Kıbrıs

Ölümcül din kardeşliği!

Artık herhalde, eğer öyle bir yer varsa, uzayın en dibindeki uzaylılar bile yeryüzünde ve insanlık tarihinde son iki bin yılın en büyük sahtekarlığının ve rantının din sömürüsünde olduğunu duymuştur!

Din sömürgenleri özellikle son iki bin yıldır cahilleri maddi ve manevi bakımdan iliklerine kadar sömürerek, kendilerine yeryüzünde maddi güzelliklerden oluşan bir cennet yaratırken, açlıktan nefesi kokan ve körü körüne din sömürgenlerine tapan cahillere de öteki dünyada cenneti ve hurileri “hediye” etmektedirler.

Kendilerini Allah, peygamber yerine koyan ve kendilerine karşı çıkanları Allah’a ve peygambere karşı çıkmakla suçlayan bu din sömürgenleri, kendilerine baş kaldıran ve saltanatlarına tehdit oluşturanları da, hatta hiç tehdit oluşturmasalar bile gelecekte bir tehdit oluşturabilecekleri varsayımıyla,  hiç acımadan katletmektedirler.

Bunun örneklerini tarihte sayısız kez gördük, ama acı olan, uzay çağında bile bu ahlaksızlığın özellikle Müslüman toplumlarda, burnumuzun dibinde, hatta toplumumuzun içinde, tam da emperyalizmin çıkarlarına uygun şekilde, hatta kusursuz bir başarıyla, halen devam etmesidir.

Tek bir örneğin bile ne kadar yıkıcı olabileceğini bir kez daha hatırlatmakta fayda var.

1980’lerin başında Şah Muhammed Rıza Pehlevi kontrolü kaybedip de İran’dan kaçtığında ve özellikle Ortadoğu’da kendisine yeniden bir kapı açmak isteyen Fransa’nın entrikalarıyla Humeyni iktidarı başladığında, Humeyni’nin ilk işi İran’daki hemen tüm aydınları yargısız infazlarla meydanlarda asmak ve kurşuna dizmek olmuştu, öyle ki, ilk bir ay içinde ülkenin her yerinde akıl almaz bir insan avı başlatılmış, onbinlerce insan yollarda, sokaklarda, tarlalarda asılmış veya kurşuna dizilmişti, sonrasında da irili ufaklı katliamlar devam etmişti, ta ki baş kaldıracak kimse kalmayana, herkes korkudan kaçacak delik arayana kadar…

Mollaların her köşe başında kurduğu şeriat mahkemelerinde hiçbir savunma hakkı verilmeden yargılanıp da anında katledilenlerin tek suçları din sömürgenlerine tehdit oluşturmak veya ilerde tehdit oluşturabilecek bir potansiyelleri olmasıydı, o potansiyel de “akıl” idi, yani, katledilenler dinsiz, devlet düşmanı, hain filan değil, tam tersine, vatanına, milletine sahip çıkacak, memleketin ve milletin barış ve refah içinde yaşatılmasına akıl ve bilim yoluyla katkı koyacak, din sömürgenlerinin de şarlatanlıklarına fırsat vermeyecek, en azından karşı çıkacak insanlardı.

Din sömürgeni şarlatanların ve keza onları çıkarları doğrultusunda kullanan emperyalist üst akılın da en nefret ettiği ve en büyük tehdit olarak gördükleri şeyler, işte tam da bu noktada, kurmak istedikleri rant ve sömürü düzenine karşı duruş sergileyebilecek olan akıl ve bilimdir.

Kısacası, ne şarlatanın önde gideni din sömürgenleri ne de emperyalizmin üst aklı, akıl ve bilimi sevmez, biri cehaletten ve şarlatanlıktan beslenirken öteki cahilleri, şarlatan din sömürgenlerini kendi kaynaklarını beslemek için, kendi emperyalist politikalarını sürdürmek için kullanır.

Biri ötekinin çıkarlarının garantisidir, bu çıkar ilişkisi de karşılıklıdır, her ne kadar dıştan birbirlerine düşmanlık taslasalar da, aslında her ikisi de birbirinin vazgeçilmezidir ve her ikisi de hedeflerine birbirlerini koruyup kollayarak giderler, ve keza buna bir isim konulacaksa, herhalde adı “düşman kardeşler ortaklığı” ve “çakalların ortaklığı” olur.

Şimdi gelelim bizimle ilgili boyutta bu ikilinin ortaklığının, bizim içimizdeki rantçı-din simsarı şarlatanlarla işbirliği içine girdiklerinde, bize nelere mal olduğuna!

