Ediz TuncelKöşe Yazıları

Ediz Tuncel: Aptallığın tarihçesi, tost makinesinin faydaları…

Aptallığın tarihçesini “yönetenler” yazar, yönetenleri seçenler ve dolayısıyla yönetilenler ise uygular.

İnsanlığın tarihi yazıldı yazılalı, bu hal envai türden böyle gelmiş, böyle de gitmektedir.

Nedir aptallığın tarihçesi, özellikle de son 40 yıllık yakın tarihçesi, kısaca özetleyim.

Aptallığın tarihçesi, aptalın kendinden azıcık daha aptalını, bir diğer deyişle, kendinden azıcık daha akıllısını, azıcık daha akıllının aklına kanarak, başına  yönetici diye seçmesiyle başlar.

Son birkaç yüz yılda, bu dünyayı seçilerek veya hasbelkader bir kraliyet veya iktidar ailesine doğarak yönetenlerden hiçbiri, vasat zekanın bir milim üstünde bile zekaya sahip değildir.

Hatta ve hatta, tarihte dünyanın en büyük imparatorluklarına hükmedenlerin bazılarının bile zekası, değil vasat zeka, bir karganın zekası kadar bile değildir, ki bu durum bugün bile geçerlidir.

Zeka, başına yönetici diye kendinden azıcık daha az geri zekalısını seçenleri, yönetenlerin gazabından kurtarmak için ter ter tepinen bilim insanlarında vardır; dünya sermayesine hükmeden tüccarlarda ve bankacılarda vardır;  geri zekalılarla dolu toplumları beladan kurtarmak için ter ter tepinen güvenlikten sorumlu uzmanlarda vardır; haybeden para kazanmak için elinden gelen her türlü yolsuzluğu, soysuzluğu yapan ve bunları yaparken yaptığını kılıfına uyduran ve keza rahatça malı götürebilmek için “yönetenlerin” rüşvetini, arpasını, suyunu eksik etmeyenlerde vardır, dahasını sayabilirim ama gerek yok, anlayan anlar…

Gerisi, zeka özürlüdür, sistemin piyonudur, sistemin kölesidir, ve neticede kurbanıdır da…

Tıpkı bugün Ukrayna’da yaşananlarda olduğu gibi.

Nasıl mı?

Kısaca anlatayım da kendini alemin akıllısı sananlar bir de “bu taraftan” baksınlar.

İkinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle dünya net şekilde Rusya’nın etkisi altındaki doğu bloku ve Amerika’nın etkisi altındaki batı bloku olarak ikiye ayrıldı, herkes kendi payına düşeni alabildiği kadar aldı, buraya kadarını zaten herkes biliyor.

Rusya savaştan sonra önce Orta Asya’daki Türki devletçiklerine ve Doğu Avrupa ülkelerine girdi, etkisi altına aldı, sonra da Libya, Mısır gibi Kuzey Afrika ve Irak, Suriye gibi Ortadoğu ülkelerine girdi, silah pazarlarını geliştirdi.

Petrol zengini olan Libya, Mısır, Irak, Suriye gibi Müslüman devletler petrolü batıya satıyor, aldıkları parayı da Rus silahına yatırıyorlardı.

Halbuki petrolden elde ettikleri geliri Rus silahı yerine, Amerikan, Fransız, İtalyan, İngiliz, Alman silahına yatırsalardı, Saddam, Kaddafi, Esad gibi liderler bugün hala koltuklarında rahat rahat oturuyor, keyiflerine keyif katıyor olacaklardı, diktatörlüklerine herkes göz yumuyor olacaktı…

Amerika, Fransa, İtalya ve İngiltere gibi silah tüccarlığında da başı çekenler bu gidişata daha fazla göz yumamazdı.

Önce Saddam kimyasal silah üretiyor dediler, NATO güçlerini toplayıp Saddam’ın tepetaklak getirdiler, Irak’ın petrolüne kondular, Irak’ta istedikleri gibi sistem kurdular.

