Candaş Özer

Candaş Özer Yolcu yazdı: Garasakallar ve Urum tohumu beslemeler!

Türkiyeli Suriyeli’yi beğenmez/istemez.

Kıbrıslı’yı bazı Türkiyeliler haz etmez. Kıbrıslı da  Türkiye’nin işçi kesimini, Kıbrıslı türkleri ise bazı Kıbrıslı rumlar istemez.

İşin aslı, misafir misafiri sevmez.

Misafir, yani yolcu olmayan var mı aramızda?

 

Eski Türkçe edebiyatında Aksakal bilgeliği, erdemi temsil eder. Kara sakal genç, güçlü kuvvetli, deli/dolu babayiğit olmayı veya Kıbrıs ağzındaki literatürüyle görgüsüzlüğü, cahilliği ve tecrübesizliği.

 

Benim sakalım gara, ben garasakalım da, yaşlandığımızda hepimizin saçı sakalı hep aklaşmayacak mı?

Nedir bu garasakal hikayesi? Anlatacağım elbet, ondan önce söylemek istediklerim var.

 

Her iki taraftan da bir avuç işgüzar, bozguncu olmasa biz beraber yaşamaktan mutluyuz esasında. Kız da aldık kız da verdik hısımız akrabayız tüm adayla.

Büyük parçam çocukluğum Vadilili, gençliğim Lefkoşalı, bir yanım Doğancılı, bir kolum Afanya, bir yönüm Girneli.

Aklım ve gençliğimin bir paçası Londra’da, ruhum Leeds’de, bense ölüm yürüyüşümde doğdum doğalı Kıbrıs’tayım.

Biz mutluyuz böyle.

 

Biz diyorum, çünkü biz olduk bu adada. Ayırım kayırımdan çıkar elde eden bir avuç siyaset, sosyoloji ve psikoloji cahili ve onlara uyan avaresi olmasa, biz iyiyiz aynı çatı altında.

Çünkü biz salt insanseveriz.

 

Aynı köylerde, aynı mahallelerde doğduk Zira. Ne farkı vardır 1974 yılında Güney’den göç yoluna düşüp Kuzey Kıbrıs’a  konanlarla.

1975 yılının Haziran/Temmuz aylarında Adana’dan Osmaniye, Mersin, Antalya, Konya ve Trabzon’dan gelen uşaktan Allah aşkına.

 

Her göçün sebebi gaileler ve dertler değil mi ki? Ne farkı var Anadolulu bir ananın acısıyla Baflı bir ananın acısının?

Biri savaş, ölüm ve gelecek korkusu. Diğeri yokluk, çaresizlik ve gelecek kaygısı!

 

1975 göçünden bu güne. Hangi ananın acısı farklı diğerinden veya hangi çocuğun hayal sınırı daha geniş ötekinden..

.

Güney bizim için de sınır ve yasaktı. Ki burada doğup büyüyen bugün 48 yaşına gelenler için hala öyle.

Sular kesildiğinde susuzluğu beraber yaşadık.

Her elektrik kesildiğinde hepimiz karanlıktaydık. Kırk yanalı delik deşik yollarda beraber yol almadık mı?

Salgınlarda bir arada değil miydik? Geceleri sinekler hangimizi uyukusuz bırakmadı?

Depremde, göçük altında yüreği ezilmeyenimiz var mı?

Avılarımız ve kaygılarımız 1975’ten bu güne farklı mı?

 

Zeki insanlar işin felsefesine, akıldan azadeler de kelimelerin argo anlamlarına ehemmiyet verir. Ben ikisini birden anlatacağım, hem felsefesini tarihini, hem argo jargonundaki yerini aktaracağım.

 

Kıbrıs ağzı argo jargonunda kullanılan “Garasakal” söylemi yakın arkadaşlar arasında samimiyet göstergesiyken. Herhangi bir tartışmada aşağılama öteleme söylemine dönüşüverir.

 

Kıbrıs ağzı argo jargonunda benzeri bir çok söylem türleri: Garasakal/gaco, fica, yerleşikler, gendi’gelen, daşıma, işgalci, Atilla şeklinde uzar gider.

Karşı cephe hiç geri kalır mı? Rum tohumu, besleme, Rumcu, dinsiz ve vs. uzar gider.

 

Kıbrıslı Rumlar da aynı ırkçılık ötekileştirmesini Yunanistan kökenliler için “Galamara”  şeklinde kullanır.

Galamara söyleminin anlam vurgusunun “Denizden çıkıp gelen, türü belirsiz deniz ürünü” anlamında kullanıldığını sanıyorum.