Hatırlarsınız, 1970’lerde adı ASALA (Ermenistan’ın kurtuluşu için Ermeni gizli ordusu) olan bir Ermeni terör örgütü peydahlanmış ve ta Amerika’dan İran’a kadar, özellikle Avrupa’da Türk diplomatlara ve ailelerine karşı terör saldırıları düzenliyor ve katliamlar yapıyordu.

Bu terör örgütünün kuruluş ve yönetim merkezi, öyle herkesin sandığı üzere, Ermenistan filan değildi, hatta görünüşte bu terör örgütünün kuruluşuyla Ermenistan’ın alakası bile yoktu.

ASALA’nın kurucusu her ne kadar Agop Agopyan isimli, Suriye doğumlu bir Ermeni olsa da, esas kurucusu, azmettiricisi ve örgütleyicisi, Türkiye karşıtı eylemlerindeki en büyük destekçisi o dönemde başında Yaser Arafat’ın olduğu Filistin Kurtuluş Örgütü idi, yani Filistinli din kardeşlerimiz idi!

Agopyan doğrudan FKÖ’nün içinden çıkmıştı, bir FKÖ üyesiydi, ve bu bile daha o zamanlardan Filistinli Arap-Ermeni sarsılmaz kardeşliğinin apaçık bir göstergesiydi, ki bugün bile bu ikilinin bağları sarsılmış değil, aşağıda bu konuya yeniden değineceğiz.

Filistinli Araplar Türkiye’ye karşı ASALA’yı kurmakla kalmamışlar, Türkiye karşıtı terör eylemlerine girişmeleri için her türlü desteği sınırsızca Ermeni teröristlere sağlamışlar, onları kendi kamplarında eğitip donatmışlardır.

Bugün, fazla kaşındıkları ve hadlerini bilmedikleri için İsrail’in canına okuduğu bu din kardeşlerimiz tarih boyunca Türk milletini arkadan vurmak için İslamiyetin en azılı düşmanlarıyla bile işbirliği yapmaktan, hatta onlara ön ayak olmaktan zerre kadar çekinmemişlerdir.

Örneğin Azerbaycan’da, Karabağ’da Ermeniler Müslüman Azerileri çocuk çoluk demeden acımasızca paramparça ederken Filistinliler, başta FKÖ’nün uzantısı El Fetih ve Hamas olmak üzere, aslanlar gibi Ermenileri desteklemişlerdir.

Buna karşılık, Azerilere en büyük desteği öyle sanıldığı gibi Türkiye değil, İsrail vermiştir, Azerbaycan’ın ihtiyacı olan savunma amaçlı ve stratejik malzemelerin yüzde yetmişini İsrail sağlamış, geriye kalan yüzde otuzu da Türkiye sağlamıştır ama İsrail bu destek karşılığında Azerilerden gözle görülür bir talepte bulunmamıştır.

Peki, hepsi bu kadar mı?

Buraya kadarı buzdağının sadece görünen ucu!

80lerde ASALA’nın Fransa’da gerçekleştirdiği terör eylemlerinde, özellikle de Orly havalanında THY standına yapılan bombalı saldırıda Fransızların da ölmesi üzerine, başta Fransa’daki destekleri kesilen, sonra da giderek Avrupa’da daha az destek bulan, Esenboğa Havalanında gerçekleştirdikleri terör eyleminden sonra da sabrı tükenen MİT’in karşı operasyonlarıyla boynu kırılan ASALA’nın yerine, bu kez adına FKÖ dediğimiz pek muhterem Filistinli din kardeşlerimizin sınırsız desteğiyle PKK peydahlanmış, ASALA teröristleri de PKK saflarına katılarak, yıllarca Türk askerinin ve vatandaşlarının canını almışlar, kanını akıtmışlardır, hala da akıtmaktadırlar.

Her köşeye sıkıştıklarında yetiş Türkiye diye ciyaklayan bu pek muhterem din kardeşlerimizin kendilerini maşa olarak kullanan emperyalist güçlerle birlikte Türkiye’ye ve Türk milletine karşı olan sevgisi ve hayranlığı o kadar büyüktür ki, ellerinden gelse Türkiye’yi ve Türk milletini bir kaşık suda boğarlardı, ki görünüşe göre hem BOP’un hem de Türkiye’yi çevreleyen “Müslüman kardeşlerimizin” hala bir numaralı öncelikleri de budur!

Devam edelim!

1980lerin başında, mollaların  iktidarını ele geçirdiği İran da ASALA’ya sevgisini iletir ve Fransa, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimiyle birlikte, ASALA’ya elinden gelen her türlü desteği sağlar!