Emperyalist emellerine en büyük engellerden birini teşkil eden Atatürk Türkiyesi’nin Atatürkçü ordusunu da unutmadılar elbette, ne de olsa Amerika, Fransa, İngiltere, İtalya gibi dünya tarihinde önüne geleni ezmeye alışmış, anlı şanlı tarihlere sahip ülkelerin savaş tarihlerinde tek bir kara leke vardı; Türk Kurtuluş Savaşı…

Atatürk’ün önderliğindeki Türk ulusu, ezilmiş, sindirilmiş, yok edilmiş ruhunu toparlamış, kimliğini yeniden kazanmış, ayağa kalkmış, ya özgürlük ya da ölüm diyerek üstüne akbabalar gibi çöküşen emperyalistleri tekme tokat yurdundan kovalamış, kendi topraklarının sınırlarını kendi belirlemişti.

Dünya tarihinde kendi topraklarının sınırlarını belirleme gücüne sahip dört ulustan bir tanesidir, Türk ulusu…

Diğerleri Amerikalılar, Ruslar ve Çinlilerdir.

Yani, Amerika, Rusya, Çin ve Türkiye kendi sınırlarını kendi ulusunun canıyla ödeyerek, kanıyla çizmiştir.

Bu yüzden de, her ne kadar bir NATO üyesi olsa da, emperyalistlere burun sürttüren Türkiye bir bedel ödemeliydi.

İşte o bedeli, PKK’yı kurdurtarak, Atatürk’ün kafasını ezdiği sapık dincilerin, onların yuvaları olan tarikatların, cemaatların Türkiye’nin içinde yeniden hortlamasına  zemin hazırlayarak, son kırk yıldır çatır çatır ödetiyorlar.

Amerika ta 1950lerin başından itibaren Yeşil Kuşak projesini tek bir amaçla ortaya attı; birincisi Rusya’ya karşı sapık dincileri “şehit olursanız cennette hurilerin kucağına gideceksiniz, Allah’ın ve dinin en büyük düşmanı komunist Rusya’dır, Allahsız komunistlerle savaşmak sevaptır, şehitliğin sonunda kucağınızda huriler var…” diye dolduruşa getirmek ve Rusya’ya karşı savaştırmak…

İkincisi de tarihte emperyalistlerin topuna birden ağızlarının payını verme başarısını gösteren tek lider olan Atatürk’ün mirasını ortadan kaldırmak için Türkiye içinde sapık sürüleriyle doldurulmuş tarikatları ve cemaatları yaratmak, Atatürk’ü bunlara dinsiz, deccal olarak göstermek, bu sapıklar ve sapkınlar sürüsünün sayısını çağdaş ve laik insanların sayısının üstüne çıkarmak, böylece Atatürk’ün ilkelerini bu sapıklar ve sapkınlar sürüsü sayesinde ortadan kaldırmak…

Başarılı oldular mı peki???

Eh, bugünkü Türkiye’nin durumuna bakarsak, Afganistan’ın durumuna bakarsak, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın durumuna bakarsak, her yerde istediklerini tam olarak elde edemeseler de, evet başarılı oldular, hem de fazlasıyla başarılı oldular…

Zaten emperyalizmin hedefi imkansızı istemek, ama olabildiğince mümkün olanı elde etmektir.

Tek başarılı olamayan, cennete gittiklerinde kendilerini “bakire hurilerin” beklediğini sanan sapıklar sürüsüdür…

Çünkü, cennetteki huriler bakire değildirler, bakirdirler…Bakire olanın adı olsa olsa Huriye olurdu, tıpkı Nuri-Nuriye, Sadi-Sadiye, Naci-Naciye örneklerinde olduğu gibi…

Ama siz çaktırmayın meseleyi, bırakın emperyalist uşağı sapıklar sürüsü cennetlerine ulaştıktan sonra  hurilerle alem yapmaya devam etsinler, ondan sonra popolarının derdinden yan yatsınlar!!!

Nerden nereye mi geldik!!!

E, bu da şu anda yaşadığımız dünyanın iki somut gerçeğinden bir tanesidir!

Yaaa!!!

Şimdi gelelim günümüzde zurnanın tekrardan zırt dediği yere…

Ukrayna’ya…

Hani dedik ya, aptallığın tarihçesinin envai türden yazılımı vardır, aptallığın tarihçesi bir de şimdi Ukrayna’da yazılıyor.

