacağına inanıyorum. Hep söylediğimiz gibi; bizim hiçbir ülkenin toprağında, denizinde, egemenliğinde, içişlerinde gözümüz yok.

Biz sadece “Hazır ol cenge, ister isen sulh-u salah” diyen ecdadın rehberliğinde, vatanımızı korumaya çalışıyoruz. Bin yıldır kesintisiz mücadele eden, istiklal ve istikbali için sürekli bedel ödeyen bir millet olarak bu, bizim için tercih değil, mecburiyettir. Türkiye, hayatta kalabilmek için başta savunma sanayii olmak üzere her alanda güçlü olmak, sürekli kendini geliştirmek zorundadır.
Diğer türlü çekile çekile 780 bin kilometrekareye sıkıştığımız mevcut vatan topraklarını bile bize çok göreceklerini gayet iyi biliyoruz. Bu gerçeğin şuurunda olarak, kimseye husumet beslemeden, hiç kimseye düşmanlık etmeden ordumuzu güçlendirmeye devam edeceğiz.

100’üncü yıl vesileyle yaptığımız hitabımızda, Türkiye’nin son bir asırda kat ettiği mesafeyi somut rakamlarla karşılaştırmalı olarak ortaya koyduk. Birkaç ana başlıkta özetin özeti mahiyetinde ifade ettiğimiz rakamlar, kimin Cumhuriyete hakkıyla sahip çıktığını, kimin de bunun istismarını yaptığını açıkça göstermiştir. 100’üncü yıl etkinliklerinin, milli bayram kutlamaları açısından bir referans teşkil edeceğine inanıyorum. Cumhuriyeti, salonlara ve balolara hapsedenlere, millete mal etmek yerine kendi ideolojilerinin aparatı haline getirenlere, Cumhuriyet adına bu ülkede yıllarca “cumhur karşıtlığı” yapanlara. Velhasıl, cumhuriyeti tapulu mülkü gibi görenlere bu tarihi yıl dönümünün, nasıl idrak edilmesi gerektiğini gösterdik.

Ayrıca günlendir kutlamalarla ilgili yalan-yanlış bilgi yayarak, milletin ensesinde boza pişirenlere de cevabımızı en güzel şekilde verdik. Milleti dışlayan, milletin olmadığı soğuk törenler yerine, cumhuriyetimizi ruhuna uygun şekilde halkımızla omuz omuza kutladık. Davetimize icabet ederek evlerini, araçlarını, işyerlerini bayraklarımızla süsleyen tüm vatandaşlarıma teşekkür ediyorum. Pazar günkü tablo, Gazi Mustafa Kemal’in de muradını yansıtmıştır. Gazi’nin yaklaşık bir asır önce yaptığı şu ikaz, son derece mühimdir. Çevresindeki kimi şahısları, Gazi Mustafa Kemal bakınız nasıl uyarıyor: “Beni övme sözlerini bırakınız, gelecek için neler yapacağız, onları söyleyin.”

“Gazi’nin emanetine sahip çıkmak, övgü yarışına girmekle olmaz”

Evet, Cumhuriyeti sahiplenmek, Gazi’nin emanetine sahip çıkmak, “övgü yarışına” girmekle olmaz; ülkenin geleceğine ufuk çizmekle olur.

Gazi’nin mirasını gerçek anlamda yaşatanlar, millete efendilik taslayanlar değil, 85 milyonun tamamına hizmetkarlık yapanlardır. Biz, işte bunu sağladık, bunu başardık.

Türkiye’yi ayağına vurulan prangalarından kurtardık. Bizim dönemimize kadar Türkiye’nin en büyük sorunu; milletin kurduğu cumhuriyeti, milletin değerleriyle, inancıyla, kültürüyle hesaplaşma aracı haline dönüştüren istismarcılar olmuştur.

“Gardırop Atatürkçüleri bu ülkeyi ikinci sınıf demokrasiye mahkum etmişlerdir”

Gardırop Atatürkçüleri, yıllarca bu ülkeyi ikinci sınıf demokrasiye, ikinci sınıf ekonomiye mahkum ve mecbur etmişlerdir. Cumhuriyete ve kazanımlarına, “Gardırop Atatürkçüleri” kadar zarar veren başka bir kesim olmamıştır. Gazi’nin vefatından sonra milleti yıllarca inim inim inletenler, bunlardır.

Milleti mümeyyiz görmeyip yıllarca sandığı önünden kaçıranlar, bunlardır.
Rahmetli Menderes’ten Özal’a kadar Türkiye sevdasıyla çalışanlara hayatı zindan edenler, bunlardır. Güya Cumhuriyeti koruma adına, 1960’tan itibaren her 10 yılda bir milli iradeye kast edenler, bunlardır. Anadolu insanını “takunyalı, örümcek kafalı, makarnacı, yobaz, göbeğini kaşıyan adam” diyerek aşağılayanlar, bunlardır.
Kızlarımızı kılık kıyafetlerinden dolayı üniversite kapılarında ağlatanlar, bunlardır.
Kadınların sadece okuma hakkını değil, kamuda çalışma ve seçilme hakkını da gasp edenler, bunlardır. Cumhuriyet mitingleri adı altında darbe çığırtkanlığı yapanlar, bunlardır.

Ne 40 yılı aşan siyasi hayatımız boyunca, ne de 21 yıllık iktidarlarımız döneminde demokrasiden ve milli iradenin rehberliğinden asla sapmadık. Hizmet ve eser siyasetini dünya görüşümüzün merkezine yerleştirdik. Siyasi ikballeri uğruna milleti kutuplaştıranlardan değil, tüm kesimleriyle toplumu kucaklaştıranlardan olduk. Kimseyi dışlamadan, farklılıkları tehdit olarak görmeden herkesi aynı hedef, aynı kader etrafında toplayarak, milli birliğimizi tahkim ettik. Yılların ihmallerini gidermekle kalmadık, Gazi’nin “en büyük eserim” dediği Türkiye Cumhuriyeti’ne tarihinin en büyük yatırımlarını kazandırdık. Milli iradeyi bilakaydüşart hâkim kılmak için… Demokrasimizi tüm kurum ve kurallarıyla tesis etmek için… Cumhurla Cumhuriyet arasına çekilen tel örgüleri kaldırmak için… Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar olması için gece gündüz demeden çalıştık, çabaladık, mücadele verdik. Eksiklerimiz, kusurlarımız, yapmak isteyip de tüm emeklerimize rağmen yapamadıklarımız, şüphesiz olmuştur.

“Cumhuriyetimizin ikinci asrını, Türkiye Yüzyılıyla taçlandırmayı hedefliyoruz”

Ama elini vicdanına koyan herkesin kabul edeceği gerçek şudur: Türkiye Cumhuriyeti, 100’üncü yaşını kutlarken daha önce hiç olmadığı kadar güçlüdür, güvendedir, itibarlıdır. 21 yıl boyunca karşılaştığımız onca engele, zorluğa ve saldırıya rağmen bu hayali gerçeğe dönüştürmenin haklı gururunu yaşıyoruz. Elbette geldiğimiz konumu asla yeterli görmüyoruz. Pazar günü itibarıyla girdiğimiz Cumhuriyetimizin ikinci asrını, Türkiye Yüzyılıyla taçlandırmayı hedefliyoruz. Daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, daha fazla güvenlik, daha fazla kardeşlik, daha fazla refah, huzur ve kalkınma için 85 milyonun tamamını Türkiye Yüzyılının inşasına destek olmaya davet ediyorum.

Biz, birlikte Türkiye’yiz. Biz, tüm zenginliklerimizle büyük Türk Milletiyiz. Biz, tarihi şanlı zaferlerle dolu kahraman bir ecdadın torunlarıyız. Bize yakışan birliktir, beraberliktir, bir duvarın tuğlaları gibi kenetlenmektir. Bunu başardığımızda Allah’ın izniyle önümüze çıkacak hiçbir engel yoktur. El ele, gönül gönüle vererek Türkiye Yüzyılını kucaklaşmanın, büyümenin, kalkınmanın ve barışın yüzyılı yapacağımıza yürekten inanıyorum. Görüş farklılıklarına rağmen Türkiye ortak paydasında ve Türkiye Yüzyılı ülküsünde birleşen herkese buradan teşekkür ediyorum.

“İsrail Gazze’de 25 gündür insanlık suçu işliyor”

Cumhuriyetimizin 100’üncü yaşını, Gazze’de ve Filistin’de kardeşlerimizin katliama uğradığı hüzünlü bir dönemde karşıladık. 7 Ekim’den bu yana Gazzeli kardeşlerimiz, çok büyük bir zulme ve vahşete maruz bırakılıyor. Avrupa ve Amerika’nın koşulsuz desteğini arkasına alan İsrail yönetimi, tam 25 gündür, tüm dünyanın gözleri önünde insanlık suçu işliyor.