Merkezi Lübnan’da olan ASALA’nın Ermeni katilleri Suriye, Yunanistan ve Rum tarafındaki kamplarda eğitilirken, Fransa’dan da büyük siyasi destek alırken, İran’daki “din kardeşlerimizden” de büyük finansal, siyasal ve lojistik destek aldılar.

Böylece, İran’da iktidarı ele geçiren mollaların ilk emperyalist saldırısı, FKÖ’nün içinden peydahlanan ASALA yoluyla Türkiye’ye ve Türk milletine karşı olmuştu!

Hatta ve hatta, Turgut Özal’ın Tahran’a resmi bir ziyaret gerçekleştirmesi gündeme geldiğinde, tam da ziyaretin saatler önce öncesinde,  Tahran’ın göbeğinde, Türkiye elçiliğinde görevli Türk diplomat olan bir kadının kocası ASALA katilleri tarafından kurşun yağmuruna tutularak katledilmiş, katiller de elini kolunu sallaya sallaya çekip gitmiş, mollalar da sadece vah vah, çok üzüldük, gereğini yapacağız demişler ve dedikleriyle kalmışlardı…

Sonrasında, İran’daki molla rejimi rant odaklı siyasal İslam ve İslami terör konusunda hedef büyüttü ve Ortadoğu’nun kana bulanmasında başrolü oynadı, halen de oynamaktadır.

Önce Irak ile sonuçsuz bir savaşa tutuştular, bu savaştan Doğu ve Batı emperyalist güçleri büyük rant sağladı, Irak’ın silah gücünü Rusya sağladı, silah ticaretinden cebini doldurdu, İran’ın ise başta Amerika olmak üzere, Çin ve ABD sağladı, hatta ve hatta, mollalar Amerikan elçiliğini basıp da elçilik çalışanlarını esir aldıklarında bile Amerika mollalara Irak’a karşı kullanacakları füzeleri satmaya devam etti…

Ta o zamanlarda bile, İran Amerika için vazgeçilmez bir “ortak çıkarlara dayalı düşman müttefik” olmuştu bile!

Bir diğer deyişle, İran Amerika’nın tıpkı IŞİD gibi önce doğrudan veya dolaylı olarak yaratıp, sonra da göstermelik boyutta kavga eder gibi göründüğü, ancak stratejik, politik ve ekonomik çıkarları doğrultusunda koruyup kolladığı, varlığını devam ettirdiği, varlığının devam etmesine özel bir itina gösterdiği “icat edilmiş” düşmanların en başında geleni ve en kullanışlı olanıydı, hala da öyledir ve öyle olmaya da devam edecektir.

Nihayette, bugün mollaların da rejimlerinin devam için bir mecburiyetleri vardır, o da kendi varlıklarını meşrulaştıracak, din sömürgenliklerini kamufle edecek bir veya birden fazla düşmana ihtiyaçtır!…Ki o da önce İsrail’dir, sonra da Atatürk’ün ölümünden sonra bile ruhuyla yönettiği, ne yapılsa laik cumhuriyet değerleri bir türlü istendiği gibi yıkılamayan Türkiye’dir.

Bu yüzden de İran’daki mollalar Suriye’de ve Lübnan’da Hizbullah’ı, Filistin’de Hamas’ı, Yemen’de Husileri, Afganistan’da Taliban’ı ciddi şekilde destekleyerek, yeri geldiğinde kendi amaçları doğrultusunda kullanabilecekleri terör odakları yarattılar.

Kısacası, akılları sıra, Ortadoğu’da siyasal İslam ve İslami terör odaklı kendi emperyalist düzenlerini imkanları elverdiğince yarattılar.

Türkiye’nin içine de Afganistan’dan getirdikleri milyonlarca ne idüğü belirsizi soktular, ki zamanı geldiğinde düğmeye basıp da Türkiye içinde terör ve karışıklık yaratmak için terör örgütlenmesine çoktan başlamışlardır bile.

Bu konuda çok da adama ihtiyaçları yoktur, tıpkı ASALA gibi, birkaç yüz kolay ayartılabilecek tetikçiyi ayartsalar, eğitip donatıp mülteci kılığında Türkiye’nin içine soksalar yeter, ki örneği yakın zamanda Moskova’da yaşandı, birkaç kiralık manyak Moskova gibi emniyetin en üst düzeyde olduğu bir başkentin kalbinde ellerini kollarını sallaya sallaya akıl almaz bir katliam yaptı…

Hatırlayalım,  Süleyman Soylu döneminde dünyanın bütün iti, kopuğu, haydudu, katili, uyuşturucu kaçakçısı, çetecisi her nasılsa Türkiye’nin içine yığılmıştı, ancak şu anda İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın insiyatifiyle emniyet güçleri tarafından başlatılan ve köşe bucak devam eden temizlik operasyonları muhtemelen bunları bir miktar korkutmuş ve sindirmiştir, deşifre olmamak için özel çaba sarfetmektedirler.

