Ediz TuncelKöşe Yazıları

Ediz Tucel: “Milli” Ayar ve damdaki dişi KEDİ’nin serenadı

Birileri bit beyni kadar bile çalıştığı şüpheli beyin kapasitelerini tam gaz çalıştırarak, tam da Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kritik seçim öncesinde topluma ayar çekmeye çalışıyor…

Önce son iki senede, özellikle de son bir senede akıl almaz bir aymazlıkla sürdürülen “hetrodoks, meteredoks, zırtapodoks” ekonomi politikaları sayesinde ekonomi ve Türk lirası yerle bir edildi, TL dünya tarihinin en hızlı ve kötü değer kaybeden parası haline geldi, halk resmen Cumhuriyet tarihinin en kötü sefaletine sürüklendi, TL ise hergün tıkır tıkır değer kaybetmeye, enflasyon ve devalüasyon milletin canına okumaya, bankamatiklerde de Cumhuriyet dönemiyle kıyaslandığında bir kuruşluk değeri bile olmayan, markete girdiğinizde anında kar gibi eriyen gıcır gıcır paralar dökülmeye devam ediyor, millet isyanları oynayınca da tehdit dolu söylemler ve yaklaşımlarla yaygarayı basıyorlar, ya bizdensiniz ya da düşmansınız diye bas bas bağırıyorlar, korkutarak, sindirerek, tehdit ederek ayar çekmeye çalışıyorlar…

Bu arada, akıl almaz bir cahil cesaretiyle, AKP-MHP ikilisinin özel korumasındaki tarikat-cemaat tayfası, bir diğer deyişle zırcahil din sömürgenleri ise bir şekilde bugüne kadar bir elleri yağda, bir elleri balda, her türlü kontrol, hukuk ve yasa dışında yaşamayı başarmışlar, özellikle de kadına ve çocuğa karşı her türlü sapıklığı, sapkınlığı ve Cumhuriyet düşmanlığını sergileyerek, ortalıkta sürüler halinde  dolaşarak, Cumhuriyet ve laiklik karşıtı tehditler ve nutuklar atarak,  resmen keyiflerine keyif çatmaya devam ediyorlar, kendilerine göre din icazeti yaratarak, belden aşağı her türlü sapıklığı sergiliyorlar, rezillikleri ortaya çıkınca da kendilerini Allah’ın temsilcileri ilan ederek, millete “dinsizler, islam düşmanları, Allah düşmanları, inançsızlar, bunlar aile içi meseleler, sizi ilgilendirmez” diye ayar çekmeye çalışıyorlar…

Sinan Ateş!!!…Genç bir ülkücü akademisyendi, sıkı bir Atatürkçü idi, kısa bir dönem Ülkü Ocakları’nın da başkanıydı, Bahçeli tarafından atanmış, sonra da yine Bahçeli tarafından görevinden alınmıştı, ama ülkücü camia arasındaki popülaritesini koruyordu. Dahası, MHP’li vekiller arasında Bahçeli’nin yerine geçecek tek bir vekilin bile adı konuşulmazken, Sinan Ateş’in adı özellikle genç ülkücüler arasında öne çıkıyordu, seviliyordu…Ve dahası, Bahçeli’nin ve MHP’nin AKP’ye her konuda koltuk değneği olmasından ve bu tavırlarının da ciddi şekilde Cumhuriyet değerlerini tehdit etmesinden bıkıp usanan Cumhuriyetçi ve Atatürkçü ülkücülerin çoğu İyi Parti, Zafer Partisi ve CHP’ye gitmişti, Sinan Ateş ise MHP’de kalanların, özellikle de genç ülkücülerin umudu olarak görülen bir figürdü…Seçimden önce ve sonra ülkücülerin toparlanması ve özüne dönmesi, başta laiklik ve Atatürkçülük olmak üzere, Cumhuriyet değerlerinin de korunması konusunda çok kritik önemde rol oynayacak bir kişilikti…Adamı resmen kurşuna dizdiler, akıllarınca ayar çektiler!!! …Günün sonunda, kahpece katledilen, çocukları öksüz, karısı dul, sevenleri gözü yaşlı, bitmeyecek bir ızdırapla başbaşa bırakılan Sinan Ateş Cumhuriyet tarihinin şehitlerinden biri sayılacak, ölümü ülkenin ve milletin kaderini değiştirecek, bağlı olduğu camia ve sevenleri ona bu alçaklığı yapanlara bir güzel ayar çekecek,  bu ayar çekme sayesinde önümüzdeki seçimde MHP mevcut oylarının muhtemelen yarıya yakınını kaybedecek, baraj altı kalacak, İyi Parti, CHP ve Zafer Partisi’nin oylarında Atatürkçü ve Cumhuriyetçi MHP’lilerden gelen bir artış olacak, yine günün sonunda hem MHP ve Bahçeli, hem de AKP-MHP ikilisinin Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan kaybedecek…

Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken sadece Türk milletinin değil, tüm dünyanın beynine çakılmış üç özlü sözü vardır…Birincisi; Ya istiklal, ya ölüm’dür…İkincisi; Birgün elbet benim naçiz vücudum toprak olacak, ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacak’tır…Üçüncüsü; Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur…Bu, taa Göktürklerden beri süregelen, tam yıkıldı yıkılacak derken küllerinden ayağa kalkan, ölüm yatağında olsa da ayağa kalkıp dirilen bir milli kültürün özetidir…Sonuç; dışardaki düşman ve içerdeki işbirlikçileri ne yaparlarsa yapsınlar, o asil kan ve onur  yeniden ayağa kalkacak, Türkiye Cumhuriyeti dünya tarihinde hakettiği yeri bir kez daha alacaktır…

KKTC’nin ısmarlama vatandaşı, uzmanlık alanları Arap geleneğinde Boşanmanın İslam Hukukundaki İzleri, İslam hukukunda fayda ilkesi, İslam hukuku açısından teverruk işlemleri, İslam hukukunda zina dışındaki cinsel suçların hukuki sonuçları, İbn Hazm’ın sünnet anlayışı, İslam hukukunda nikah akdinin feshi, İslam ceza hukukunda içki içme ve sarhoşluk ayırımı ve hukuki sonuçları gibi konular olan, kısacası belden aşağı konularda ve içki konusunda belirgin bir uzmanlığı olan, ve dahası, aynı zamanda, hem profesör hem de doktor olan Din İşleri Başkanı Ahmet Ünsal’ın geçen gün Mağusa’da kendini dinlemeye gelen kadınlara evlilik ve sosyal hayattaki sorumlulukları konusunda çektiği ayara gelince…

Konu basına düşünce, Din İşleri Başkanlığı’ndan zırt diye yazılanları kınayan, iftira diye niteleyen bir açıklama geldi, ilgili kısmı aynen şöyle;

“Akademik kariyeri itibarıyla İslâm Aile Hukuku bilim uzmanı da olan başkan Ünsal evliliğin bir sözleşme olduğunu, her hukukî sözleşme gibi bu sözleşmenin de tarafları, sözleşme konusu ve sözleşmenin taraflara sağladığı hak ve sorumlulukların bulunduğunu doktrindeki yer aldığı şekliyle ifade etmiş ve bu sözleşmenin başat bir unsurunun da taraflara cinsel birliktelik serbestisi tanımak olduğunu dile getirmiştir. Konuşmada asla “kocanız sizi ne zaman yatağa çağırırsa gelmek zorundasınız” şeklinde son derece ilkel bir dil kullanılmadığı gibi konu hiçbir şekilde bu manaya gelebilecek bir söylemle ele alınmamıştır ve alınması da hem dine hem hukuka hem de edebe aykırı olduğu izah gerektirmeyecek açıklıktadır.”

Aferin, çok bilimsel, takdire şayan bir açıklama!…Evliliğin bir sözleşme olduğunu ve bu sözleşme gereği tarafların, yani karı-kocanın karşılıklı sorumlulukları olduğunu, bu  sözleşmenin başat, yani önde gelen, en önemli unsurlarından birinin ve başta gelenin cinsellik unsure olduğunu, yani belden aşağı olduğunu da bize hatırlatıyor, iyi ki hatırlatmış, unutmuştuk!!!

Gün 24 saat kafayı cinsiyete, sekse takmış dinciler ve Din İşleri de olmasaydı, cinsellik konusunda vaydı halimiz!!!

Bu “karşı ateşin” hemen arkasından da “iftiracı düşman” tarafından pırt diye bir yaylım ateşi açıldı, bir basın açıklaması daha yapıldı ve muhterem islam aile hukuku bilim uzmanı profesörün konuşması yayınlandı, muhterem profesör konuşmasında diyor ki;

“İnsanlar niye evlenir, efendim çoğalmak için…Dolayısıyla bir kadının kocasının yatak saatini idare etmek zorunluluğu vardır…Yani ihtiyacı karşılanacak…Evleniyorlar, bir sene geçiyor, iki sene geçiyor, üç sene geçiyor çocuk yok, e niye çocuk yok…Çocuk yapmayı düşünmüyoruz, kedimiz var…Olur mu yav, elalemin kızı sana, el alemin oğlu sana çocuk yapın diye caiz kılındı, çeyiz yapın diye değil…”

Bunun üzerine Din İşleri tam siper yaparken bizim damdaki dişi kedi artık dayanamadı, miskin miskin yattığı yerden damdan kafasını uzattı, kuyruğunu bir salladı, iki salladı, “MİYAVVVV!!!…Kim o bana laf atan hadsiz!!!!…” dedi!!!

Miyav!!!…Ne yani, kediyim diye sevilmeyi haketmiyor muyum!!!…Miyavvvv!!!

Miyav!!!…Ben bir Allah kulu değil miyim, beni uzaylılar mı yarattı!!!…Miyavvv!!!

Miyav!!!…Bana ne sataşıyorsun ey evlilik, cinsellik ve sarhoşluk uzmanı!!!…Miyavvvv!!!

Miyav!!!…Kediyim diye sana cevabını veremeyeceğimi mi sanıyorsun!!!…Miyavvvv!!!

Miyav!!!…Benim kocalarımın emrini yerine getirmeme, çocuk doğurmama gibi bir derdim yok, hemen hepsi de babalarının renklerini alıyorlar, bol renkli oluyorlar, bütün kocalarımın isteklerini yerine getirmiş oluyorum, Miyavvv!!!!…Bu durumda ben senin islami tezlerine göre evlilik görevlerini ve fantazilerini “fazlasıyla yerine getirmiş oluyorum”…Miyavvvv!!!…

Miyav!!!…Hadi söyle, bu durumda ben islami evlilik kurallarını yerine getirmiş olmuyor muyum!!!…Miyavvv!!!

Miyav!!!…Hem bak ben ve kocalarım içki miçki de içmiyoruz, kakamızı da toprağa gömüyoruz, abdestimizi de alırken temizliğimizi tepeden tırnağa yapıyoruz, öyle parmak arası, kulak arkası sahte temizlik filan değil…Miyavvvv!!!

Miyav!!!…Hem biz öyle zırcahil tarikat-cemaat manyakları gibi çocuklarımızı daha ağzı süt kokarken sapık kocaya da vermiyoruz, çünkü biz hayvancık olsak da, gerçek Allah kullarıyız, çocuklarımızın değerini biliriz, çocuklarımıza kötülük yaptırmayız, koruruz, kolarız…Miyavvvv!!!

Miyav!!!…Hem öyle, insan olsalar da, hemcinslerime yatak matak ayarı çekme, kadınlar yeri geldiğinde sizin gibi erkekliği sakal ayarında arayanlardan milyon kere erkek olurlar, yapamadığınızı yaparlar…Miyavvvv!!!

Miyav!!!…Sana biraz ders vereyim de gör bakayım!!!…Sen hiç Kara Fatma’yı duydun mu acep!!!…Atatürk’ün emriyle 300 erkeği peşine takmış, 300 erkeğin komutanı olarak, ülkeyi işgal eden emperyalistlerle ve Yunan ordusuyla göğüs göğüse savaşıyordu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve  tarihin gördüğü en onurlu milletlerden birinin aslan yürekli kadın askeriydi, o ve binlercesi erkeklerinin yanında savaşırken “milli kuvvetler bu savaşı kazanırsa padişahlık ve saltanat elden gidecek, bizim takkeler düşecek, keller görünecek” diyen, erkekliği sakalda, dini ve inancı sarıkta, cübbede arayanların elebaşları da düşmanla işbirliği yapıp, Kurtuluş Savaşı kahramanlarını arkadan vuruyorlardı, hatırlatırım…Miyavvvv!!!

Miyav!!!…Sen hiç Yunanlıların adını duyduklarında titredikleri 600 kişilik Kızıl Alay’ın simgesi ve manevi lideri Nezahat Onbaşı’yı duydun mu, hani şu babası Hafız Halit Bey ve kocası İstiklal Madalyalı Yüzbaşı Mehmet Rıfat Bey ile birlikte Yunan birlikleriyle göğüs göğüse çarpışan, erkeklere yürekte, onurda, şerefte, haysiyette, inançta nal toplatan Nezahat Onbaşı’yı…Miyavvvv!!!!

Miyav!!!…Sen hiç Gördesli Makbule Hanım’ı duydun mu, hani şu kocasının yanında Yunanlılara karşı en ön safta çarpışırken daha yirmi yaşına bile gelmeden alnından vurularak şehit edilen, Gördesli Makbule’den bahsediyorum…Miyavvvv!!!!

Miyav!!!…Sen taa Görktürklerden beri ataları en zor zamanlarda bile erkeğinin yanında durmayı kendine en kutsal görev bilen, gerektiğinde canını gözünü bile kırpmadan vatanı, milleti, erkeği, ailesi için feda eden Türk kadınını ne sandın, ey sarhoşluk ve zina uzmanı profesör!!!…Miyavvvv!!!!

Miyav!!!…Bak daha bana bile, zavallı bir dam kedisine bile lafını geçiremiyorsun, insanla hayvan arasındaki sevgiye bile karışıyorsun, seni çok bilmiş seniiii, söyletme beniiii…Miyavvvv!!!!

Miyav!!!…Bak, sana biraz daha tarih dersi vereyim…Benim atam tekir kedi, neydi adı, hah hatırladım, galiba Müezza idi, Hz. Muhammed’in en sevdiği Allah kullarından biriydi, Hz. Muhammed’in odasına onu zehirleyip öldürmesi için bırakılan yılanı yakalayıp, öldürdü, Hz. Muhammed hayatını benim atama borçlu, demedi deme, sen bugün cinsiyetim üzerinden ahkam keseceğine, yatıp kalkıp nenem tekir kedi Müezza’y dua et, heykelini filan dik, islamiyetin kurucusu Hz. Muhammed ise,  kurtarıcısı da nenemdir…Miyavvvvttt!!!!

Miyav!!!…Hz. Muhammed bile kedileri severken sen kim oluyorsun da kedi sevenlere laf söylüyorsun, Peygamberimiz Allah kulu kedileri sevdiyse, sen de seveceksin, yoksa sen müslüman filan değil, olsa olsa Allah kullarının düşmanı, sarıklı, sakallı, şalvarlı, takkeli bir sahte müslüman olursun, demedi deme!!!….Miyavvvvtttt!!!!

Miyav!!!…Ha, bak diyorsunuz ki “iftiracılara” karşı hakkınızı, hukuğunuzu arayacaksınız…Hadi yav, miyavvvvv!!!!…İşinize geldiğinde islam hukuğu, işinize geldiğinde Atatürk hukuğu, Cumhuriyet hukuğu, medeniyet hukuğu…Öyle mi? Hadi yavvv…Miyavvvv!!!!

Miyav!!!…Ha, bak yine, bizim memleketteki hukuk sisteminde yargıçların çoğu kadındır, sakın söylemedi deme, karşılarına “iftiracılara” karşı hakkını aramaya gittiğinde onlara “burada ne işiniz var, hadi eve, kocanızın yatak hizmetini görmeye, çocuk doğurmaya, islamda yargıda kadının yeri yoktur, kadından yargıç margıç olamaz, çocuk doğurma fabrikası olur, yemek fabrikası olur, erkeğin emrine amade seks kölesi olur,  hade dosdoğru mahalleye, eve yemek yapmaya, süpürgeyle toz kovalamaya, çocuk doğurmaya…Yargı İran’daki gibi kendini Allah yerine koyan mollaların işidir” derseniz, işte o zaman ayvayı külliyen yediğinizin resmidir, demedi demeyin…Miyavvvv!!!

Miyav!!!…Bizim memleketteki dişi yargıçların pençeleri tıpkı ataları Kara Fatma, Gördesli Makbule, Nezahat Onbaşı gibi özgürlük savaşçısı dişi aslanların pençesinden farksızdır, adamın sakalına, cübbesine, şalına, çarığına bakmazlar, suratına pençeyi yapıştırdılar mı, ya yeri öpersiniz, ya da hapishane duvarını… Hele de sözkonusu olan mağdur veya mağdure kendini alemin erkeği sanan horozların horozluğundan muzdarip bir kadın veya çocuksa…Miyav!!!!

Miyav!!!…Kadınlarımız Milli Mücadele’de dişini tırnağına takarak, erkeklerinin yanında omuz omuza savaşarak özgürlüğünü onuruyla, cesaretiyle, inancıyla kazanırken torunları yüz yıl sonra beyinleri arapların cahiliye döneminin bile gerisinde kalan, cennette düdükleyeceği hurilerin rüyasını gören zırcahil din istismarcılarının maskarası olsun diye kendilerini feda etmediler…Gerekirse, taa Göktürklerdeki atalarının, analarının gerektiğinde yaptığı gibi, tek başlarına  alınları ve başları açık ve dik, yürekleri hür, elleri ve ayakları zincirsiz, ellerinde ay-yıldızlı özgürlük bayrağı 90 kilometre de giderler, 900 kilometre de giderler, 9 milyon kilometre de giderler, sizse cahiliye döneminin bile gerisinde takılıp kalabilirsiniz, patinaj çekmeye devam edersiniz, mesele yok…Anladın mı???…Miyavvvv!!!!

Miyav!!!…Fazla uzatmayım, ortalıkta bu kadar lağım faresi dolaşırken yapacak başka işlerim var, son sözümü söyleyim; hade başka kapıya, bel altı borunuz burada ötmez, ötmeyecek de, cennetteki hurilerinize gidin, huriyeleri bize bırakın…Miyavvvtttt!!!!

Miyav!!!…Ha, unutmadan, gerçek sevgi, saygı, sadakat nedir bilmek istiyorsan, kendine Hz. Muhammed’in yaptığı gibi, Allah kulu bir kedi bir de köpek al, bak gör sevgi, saygı, sadakat ne demekmiş, iş başa düştüğünde kedi ve köpek nasıl sahibini, sahibinin ailesini sahiplenirmiş, korurmuş, kollarmış…Miyavvvttttt!!!!

Biz de Allah’ın kullarıyız, ama Allah adına her türlü şaklabanlığı ve rezilliği yapan türlerinden değiliz,  vesselam…Miyavtttt ve hade eyvallah!!!!

İmza; Hz. Muhammed’in sevgili kedisi Müezza’nın torunu Müezza!!!…Miyavvvvtttt!!!!

Diğer Haberler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu