Candaş Özer

       Candaş Özer Yolcu: Dünyevi Tanrı’ların çağdaş günahları

En baştan söyleyeyim inançlı bir müslümanım. Yoga da yapıyorum, namaz da kılıyorum. Kuran’ı da okuyorum Darwin Evrim teorisini de biliyorum.

Siyaset ve Tanrı/inançlar hususunda uzman değilim. Her iki konuda da sıradan bir gazeteciyim.

Bu yazının sonunda da kendimi ilahlaştırmayacağım.

Diğer yandan, yaradanın  99 adı varken Tanrı adını kullanmama da takmayın.

Yazımın tamamında aklıma gelen Allah’ın bir çok adını kullanacağım.

Tüm anlatacaklarım bazılarına deli saçması gelebilir. Sizin için delirmiş kabul edilebilirim,

sorun yok. Herhangi bir din, ritüel veya inanca körlemesine bağlı/karşıt değilim.

Anlatacaklarım vahiy nitelikli değildir. Hiç bir mağara ve çilehanede 40 gün istihareye/inzivaya dalmış/yatmış da değilim.

İlahi güçlerim olmadığı gibi, cinlerle, büyülerle üfürükçülükle de işim olmaz.

Akıl sağlığım da fena değil şükür.

Beni yargısız infazla asmadan önce, yazacaklarımı azıcık araştırmanızı tavsiye ederim.

Hz. Musa yetersiz miydi  ki Hz. İsa’nın partisi, yani Cemaati ortaya çıktı ve bir siyasi mücadele verildi.

Hz. Muhammet’in, Rab uğruna koşul gördüğü ve inandığı doğruların cemiyetine/cemaatine neden ihtiyaç duyuldu?

Neden, kadim çağdan günümüze mürşitlere karşı her daim münafıklar vardı??

Aslına bakarsanız hiçbir peygamber kendinden öncesindeki peygamberi yalanlamaz, aksine yüceltir.

Ama, kendisinden öncekilerin doğru/ilahi yolculuktan saptığı gerekçesiyle..

Kendi döneminin farklı, en doğru yol olacağı vaadiyle insanları yeni öğretisinin yoluna/yolculuğuna/çağırır.

Bu bir nevi yeni bir propaganda dönemidir.

Yani, kendi siyasetinin partisini/iktidarını  oluşturmak için çaba sarfeder.

Kaynaklara göre 124 ile 224 bin arası rakamlarda Peygamber/elçi gelip gitmiş.

Kuran, Hz. Adem’den Hz. İsa’ya 25 peygamberin hayatını ve siyasetini esas alarak bize yol gösterir ve örnekler, dersler, ödevler aktarır.

Ve yaşam kurallarımızı ona göre tasarlayıp şekillendirip/belirler!

Aslında, bana göre, gelmiş geçmiş tüm peygamberler ilahi gücün aracılığını kullanarak politika üretmişlerdir. Tıpkı günümüz siyasi partileri ve liderleri gibi.

Ama bir çokları 1400 yıl önceki başarının yarısına ulaşamamıştır.

Türk siyasi tarihinde her lider Rab’dan aldığı gücü baskı unsuru olarak kullanıp kendi doğrularınca dünyevi hayallerini/siyasetini gerçekleştirme yoluna gitmiştir.

İşin en doğru gerçeği peygamberler yeni bir din/inanç vadeder gibi görünseler de.

Aslında gelmiş geçmiş peygamberler, kendinden önceki din ve inanç doğrultusunda yaratılan siyaseti ortadan kaldırma ve küresel inanç/iktidar savaşı vermişlerdir..

Semavi/göksel dinlerin tümü aslında aynı ana fikir, aynı ana/Tanrı ve yasakların şemsiyesi altındadır.

Her gelen mesajcı aynı şartları, ödevleri, öğütleri veriyor olmalarına rağmen.. Peygamberler bir diğerinin cemaatini/partilisini kendi siyasetine davet etmiş hatta bu uğurda kan dökmüştür.

Oysa hangi Peygamber gelirse gelsin.. Rahman tektir ve kutsi ana kural, ana fikir, temel esaslar felsefi olarak değişmemiştir.

Tüm dinlerin ana çatı felsefesi, 

Rahim’e (Allah’a ) olan en büyük borcunuz, birbirinize zarar vermek yerine barış içinde yaşamanızdır, der.

Ama tarihten bu güne öyle mi, hayır!

Tarihteki en iğrenç yalanlar/sömürü formülleri  Adil/Tanrı adına uydurulmuş ve halklara yutturulmuş yalanlardır.

Dinler ve felsefesi:

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu güne, insanlar üzerindeki etkisi aracılığını suistimal ederek, kendi düşüncelerini dikta etme aracı olarak kullanılmıştır.