Buna rağmen, yakın zamanda ortaya çıkarılan ve Türkiye aleyhine, İsrail lehine faaliyet gösteren casusluk şebekelerinin başrol oyuncuları da yine üç kuruşa satılan Suriyeli ve Filistinli  “din kardeşlerimiz” olmuştur, hatta aralarında Lübnanlı olup da Türk vatandaşlığına geçirilen bir ahlaksız da vardır.

Bu aşamada, İran için Türkiye aleyhine çalışan casuslara karşı henüz bir operasyon düzenlendiğini görmedik ama bu görmeyeceğimiz anlamına gelmez…

İran’ın kullandığı Hizbullah, Hamas, Husi gibi maşalarla sürekli Ortadoğu’da İsrail ve Türkiye’yi hedef alan terör eylemleri ve gerginlikler yaratması aslında Amerika’nın Ortadoğu’da emperyalist amaçlarla ve terörle mücadele bahanesiyle varlığını sürdürmesi için kusursuz fırsatlar yarattığı için şimdilik İran’ın kötülüklerine göz yumulmaktadır.

Unutmadan, bir dönem ASALA’yı Rusya da desteklemiş ve NATO’nun en doğudaki kalesi olarak gördüğü Türkiye’yi darbelemeyi görev bilmişti.

Rusya, ASALA dağıldıktan sonra, bir dönem de PKK’ya aktif destek vermişti, muhtemelen de halen vermektedir, çünkü Rusya’nın PKK’ya kontrollü bir destek vermesi PKK’nın üzerinde etkisini sürdürmesi ve yeri geldiğinde hedefe koyduğu düşmanına karşı kullanması açısından önemlidir.

Neticede, ASALA, PKK, Hamas, IŞİD, Hizbullah gibi sözde etnik hak arama ve dinsel sömürü amaçlarıyla yaratılan terör örgütlerinin tümünün tek ortak noktası vardır, o da şudur; her biri yaratıcısının ve destekçisinin ekonomik ve siyasi hedeflere ulaşma çabasında hizmetkarlığını, tetikçiliğini, fedailiğini yapmaktır.

Ancak bu terör örgütlerinin başka marifetleri daha vardır, sadece kendilerini yaratan ve destekleyen odaklara hizmet etmemektedirler; kendi içlerinde kurdukları çete düzenleriyle etkileri aldıkları bölgelerde tam bir rant ve terör düzeni yaratmakta, ayrıca kendi aralarında kurdukları ortaklıklarla ortak düşmanlarına karşı da işbirliği yapmaktadırlar.

Örneğin PKK’nın İsrail ile kapıştığını pek görmezsiniz, görmenize de imkan yoktur, ama İsrail ile kapışan Hamas’ın PKK ile işbirliği yaparak, Türkiye’ye karşı eylem veya söylem içine girdiğini bol kepçeden görürsünüz.

Bu terör örgütlerinin lider kadrosu zorbalıkla kontrol altına aldıkları halklarının cebinden çaldıklarıyla  bir elleri balda, bir elleri yağda, saray yavrularında hurileriyle günlerini gün ederken, ezim ezim ezdikleri ve inim inim inlettikleri kendi insanlarını da mağduriyetten mağduriyete sürüklemektedirler.

Örneğin, ta başından beri bırakın sadece silahlı işbirliğini, Hamas’ın Katar’da lüks içinde yaşayan liderleri Halit Meşal ve İsmail Haniye’nin her fırsatta PKK’ya ve siyasi uzantılarına siyasi destek attıkları da açık kaynaklarda mevcuttur.

Ancak, her başları sıkıştığında arkadan vurdukları Türkiye’den yardım isteyen bu ikiyüzlü tayfasının bir tek kez bile Türkiye’nin veya Kıbrıs Türkünün uğradığı haksızlıklara karşı ağzını açıp da tek kelime ettiğini görmezsiniz, göremezsiniz, çünkü tescilli Türk düşmanıdırlar.