 

Çokları garasakalın kısaltılmışı sansa da gaco kelimesini, aslında, Kıbrıs ağzı argo jargonunda çingene anlamında kullanılır. Oysa literatürdeki  “Gaco” çingene lehçesinde “Kadın” anlamına gelir.

 

Tıpkı Arapça’da çiftçi anlamına gelen “Fellah” kelimesinin, Kıbrıs ağzı argo jargonunda aşağılayıcı bir manayla “Çingene” anlamında kullanıldığı gibi.

 

Anadolu’dan 1975 yılında Kıbrıs’a göç ettirilen Türkler çiftçi hayvancı ailelerdi.

Sanılanın aksine genel anlamdaki o göç dalgasına doğulu Kürtler ve Hataylı Araplar dahil değildir.

 

Arap ve doğulu aileler 80’li yılların sonuna doğru tekstil ve inşaat sektörüne işçi olarak gelmiş veya taleple getirilmiş olanlardır.

 

Trabzon dağ köylüleri Kardemiz’de tıprak kayması ve veya orman içindeki köylerine ev yapacak arazi sahibi olmadıklarından ötürü göç ettirilmiş, göçe teşvik edilmiş ve bir kısmı da burada akrabaları olduğundan sonradan Kıbrıs’a göç etmiştir.

 

Konya ova köyleri çiftçilik erbabı olan halk beraberinde..

1975 yılında, Anadolu’dan Kıbrıs’’a çoğunluğunu, Mersin ile K. Maraş’a bağlı Göksun yaylası arasında, Toroslarda göç yolculuğunda yaşayan, 1950’ler itibarıyla dağ eteklerine, su kenarlarına ve Çukurova köylerine yerleşen, Adana ve Osmaniyeli Dulkadiroğulları beyliğinden kalma Sünni Türk aileler devlet eliyle göçe razı ettirilmiştir.

 

Tabi bununla birlikte Mersin, Adana ve Osmaniye paralelinde yaşayıp bu göç kervanına katılan çok az sayıda Kürt, Zaza ve Alevi aileler de aynı göç kervanına sızmayı başarabilmişler.

Planlı göç ettirilişin ana unsurunu oluşturanlar Sünni Yörük/Türkmen ailelerdi.

 

Gelelim aksakal karasakal meselesine…

Anlatılagelene göre Adnan Menderes döneminde, Kıbrıslı Türklerinin güvenliğini sağlamak amacıyla, adaya, gizlice deniz yoluyla, salt komandolar gönderilir. Bunlar gizlice dağlarda ve kıyılardaki dağ eteklerinde  konumlanır.

 

Kıbrıslı Türklerin can güvenliği uğruna. Gizlenerek geçirmek zorunda kaldıkları çetin yaşam koşullarında, kara saçları ve sakalları iyice uzayan bu genç uzman komandolar vahşi bir görünüme bürünürler.

 

Ve bu sat komandolarla irtibat halinde olan Kıbrıslı Türkler’den ileri gelen istihbarat görevlileri onlardan söz ederken adadaki varlıkları kulaktan kulağa yayılmaması için, şifreli bir söylemle, bu komandolardan “Garasakallar” diye söz eder olmuşlardır.

 

Aynı zamanda “Garasakal” söylemi 50′li yılların sonunda, Türkiye’den Kıbrıs’a Türk Mukavemet Teşkilatı’nı örgütlemek üzere banka müdürü, müfettiş gibi sivil görevler süsü altında adaya gelen subayları için de kullanılmaya başlanmış.

Kıbrıs’ta gerginlik tırmandıkça, tansiyon yükseldikçe garasakallık kıymete biniyor, kahramanlık unvanı gibi görülür ve algılanır olmuştu. Ta ki 1975′e kadar…

 

1975 yazında yukarda bahsettiğim, sünni saf Türk göç politikası uygulanmaya başlayınca, bu sefer de zaman içinde çeşitli kültür çatışmasıyla (ki bu çok doğal bir süreçtir) garasakal söylemi görgüsüz, cahil, bizden olmayan, denizin ötesinden gelen deniz artığı “Fica” hakaretine döndüşüverir.

Yıllar sonrq 90lı yıllar itibarıyla Kıbrıs’a Anadolu’dan gelen Kürt ve Araplar için Amerikalılar, çingene manasında kullanılam Fellahlar söylemi yaygınlaşmıştır.

 

Bu yaklaşım ne kadar adil ve haklılığa sahip. Bunu okuyucunun insafına bırakıyorum.

Ama aldırmayın siz garasakalla beslemenin didişmesine. Birbirini çok sevip kavga eden iki geçimsiz gardaş sürtüşmesidir olanlar.

Kötü günde hep yan yana can canadırlar.

Diğer Haberler

Başa dön tuşu