El Ehli Hastanesinden sonra dün de, Gazzeli kardeşlerimize hediyemiz olan Dostluk Hastanesi, İsrail güçleri tarafından hedef alındı. Kanser hastalarını tedavi eden bu kritik sağlık kuruluşu, İsrail barbarlığının en son kurbanı oldu; kanser hastaları ilaca erişim imkanlarını yitirdi.

“Sadece bu saldırı bile İsrail’in hak, hukuk ve insani değer tanımadığının ispatıdır”

Örgütler ile devletler arasındaki en büyük fark, işte budur. Devletler, savaş hukukuna uymakla mükelleftir. Sadece bu saldırı bile tek başına İsrail’in hiçbir hak, hukuk ve insani değer tanımadığını ispata yeterlidir. İsrail’in doğrudan sivillere yönelik saldırıları sonucunda bugüne kadar çoğu bebek, çocuk ve kadın olmak üzere 8 bin 500 Filistinli şehit edildi. 21 binden fazla Filistinli kardeşimiz yaralandı. Birleşmiş Milletlere göre binden fazla cenaze halen yıkıntıların altında. Yerlerinden edilenlerin sayısı 1 milyonu aştı. Gazze’deki binaların çok önemli bir kısmı yıkıldı veya tahrip oldu.

Elektriği, suyu, yakıtı 3 hafta önce kesilen Gazzeliler bir taraftan açlıkla, diğer taraftan da ağır bombardımanla adeta kıyıma uğruyor. Demokrasi ve insan haklarının beşiği olma iddiasındaki ülkeler ise, ne yazık ki, bu kıyıma aleni destek veriyor.

“Örgüt gibi davranan İsrail bir an önce durdurulmalı”

Türkiye olarak ilk günden bu yana sergilediğimiz insani, adaletli ve onurlu tavrı bugün de sürdürüyoruz. Sivillere yönelik eylemleri kabul etmediğimizin altını her fırsatta çiziyoruz. Daha fazla kan dökerek, daha fazla çocuk öldürerek, daha fazla hastane, okul, cami, kilise, pazaryeri vurarak, Gazze’ye daha fazla bomba yağdırarak güvenliğin sağlanamayacağını ifade ediyoruz. Devlet aklını tamamen yitirdiği görülen ve örgüt gibi davranan İsrail’in, bir an önce durdurulması gerektiğine inanıyoruz.

“Gazzeli mazlum ve masumların hakkını sonuna kadar savunacağız”

Gazze’de işlenen savaş suçlarının faillerinin hukuk önünde hesap vermesi için görüşmelerimiz devam ediyor. Gazzeli mazlum ve masumların hakkını, her platformda, sonuna kadar savunacağız.

Çatışmaların daha fazla büyümeden sona erdirilmesine dair politika önerilerimizi partimizin grup toplantısında paylaştık.

28 Ekim tarihinde Atatürk Havalimanında gerçekleştirdiğimiz Büyük Filistin Mitingiyle de Gazzeli kardeşlerimizin yanında olduğumuzu gösterdik.

1,5 milyondan fazla insanımızın iştirak ettiği mitingimiz, başta İsrail olmak üzere dünyanın birçok yerinde çok yakından takip edildi. Mazlum ve mağdurların hamisi olan ülkemiz, bu konudaki hassasiyetini, hem de güçlü biçimde ortaya koydu.
Pazar günü Londra’dan Paris’e, Nev York’tan Berlin’e, Pakistan’dan Lübnan’a kadar dünyanın farklı köşelerinde ahlak, vicdan ve hassasiyet sahibi insanlar Gazzeli mazlumlar için sokaklara döküldü. İsrail’le dayanışma adına sadece gösterileri değil, Filistin bayrağını bile yasaklayan batılı ülkelerden yükselen bu tepkileri çok kıymetli buluyoruz.

İstanbul’daki mitinge iştirak ederek Gazze için kıyama kalkan siyasi parti genel başkanlarına, sanatçılara, yabancı misafirlerimize ve 1,5 milyonu aşkın yürekli insana buradan tekrar şükranlarımı sunuyorum.

“Uluslararası Barış Konferansı’nın uygun platform olacağı kanaatindeyiz”

25’inci gününü geride bırakan bu katliamın önüne geçilmesi, en öncelikli meselemizdir. Bunun için evvelemirde ateşkesin sağlanması, ardından da kalıcı barışa giden yolun açılması gerekiyor. İlgili tüm tarafların iştirakiyle düzenlenecek “Filistin-İsrail Uluslararası Barış Konferansının”, bunun için en uygun platform olacağı kanaatindeyiz.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu