Candaş ÖzerKöşe Yazıları

Candaş Özer Yolcu: Zihinsel rölanti

Zihinsel rölanti

Yazarlar çıldırmış olmalı..

Bazen, algı, mantık ve duyguya beyinden aşağı salıvermeli. 

Koskocaman bir hayata siyaset, savaş ve sermaye mücadelesi olarak bakmamalı. 

Beyni, kalın, katı, kafa tasında arda bir kendi haline bırakmalı. 

Çıkarıp kalbi, göğüs kafesi hapsinden, temiz bir avuç içinde nefes aldırmalı..

Yokuş aşağı ise yol, gidişatı rolantiye bırakıp, az zihinsel molalar vermeli. 

Neden mi? 

Dengesiz yönetimler yeni dengesizliklere sebep olur. Bazen bu saçma gelen yaşamda zihnen saçma düşüncelerin girdabına kapılabiliyor insan..

Bazen öyle zorluyor ki yaşam koşulları, zihninde anlık da olsa saldırgan bir katile. Saniyelik bir süreçte kontrolsüz şeytani bir şeye dönüşebiliyor. 

Çıldırdığını düşünüyorsun. Ya da zekaya bağlı zihin dalgalarının kontrolsüz bir güce dönüşüp seni sarmalına alacağından kuşkulanıyorsun. 

Bu öyle bir zihin bulanıklığı ki gerçekler yalansı hayale, ürkütücü hayaller ise gerçekçi felaketlere dönüşebiliyor. 

…..

Para kazanmak istiyorsan, siparişle siyasi yazılar yaz, öyle melankolik/romantik öykülerle adam olmazsın. 

Şiirmiş edebiyatmış, denemeymiş, içsel yazılarmış geç bunları. Böyle giderse apartmanda kirayla yaşamaktan bile mahrum kalırsın.

…..

Ölmek için eceli beklemek zorundasın. Ya ecel gelene kadar köleliğe razı olmalısın, ya da ecel olup sen can alırsın. 

Yeni dünya düzeni bu!!!

……

Sürekli yakınıp şikayet eden birini, önce, hiç müdahale etmeden dinleyin. Onu anladığınız kadarıyla çıkar yol ve önerilerde bulunun. 

Dert sahibi bir tek kendisi olduğunu sanana, 

söz konusu aksiliklerin sadece kendi başına gelmediğini başkalarının da benzer sıkıntılar yaşadığını hatırlatın. 

Hatta daha beter durumlara düşenlerden örnekler verin. 

Hala mutsuz ve umutsuz görünüyorsa:

Anlayın ki karşınızdakinin tek ihtiyacı anlaşılmak değil; biraz daha fazla dinlenmektir. 

Dinlenmekten kastım:

Dile getirdiği serzeniş ve laf salatasının, dinlenip, anlaşılması değil elbet.

Çevresindekilerin, derhal, ondan uzaklaşıp yalnız bırakmasıdır. 

(Biliyorum kafan karıştı be burada ne dediğimi anlayamadın. Hadi dikkatlice bir daha oku lütfen)

İnsan, dinlenmeye fırsat buldukça iyi hisseder. 

Bazı bıkkınlık ve yorgunluklar dinlenerek geçer.

Ona iyi gelecektir. O da iyiye gidecektir. 

Bazen;

Sen ne kadar teselli edersen et, tesiri karşındakinin kafasının bastığı, aklının erdiği kadardır. 

Bazı yürek ve beyinler sünger gibi emmek yerine, kalpsiz sürüngenler ve hissiz taşlar gibi geri teperler. 

Veya her şeyden kaçıp, köylerine, çocukluklarının köküne giderler!!..

Gerçek sevgi sebepsiz olmalı. Anne, illa ki sırf evladıdır diye, sevmez mesela!

Hayırsız ve zararlı evlat nasıl sevilsin ki?!!

Bu düşünce doğru mu acaba? 

……

Her ağaç ürün versin, meyvesi yenir diye mi ekilmeli illa!!

Babanın gölgesi yeterken, meyvesiz ağacın gölgesi anlamsız mıdır? 

Hisse senedi sahibi olan mı daha önemli ve değerli insandır?

Yoksa, hissi değerleri önemseyen mi daha güzel insandır!!

Ucuz ve güzel hisler mi mutlu eder insanı, yoksa pahalı ve değerli hisseler mi? 

……

Ve aşk, sevgi, saygı ve değer artık her insanda bulunmuyor ve yaşayamıyor maalesef. 

Hikayenin de anlattığı gibi, illa sevmeye değer nesnel, maddesel bir varlık arıyor insan!!

Ama çok şükür ben hiç öyle olmadım. Sevdiğim için sevdim…

Bazen iyi bir insan için olduğundan, bazen insanlara ve hayvanlara karşı merhametli bulduğum için sevdim!!

Parayı seven, zengini sever..

Rahatlığı seven, imkanları olanı sever. 

Gösterişi seven, forslu insan sever. 

Gücü seven, mevki sahibi insanı severmiş gibi yapar!!

Doğru, sebepsiz sevgi yoktur. 

Sevme sebebin mutlaka vardır!!

Benim de var elbet: 

Ben, hiçliği sevdim hep, hiçbir şeysizliği. 

Sadece insani varlığını sevdim, gülüşünü, duruşunu, saçının kokusunu, varlığıyla bana kattığı huzuru!!..

…..

Ağlatana, ağlatma demeyen, ağlatan için,

 için-için ağlayıp göz yaşı döken insan; 

güldürene:

“Aman çok güldük, bir şey de olacayıg” der ve konuyu değiştirir. 

Ağlamaktan usanmayan insan, gülmekten korkar..

……

geri dönsün diyorlarmış, 

kendime mi, bize mi?

bizeyse

bir yol bulsam dönerim

hayatıma sarılayımmış, 

sana mı, yalnızlığa mı?

Hayatım, kim ve ne ki? 

Bizimkiyse sarılırım.

Her nerdeysem kendime geleyimmiş, 

yola çıktığım, seni bulduğum yeri

kendimi kaybettiğim seferi unuttum

olduğum yerdeki de ben değilim

bırak kendime gelmeyeyim, 

düşte, yok oluşlarda kalayım

şiirde, şarapta, aşkta, müptezelim

düşkün düşlerde kaybolayım

                  ….

bir geldiğinde, bir de gittiğinde, 

kaybettiğinde öğrenirmiş insan,

çok özleyeceğinin değerini

hangi çiçeğin hangi mevsimde, 

birden çiçeklenip, yemişlenerek

aniden toprak oluverdiğini 

…..

Eğer duygularını açıp, sevdiğini ilk söyleyen sen isen, bittin sen. 

Zaten, kendini aşka heba edip, kendini heder edip bitirmek için gönül yolculuğuna girenlerdensin sen. 

…..

Harcayıp yaşayana müsrif derler,

ihtiyatlı kısıtlı yaşarsan cimri

olup da yemeyene varyemez 

parasıyla gösteriş yapana  görgüsüz 

paylaştığını göze sokana bonkör 

hepsinden vaz geçersen nankör, derler

…..

İntihar edenler, bunu bilinçsizce yaparken, hayatlarına değil. Çekilen fiziksel ve ruhsal semptomların acılarına son verebileceklerini sanarlar!

Ve ancak bir acıyı daha büyük bir acıyla yok edebileceklerine kanarlar..

Oysa, İnsan, gerçekte, kalbi durunca değil, kendini ruhen değersiz, işe yaramaz ve sevgidiz hissettiğinde ölmez ama..

Ölümden beter yaşayan ölüye dönüşür!

O yüzden;

hayat hikayemizi yazar/yaşarken  satırlar arasına bolca ünlem, soru işareti yerine iki nokta üst üste işaretini: Noktalı virgülü; özellikle virgülü kullanın! Ama, asla, nokta kullanmayın, bak bu kez ben de kullanmadım 

…..

Şiir yazmak aptallık görülür çoklarına

Evet abdalız, çok şükür, bazılarına da…

Oysa şiir yazmak kaygılarla, korkularla

sevgiyle ve aşkla samimi bir şekilde yüzleşme cesaretidir. 

…..

Taş plaklarda kaldı aşk şarkıları, 

Taş bebekler naylonlaştı

Taş yürekliler de kendini adam sandı ..

İnsan neyin hastalığını çok derin yaşarsa onun doktoru olur. 

Filozofum aşkınla

Psikoloğum dengesizliğinde  

Psikiyatristim tutarsızlığına..

Hastayım seninle aşka 

Çok seversen, çok kaybedersin 

İlla gel sdersen, çok uzaklaşır 

git başımdan desen, gelir

gel dersen eğlenir, eylenir

Beni sen anlayamazsın, en azından şimdilik. Bir tek bir yanını kaybedenler anlar. Kolunu, bacağını, elini/ayağını..

Aşığıyla küs ayrılıklarda, kendi kendine bile küsesi olanlar hisseder. 

Beni en çok, eksilmeyi, yarım kalmayı yaşayanlar anlar. 

Çocukluğundan kalma, çok eski bir hatırayı, çok sevdiği bir oyuncağı yitirenler. 

Annesinin şefkatini, babasının kokusunu ölümüne özleyenler..

Bir de çocukluk ortağı kardeşini kaybedenler bilir bu gerçeği..

Özlemedin rağmen gidip/sarılıp hasret gideremeyenler anlar. 

Toprağa bambaşka manalar yüklenenler. 

Taşlara hissiyat arayanlar, 

Çiçekleri toprağına yakıştıranlar bilir en çok bu derdi. 

Gidişiyle her şeyin nasıl da değiştiğini!!

Gülüşlerin bölündüğünü.

Eğlencelerin boğazda düğüm haline gelişini be lokmaların kursakta kalışını…

…..

İnsanda mide olduğu sürece, herkesin içinde bir pislik varlığını koruyacaktır. 

Kendinin şeytanısın;

Sen bir katilsin, kendi katline doymayan

Bir cellatsın kendi darağacını kendi kuran 

Zihnin cazgır mübaşir en kötüsünü çağıran

Adaletsiz, savunmasız bir avukatsın kendine

En azılı yargıç, kendi göz yaşına bakmayan

Kalemle yazan sen, sonra dönüp kıran..

Yazarlar düşünce girdabında boğulmamak için işte bu yaptığımı yaparlar. Karşı düşünce dalgalarına karşı kulaç atmayı bırakıp. Varlıklarını zihinsel akıntıya bırakırlar. 

Böylece, yorulup boğulmaktan kurtulurlar. 

Rölanti, ahestelik bazen iyidir. 

                 Candaş Özer Yolcu

Diğer Haberler

Başa dön tuşu