Amerika’nın ve uşaklarının ayak oyunlarıyla bazı silah pazarlarını kaybeden, ama Suriye’yi kaptırmayan, Türkiye kanadından da kendisine yeni bir cephe açan Rusya, dünyanın en büyük doğal gaz üreticisidir, en büyük doğal gaz ve petrol yataklarına sahiptir, dünya dursa, dünyadaki tüm kaynaklar eriyip bitse bile şu anda kendi kendine yüzlerce yıl boyunca yetecek kadar ekonomik, tarımsal kaynaklara ve enerji kaynaklarına sahiptir.

Kısacası Rusya, gerek ekonomik, gerek tarımsal, gerekse teknolojik bakımdan dünyanın en önde gelen üç ülkesinden biridir ve kimseye bağımlı değildir, kimsenin tehdidine de pabuç bırakacak pozisyonda değildir.

Amma ve lakin, koskoca Avrupa Rusya’nın enerji kaynaklarına bağımlıdır, hem de gırtlağına kadar bağımlıdır, bugün Rusya bir günlüğüne Avrupa’ya sağladığı doğal gazı kesse, Avrupalılar bu soğukta girecek delik arar, tüm sistemleri tıkanır, popoları donar.

Şimdi gelelim Ukrayna meselesine!

Amerika ve uşakları Rusya’nın uluslar arası boyuttaki kollarını her on yılda bir tırpanladılar, 90larda Saddam’I devirdiler, Irak’ın silah ve petrol kaynağını ele geçirdiler; 2000lerin başında kıytırık bir senaryo ile New York’taki ikiz kuleleri vurdular, uçağın ucu binanın bir tarafından girdi, diğer tarafından en ufak bir hasar almadan, peyniri delen çivi gibi binayı delerek çıktı, uçağın gövdesi tam binanın ortasına gelince patladı,  kıçı kırık Taliban yaptı dediler, Afganistan’ı işgal ettiler, Rusya’nın güneyini, Çin’in batısını Amerikan üsleriyle doldurdular…

Çapulcu sürüsünden farksız olan bir güruh ta Amerika’ya kadar gitmişmiş de, dünyanın süper gücünün kalbindeki en şatafaklı binalarını ve Pentagon’u,  uçaklar kaçırtarak vurmuşmuş!!!

Yersen, yedirirler…Yutarsan yuttururlar!!!

Sonracığıma, yarım kalan işinlerini de Arap Baharı denen rezillikler sürecini başlatarak bitirdiler, kulelerin vurulmasından on yıl kadar sonra tetiği çektiler, bütün Kuzey Afrika ve Ortadoğu güme gitti…

Libya ve Mısır’ı ele geçirdiler, yarattıkları ve besledikleri IŞİD gibi çapulcu sürüleriyle Suriye’yi mahvettiler, Türkiye’yi beladan belaya soktular, anasından emdiği sütü burnundan getirdiler, Suriye ve Türkiye’de tam olarak istediklerini alamadılar ama Ortadoğu’da emperyalizmin en büyük tehdidi olan Türk ordusunu da sümüklü imamın yardakçılarıyla işbirliği yaparak kılıktan kılığa soktular, Suriye ise Rusya’nın desteği sayesinde, aldığı onca hasara rağmen, ellerinden kurtuldu sayılır; Türkiye ise hala batakta…

Arap Baharı rezilliğinden tam on yıl sonra, Rusya’ya bir darbe daha vurmaya karar verdiler, çünkü durum böyle devam ederse, Rusya Avrupa üzerindeki baskıyı artıracak, gelecek on yılda ise Amerikan emperyalizmi Rusya-Çin ikilisinin gücü karşısında eriyip bitecekti, Rusya’nın Avrupa üzerindeki gücü giderek daha fazla hissedilir olacaktı.

Önce Türkiye’de Kanal İstanbul projesini gerçekleştirerek Boğazlar üzerindeki Montrö anlaşmasının kısıtlamasını delmek istediler, beceremediler, çünkü Türkiye vizyonsuz, öngörüsüz politikalar sayesinde çakılıp kaldı, tarihinin en büyük ekonomik ve siyasi kriziyle boğuşmakla meşgul…

Baktılar gördüler ki Türkiye’den istedikleri sure içinde bir halt olmaz, gittiler Ukrayna üzerinden Rus ayısının evine çomak sokmaya çalıştılar.

İşte bu noktada, tarih bir kez daha aptalların hikayesini yazmaya başladı!

Şimdi bir kez daha gelelim aptallığın tarihçesinin kimler tarafından nasıl yazıldığına…

Rusya’yı yöneten kim? VLADİMİR PUTİN…Dünyanın en güçlü adamı, dünyanın en yetenekli ve tecrübeli istihbaratçılarından biri, devletin en zorlu birimlerinde çekirdekten yetişme bir lider, şeytana bile külahını tersine giydirecek yeteneğe ve bilgiye sahip biri…

Peki, Ukrayna’yı yöneten kim? VOLODİMİR ZELENSKY…Devlet yönetimiyle uzaktan yakından ilgisi, alakası olmayan bir komedyen, işi gücü komedyenlik, artistlik, yeri geldiğinde halkı güldürmek için soytarılığın daniskası nasıl yapılır göstermek…

İşte bu komedyen beyfendi, önce bol bol artistlik, komedyenlik yaptı, Ukrayna halkı sırf kendilerine sempatik geldiği için devlet yönetiminden zerre zırnık anlamayan bu liyakatsiz şahsiyeti başına seçti, sonra bu şahsiyet kalktı Amerikan emperyalizminin uşaklığına soyundu, devlet yönetmeyi, dünyanın süper güçleriyle aşık atmayı komedi sandı, Amerika’yı ve NATO’yu Rusya’nın dibine yerleştirmeye kalkıştı, Rusya’nın “belanı arama, ararsan belanın daniskasını bulursun” mealindeki uyarılarına kulak tıkadı, ve şimdi bay komedyen ve avansi Rusya tarafından tekme tokat dövülüyor, kendisine gaz veren Amerika ve NATO da Rusya’yı protesto edecekler diye havanda su dövüyor, laf ebeliği yapıyor, sözde Rusya’yı kınıyor…

Kuyruğu fena halde sıkışmış olan Zelensky denen komedyen ve siyasetçi müsveddesi de Rusya’ya karşı savaşmak isteyenlere silah vereceği çağrısını yaparak, halkı eline silah alıp Rusya’ya karşı direnmeye çağıyor!!!

Siyaset soytarılığı bu ya, komedyenden bozma siyasetçi müsveddesi bu herifçioğlu, savaşmanın eline silah almaktan ibaret olduğunu ve sağa sola dan dun ateş etmek olduğunu filan sanıyor ki sıradan sivil halkı kendisinin önünde kalkan olması için yardıma çağırıyor, ama kime karşı!!!…İçinde dünyanın en gelişmiş savaş araçlarıyla en iyi eğitilmiş askerlerini, ellerinde menzilleri 2 kilometreyi rahat bulan gelişmiş silahlar olan onbinlerce iyi eğitimli keskin nişancıyı barındıran dünyanın tartışmasız en güçlü ordusuna karşı…!!!

Sanki çocuklar mahallede savaş oyunu oynuyor da eline silahı alan bu akılsızın safında savaşa katılacak!!!

Herifçioğlu resmen kafayı yemiş, Amerikan emperyalizminin uşaklığına soyunarak halkına yaşattığı felaketi bir tiyatro sahnesi sanıyor, halen kendine gaz verenlerden bir medet bekliyor ve halen halkını katlettirmek için elinden ne gelirse yapıyor!!!

Manzara gerçekten akıl alır gibi değil.

Diğer taraftan, kendine G7 diyen ülkelerin, yani dünyayı yönettiğini sanan ve aslında kısmen de yöneten ülkelerin liderleri Rusya’ya karşı yaptırım uygulamak için bir araya geldiler ama dağ resmen fare doğurdu, Rusya’ya karşı gerek ekonomik, gerekse askeri açıdan bir tek adım dahi atmayı gözleri yemedi, çünkü onların atacağı bir adıma karşı Rusya iki adım birden ve çok daha etkili adımlar atmaya çoktan hazırlıklıydı…

Bereket versin ki Rusya bu saldırıda sivilleri mümkün olduğunca hedef almıyor, Ukraynalı askerleri de mümkün olduğunca korumaya çalışıyor, aksi takdirde şu ana kadar asker ve sivil kayıpların sayısı onbinleri bulurdu.

Rusya’nın hedefi Ukrayna’yı tam olarak ele geçirmek ve istila etmek olsaydı, bunu 48 saatte yapabilecek güce sahiptir; ilk 2 saatte taş taş üstünde bırakmazdı, 48 saatte de her bir zerresini ele geçirmiş olurdu.