İnsanoğlunu dünyevi olarak köleleştirilmenin en etkili doğal aracı kadim çağlardan bu güne din olmuştur.

yani, insanın Tanrı’ya karşı inanç, itaat ve borç ödevleri, firavunlar/krallar/padişahlar, kısacası iktidar sahipleri tarafından ustaca kullanılmıştır.

Her gelen Peygamber, kendinden önceki dönemin insanlarını din aracılığıyla kurulan maddi/manevi sömürü sistemine son vermek için canlarını tehlikeye atmıştır…

Ama, hiç bir Peygamber statükoyu, köleleştirilmeyi, insani kulluğu, güçlünün baskı eziyetini ortadan kaldıramamıştır.

Köleleşmek zihinde başlar, sonra ruhu ve fiziki bedeni sarmalına alır.

Bu konuda üç kavram vardır:

Bunlar (ABD) ki bugünkü Amerika ile alakası olup/olmadığına dair zihin/fikir mastürbasyon zevkini size bırakıyorum.

(Abd) kelimesinin Arapça anlamı köledir.

Biz bunu Türkçemize (kul) anlamında çevirtmişiz.

İşin aslı, kul da köle anlamındadır.

İbadet kelimesi, (abd) kök kelimenin fiil halidir. Dolayısıyla “ibadet etmek” kölelik etmek demektir.

Tabi kime kölelik ettiğinize bakmalı, Allah’a mı kuluna mı?

Allah’ın adlarından biri olan (Rab) kelimesi ise (Efendi) demektir.

Oysa Türkçe terminolojisinde, Rab, bize Allah diye öğretilir.

Hal o ki  Rab, efendi demektir.

Rab kelimesini, Firavun bile kullanmış ve

“Ben sizin büyük efendiniz (Rabb’ınız” değil miyim?” Diye sormuştur.

Din ise, bize “ Öğütlenmiş, öğretilmiş yaşam tarzı ve ritüeller bütünlüğü” şeklinde dikta edilip öğretilmiş olsa dahi..

Arapça’da (Din) kelimesinin anlamı (Borç) demektir.

Peygamber Farsça kökenli bir kelimedir.

Kök kelime (peyam) haber, anlamındadır.

Peygamber ise, haberci manasını taşır.

Selam, barış manasındadır, savaşmak için gelmedim demektir.

Kaç tane cehennem var ve ne kadar cennet. Tanrı tekse, neden mümin (Müslüman) olmayanlar cehennemlik sayılır.

Neyse, diyeceğim o ki:

Bazı aklı evveller, kul ile Allah arasına girip, kendini Rabın kutsi mesajcısı gibi lanse edip, bu kuvveti siyasi bir dayanak olarak kullandıkça.

Ve muhalefet, toplum sorunları konusunda iktidara doğru istikamette yön verecek yerde. İktidarın hamasi hurafe konularına cevap vermekle zaman harcadıkça.

Dünyanın çakma siyasi tanrıları, şahsi çıkarlarını siyasetle kazanmaya devam ededurur, işte böyle.

                      Candaş Özer Yolcu

Küçük bir çocuk Şeybe…

Küçük çocuk Şeybe’nin hikayesi:

Bundan 1500 yıl önce, Mekke’de doğan fakat Yesrip (Medine) şehrinde yaşayan  8 yaşında yetim kalmış bu çocuğun adı Şeybe’dir.

Şeybe doğmadan önce babası, 6 yaşındayken annesi, 8 yaşındayken de dedesi Abdulmuttalip vefat eder.

Dedesinin vefatı sonrası Şeybe’yi himayesine alıp Yesrip (Medine) şehrinden Mekke’ye getiren amcası abu Talip’tir.

Şeybe Peygamber efendimiz Hz. Muhammet’ten başkası değildir.

Oysa İslam tarihi Peygamber efendimizin dedesinin adı yerine, künyesi olan Abdülmütalip unvanını aktarır..

Hangi dine mensup olduğunuzdan ziyade, hangi Tanrı’ya güvendiğimize bakmak gerek.

Tüm dünyada kabul görüp inanırlığı olan Evrensel hakim gücün rahimi Allah’a mı?

Yoksa, güçleri ve egemenlikleri kendi yönetim coğrafyası çapında olan dünyevi Tanrılara mı?

Halkını kulu gibi, yani kölesiymiş gibi görüp sömürmek konusunda hakim ve rahim olan kimdir? Allah’ın toplumlar üzerindeki inanç hakimiyetine yasl

Hz. İbrahim küçük bir çocukken annesine sorar. “Benim Rabbim kim?”

Annesi, “Rabb’ın benim” der.

Peki, senin Rabbin kim, anne baban diye cevap verir. Peki babamın rabbi kim diye sorduğunda Hz. İbrahim, “Onun Rabbi de Kral Tanrı Nemrut” der annesi.

Peki anne, Nemrut’un Rabb’ı kim diye sorduğunda annesi korkuyla titreyerek, yeter, artık sorma ve sus der!!

Üç aylar mübarek olsun

Diğer Haberler

Başa dön tuşu