Buna rağmen, bugün AKP aklı, hangi akla hizmettir bilinmez, bugüne kadar aslanlar gibi Rum kesimini ve Ermenileri destekleyen, tarih boyunca Türkiye ve Türk milleti karşıtlığında, düşmanlığında bayrağı kimselere kaptırmayan, PKK ile mücadelede katledilen Türk askerlerinin kanı ellerine bulaşmış, ASALA’nın katlettiği Türk diplomatların ve insanların kanı ellerine bulaşmış; kendi halkını, kendi insanlarını bile kendi çıkarları için inim inim inleten, felaketten felakete sürükleyen ve bu felaketlerden kendilerine siyasi ve ekonomik rant çıkarmaya çalışan, yönettikleri silahlı terör örgütlerinin tehdidi altında ekonomik olarak da kendi insanlarını iliklerine kadar sömüren, kasten başlattıkları ve sonucunu bildikleri bir savaşta kendi insanları sefalet ve acı içinde yaşarken kendileri savaşlardan ve tehditlerden uzakta lüks ve şatafat içinde yaşayan eli ve ruhu kanlı katillerin yanında durmaktadır, onlara sırf mağdur ettikleri ve katledilen çocukların, sivillerin hatırına kapılarını açmaktadır.

Öyle ki, FKÖ uzantısı ve İran bağlantılı Hamaslı katiller çetesi, bir taraftan kendi insanlarını mağdur etmek için ellerinden geleni yapmakta, özellikle İsrail’i yöneten ve bir ayağı çukurdaki siyasilere istedikleri can simidini fırlatmakta, kurtuluş fırsatlarını onlara altın tepside sunmakta, diğer taraftan kendi insanlarının canı, kanı pahasına yaşanan bu mağduriyeti kendileri için rant kapısına çevirmektedirler, ve ne yazık ki bu yarım akıllılar bu işi bugüne kadar özellikle İran’dan aldıkları destekle başarıyla yapabilmişlerdir.

Kısacası, bu ahlaksızlıkta sınır tanımayan batı emperyalizmi uşakları sırf mağdurları oynamak için mağduriyet yaratacak eylemler yapmakta, mağduriyetin rantını kendi hanelerine yazarken,  bedelini de kendi insanlarına, çocuklara, sivillere, masumlara acımasızca, tarifsiz bir dehşetle ödetmektedirler.

Kurdukları silahlı terör düzeninde ise, kimse bunlara itiraz edememekte, eden anında ortadan kaldırılmaktadır, kimse de hesap soramamaktadır, çünkü yönetici de, yargıç da, infazcı da bunlardır…

Bunların ne tür başbelaları olduğunun farkında olan diğer Arap ülkelerinin hiçbir de bunlara kapılarını açmamakta, kendilerini bunların şerrinden koruyarak akıllıca davranmaktadırlar.

İran sıkıya girince bunları yüz üstü bırakmış, Türkiye’deki AKP iktidarı ise, yukarda da tekrar ettiğim üzere, hangi akla hizmettir bilinmez, her fırsatta düşmanlarımızla birleşerek, işbirliği yaparak bizi arkadan vuran ve vurmaya da devam eden bu ahlaksızların yanında durmaya özel bir gayret göstermiştir, ki bu gayretin sebebi sadece katledilen masumların, çocuklara sahip çıkmaksa, anlaşılabilir.

Ancak bu destek gerçek mağdurlara verilmelidir, kendi toplumları üzerinde mağduriyet yaratıp da bu mağduriyetten rant elde etme gayretkeşliğinde olan katiller çetesine ve liderlerine değil…

İşte, ölümcül din kardeşliğinin ve din sömürgenlerinin kendi insanlarının kanı, canı pahasına, karşılıklı çıkarlar için yerine getirdikleri batı emperyalizmi uşaklığının kısa bir hikayesi bundan ibarettir!

Özetle, Ortadoğu bölgesinde ölümcül din kardeşliği tezgahı ve batı emperyalizminin çıkarları kol kola gitmektedir, biri ötekinin cankurtaranı görevini yapmaktadır, her ikisi de ötekinin vazgeçilmezidir…

Ortadoğu toplumlarında cehalet din sömürüsüne dayalı sahtekarlık devam ettikçe, kandan, nefretten, savaştan beslenen din sömürgenleri ve emperyalistlerin ekmeklerine daha çok yağ sürülmeye devam edecektir…

İşte bu yüzden, tarihte bu tür tezgahların tek ve en büyük yıkıcısı olan Atatürk’ün ruhu ve öğretisi kendisi bedenen öldükten sonra bile halen dimdik ayaktadır ve Türkiye’yi ve Türk milletini olabildiğince korumaktadır, adeta “Başka Türkiye yok, Türk milletinin kendisinden başka dostu yok, aklınızı başınıza alın, düşmanlarınızı evimizden, yurdumuzdan kovun, içeri sokmayın!” demektedir…

Diğer Haberler

Başa dön tuşu