Hatırlatayım, Saddam’ın birbuçuk milyonluk ordusunun gücü NATO’ya bağlı 40 bin özel kuvvet askeri tarafından topu topu 4 saat içinde çökertildi ve gerisi tıngır mıngır geldi…Ukrayna’nın Rusya’ya karşı kullanabileceği savunma gücü, olsa olsa bir aslana karşı bir avuçluk bir yavru kedinin gücü kadardır.

Bugün Rusya’nın ordu envanterinde sadece keskin nişancı birliklerinin sayısı 20 bini geçiyor, ki bu güç, eğer ellerinde vuruş gücü yüksek silahlar ve mühimmat da varsa, karada on milyonluk sıradan bir orduyu bile hallaç pammuğu gibi atmaya yetecek bir güçtür, tüfekten atılacak tek bir özellikli mermi bir tankın motorunu berhava eder, olduğu yere çakar, elinde vuruş gücü ve menzili yüksek silah tutan tek bir nişancı bir tabur askeri olduğu yere çakar…Rus ordusunun elindeki keskin nişancı silahları da dünyanın tartışmasız en iyileridir!!!

Kaldı ki, böyle bir gücün karşısında eline silah almış değil bin sivil, bir milyon sivil bile duramaz, toptan katledilir.

Halkını böyle bir güce karşı, sırf kendi yediği haltın, vizyonsuzluğunun, beceriksizliğinin, devleti komedi sahnesi yönetir gibi yönetmesinin bedelini ödesin diye eline silah almaya çağıran bir lider, olsa olsa ya zırcahilin önde gidenidir, ya da halkını katlettirmekle çıkarını eş tutan bir vatan hainidir.  

Bu savaşı bitirecek olan tek şey, bir Salvador Allende olamayacağı her halinden belli olan Zelensky denen komedyenin avanesiyle birlikte tabana kuvvet kaçarak, Amerika’ya veya bir başka NATO ülkesine sıvışmasıdır…

Sonrasında ise, Ukraynalılar akıllarını başlarına toplar, başlarına yönetici olarak bir komedyen ve halkını ateşten ateşe atan bir siyaset soytarısı değil, Rusya ile batı emperyalizmi arasında fincancı katırlarını bile ürkütmeyecek kadar hassas bir siyaset izleyecek, kıvrak bir zekaya sahip, adam gibi bir yönetici seçerler, Rusya da mahallesine döner…

Aksi takdirde, Putin’in potinlerini kıçlarında hissetmeye devam ederler, hem de en sert şekilde…

Bu arada, Putin’in Ukrayna tekmesi, Türkiye dahil, yakın çevresindeki tüm ülkelerin iktidarlarına da net bir mesajdır.

Adam diyor ki, benim aleyhime olacak şekilde Amerikan emperyalizmine uşaklık yapacaklara hiç mi hiç tahammülüm yoktur, ya herkes haddini bilir, ya da döverim!!!

Dayak isteyen sıraya girsin, ben hiç usanmadan ve bıkmadan döverim, hade hodri meydan, diyor!!!

Güç, işte böyle birşeydir.

Kaşınanı uyarırsın, dinlemezse döversin, atacağın dayağın dozajı da senin vicdanına kalmıştır, kimse de hesabını soramaz, sadece dırlandığıyla kalır, tıpkı bugün Avrupa’nın, BM’nin, NATO’nun, kendine G7ler diyen tayfanın yaptığı gibi.

Rusya şu anda tam da bunu yapıyor, dövüyor ama öldüresiye değil, döverken de “yapma” diyenlere gözünüz yiyorsa gelin de kurtarın diyor…

Ukraynalılar ise, kendilerine adam gibi bir lider seçemedikleri için şu anda alt kapağı NATO ve Amerika, üst kapağı ise Rusya olan tost makinesinin presinde kızarıyorlar, öyle ki, tost makinesinin üst kapağında oturan Rusya ne zaman kalkacağına da sadece kendisi karar verecek…

Görünen o ki, Rusya’nın tostu fazla presleyip, fazla kızartıp da yenmeyecek hale getirmeye niyeti yok, tam yenecek kıvama gelince presi bırakacak, sonra da afiyetle yiyecek…

Bu da, Amerikan emperyalizmine güvenip da Rusya’ya burnunun dibinde kafa tutmaya kalkışacaklara kapak olsun.

Diğer Haberler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu