Ediz TuncelKöşe Yazıları

Ediz Tuncel: Bu bir kuşatma harekatıdır

Bu bir kuşatma harekatıdır

Rusya Ukrayna’ya girişmeden hemen önce ABD Ege adalarına külliyetli miktarda askeri yığınak yapmıştı.

Belli ki bölgede çıkacak bir hır-gürden haberdardı ve ortaya çıkacak bir kaosta fırsattan istifade eden ve adaları silahlandırıp, sürekli Türkiye’yi kışkırtan Yunanistan’ın şımarıklığına karşı Türkiye’nin bir misilleme yapmasını istemiyordu.

ABD iktidarında Rum-Yunan-Ermeni lobisinin desteklediği Demokratlar var, ABD ile aynı deliğe çişini yapan İngiltere kraliyet koltuğuna oturan yeni kral ise babadan Yunanlı…

İngiltere Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üç garantöründen biri, Amerika ise garantörlük konusunun fikir babası…

Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken Makarios Rusya ile flörtleştiği için Kıbrıs’ı NATO gücü kapsamında Rusya’ya karşı kafakola almak için garantörlük icat edilmiş, ancak sonradan 74’de Türkiye’nin tek taraflı müdahalesiyle hem Yunanistan’ın Kıbrıs’ta darbe işi engellenmiş, hem de Yunanistan’ın askeri iktidarı koltuğundan olmuştu, dahası, Yunanistan NATO’dan da çıkmış ve cascavlak ortada kalakalmıştı.

Türkiye o sırada hızını alamasa ve Kıbrıs harekatından sonra bir de Ege adalarına çıksaydı, rahatlıkla adaları ele geçirir ve coğrafi açıdan doğal olarak Türkiye’ye bağlı 12 adaları kendisine bağlardı.

Ama bunu yapmadı, Yunanistan’ın şımarıklığından bıkan Avrupa Birliği (o dönemde Avrupa Ekonomik Topluluğu) Türkiye’ye kapıları sonuna kadar açtı, Ecevit “Yunanistan ortak ben de pazar olmam” diyerek reddetti, devlet adamlığı kalitesi yönünden dünya şampiyonluğuna koşan aynı Ecevit döneminde cemaat ve tarikatların Türkiye içinde yeşermesi başladı, ayrıca PKK’nın da ilk filizleri atıldı, sağ-sol kavgası ayyuka çıktı,  birkaç sene sonra da 12 Eylül darbesi oldu, darbeden hemen sonra da Kenan Evren’in süper zekası sayesinde uluslar arası platformda tek başına kalmış ve kıvıl kıvıl kıvranan Yunanistan Amerika’nın bastırmasıyla, hiçbir taviz vermeden, tekrardan NATO’ya alındı ve yerle bir olmaktan son anda kurtuldu, böylece tekrardan Amerikan senatosunun ve İngiliz kraliyetinin koruması altına girmiş oldu.

Fırsat bu fırsat diyerek, o dönemlerde tüyü bitmeye başlayan PKK’ya kol kanat gerdi, PKK militanlarını eğitti, aynısını Kıbrıs Rum kesimi, Suriye ve Ürdün de yaptı, Filistin Kurtuluş Örgütü militanlarıyla birlikte PKK militanları da bu ülkelerde eğitildi, Türkiye’nin içine salındılar.

Gel zaman git zaman, Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi doğrultusunda doğu Akdeniz coğrafyasında bol bol zırcahil, fanatik, kinder, kana susamış katiller sürüsünden oluşan cemaatler, tarikatlar ve IŞİD, El Kaide gibi terör örgütleri üretildi, organize edildi, finanse edildi, silahlandırıldı ve Amerika’nın hedefindeki ülkelere sokuldular.

Bunların en azgını IŞİD idi ve sözde IŞİD ile mücadele kapsamında PKK uzantıları Rusya destekli Suriye’ye sokuldu, Kuzey Irak ile İskenderun körfezi arasında, Suriye’nin güneyinde kurulması planlanan ve tamamen Amerikan uydusu olacak bir Kürt devletçiği için ilk adımlar atıldı.

Bu arada, oynanan büyük oyunun farkında olmayan AKP iktidarı, içten içe Amerikan tohumu fetoşlar cemaatı tarafından ele geçiriliyordu, oyunu anladıklarında ise, her ne kadar 2016 darbesi başarısız olmuşsa da, çok geç kalmışlardı.

2016’ya gelindiğinde, siyaseten de iki ana ve birbirine düşman kutba ayrılmış olan Türkiye maddi ve manevi olarak tükenme noktasına doğru hızla gidiyordu.

Arkasından da dünyanın tanıştığı ve ilk kontrollü biyolojik savaş olan pandemi geldi, dünya kapandı, herkes can derdine düştü, tamamen hazırlıksız yakalanan AKP iktidarı ne yapacağını iyice şaşırdı, sözde büyük devlet imajı için tonlarca yüz maskesini uçaklara doldurup Amerika’ya bile gönderdi, maskeler döndü geldi PKK’lılar tarafından kullanıldı, saçma sapan uygulamalarla maddi açıdan hazırda ne varsa yedi bitirdi, sonra da dışardan sıcak para aramaya başladı.

Bu arada, kısmen Türkiye’ye yakın olan Yahudi lobisinin desteklediği Cumhuriyetçiler ve Trump iktidardan gitti, gidiş o gidiş, anında Amerikan iktidarının ibresi Türkiye’nin aleyhine dönmeye başladı.

Yine bu arada, yüzünü ne batıya, ne doğuya, ne de güneye dönemeyen, ABD’ye ve AB’ye inat olsun diye Rusya ile flörtleşmeye kalkışan ama onu da tam olarak beceremeyen AKP iktidarı resmen iki arada bir derede kalakaldı.

Bütün bunlar yetmemiş gibi, Türkiyemilyonlarca Suriyeli, Afgan ve arap mültecinin istilasına da uğradı, dünyanın en büyük açık hava mülteci kampına dönüştü.

Bu milyonlarca mültecinin arasında çok muhtemeldir ki, Ortadoğu’da fink atan Amerika ve müttefiklerinin PKK, IŞİD, El Kaide gibi terör örgütlerinin benzerlerini oluşturacak ve yeri geldiğinde, eğer Türkiye’deki iktidar Amerika ve diğer emperyalistlerin lafını dinlemezse, AKP iktidarına karşı yeri ve fırsatı geldiğinde kullanılacak, her türlü terör ve anarşi eylemini yapabilecek elemanlar da Türkiye’ye sızmış oldu.

Son olarak da, Türkiye bütün bu tehditlerle karşı karşıya dururken ve 2023’de yapılacak seçimler için daha şimdiden AKP-MHP ve CHP’nin başını çektiği 6’lı masa birbirini yemeye başlamışken, Amerikan senatosu aldığı bir kararla, zaten dünyanın en çok silahlanmış ada parçası durumunda olan ve Fransa, İngiltere, İsrail ve Mısır ile askeri açıdan nerdeyse göbek bağı derecesinde ilişkiler geliştiren Kıbrıs Rum kesimine uyguladıkları ambargoyu kaldırdı ve her türlü silah satımının yolunu açtı.

Kısa süre içinde, çeşitli tip ve çapta Amerikan silahları gerek parasıyla, gerekse bedavadan güney Kıbrıs’a doluşmaya başlayacaktır.

Böylece Türkiye’yi kuşatma harekatı, tamamlanmış olacak.

Türkiye’nin doğusundaki İran, her ne kadar ABD ile düşman görünse de, kazın ayağı hiç de öyle değildir, ABD ve İran’ın çıkarları örtüştüğünde, her ikisinin de gayet güzel ortaklıklar yapabildiği tarihte örnekleriyle mevcuttur, hatta ve hatta, Şah sonrasındaki molla düzeninde Irak ile savaşa tutuşan İran en büyük silah ve füze desteğini Amerika’dan almıştır, üstelik de Amerika’nın sözde İran’a silah ambargosu uyguladığı bir zamanda…

Şah döneminden sonra İran’daki molla rejimi Türkiye ile hiçbir zaman gerçekten dostane ilişkiler içine girmemiştir.

Onun yanındaki Irak hepten Amerikan kontrolünde olduğu için Türkiye’ye karşı ABD ne derse onu yapacak pozisyondadır.

Onun yanındaki Suriye’deki durum da malum, tam bir kaos ve Suriye rejimi de Türkiye ile dostane bir durumda değil.

Ekonomik ve siyasi yönden en zor dönemlerinden birinde olan Türkiye tam anlamıyla bir kuşatma harekatıyla karşı karşıya kalmış durumda ve kendisini çevreleyen düşmanlara karşı yapabileceği çok da birşey yok, çünkü düşmanların herbiri yanına bir başka süper gücü almış durumda.

İran yeri geldiğinde Amerika, yeri geldiğinde Rusya ile flörtleşiyor; Suriye Rusya korumasında; Yunanistan ABD ve AB korumasında, Kıbrıs’ın güneyi Fransa, İngiltere, ABD ve İsrail korumasında, Türkiye ise tek başına kalmış durumda, gerçek anlamda bir tek müttefiki ve destekçisi kalmamış durumda.

Bütün bu kuşatma yetmiyormuş gibi, Türkiye’deki siyasi ortam tam anlamıyla iki düşman kampa bölünmüş ve birbirinin gırtlağına sarılmış durumda, ne pahasına olursa olsun, biri ötekine üstün gelmek için olabilecek en çirkin siyaset yöntemleri izleniyor.

Ne iktidar, ne de muhalefet hiçbir konuda sağlıklı düşünemiyor, ne iç politikada ne de dış politikada sağlıklı tepki ortaya koyamıyor.

Örneğin ana muhalefet partisi olan CHP ve ortağı konumunda olan İyi Parti Yunanistan’ın kışkırtıcı faaliyetlerine karşı tek kelime etmiyorlar, bütün enerjilerini AKP ve Erdoğan’ı iktidardan indirmeye odaklamış durumdalar.

AKP’nin kendi kendini batağa sürükleyen hataları olmasa, ne haksızlıktan kendine hak payı çıkaran CHP’nin ne de İyi Parti’nin iktidar yüzü görme hayali kuracağı yoktu, ama şimdi gelinen durumda öyle bir fırsat doğmuş oldu, hatta ve hatta, liderliğine geldiği günden beri partisini bir milim ileri taşıyamayan CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu kendisini daha şimdiden Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanı olarak görmeye başladı, her lafında “ben şöyle yapacağım, ben böyle yapacağım” diye nakaratlar uydurmaya başladı.

Böyle bir ortam için söylenecek söz, körün (emperyalizmin ağababalarının) istediği bir göz, Allah verdi dört gözdür.

Türkiye iç barışa ve dayanışmaya en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde tam anlamıyla dört bir tarafından kuşatılmış durumdadır ve ne iktidardaki AKP, ne de karşısındaki muhalefet bu durumun tam anlamıyla farkındadır.

İktidardaki AKP tehlikenin boyutlarının tam olarak farkında olsa, muhalefetle kavgayı bırakır, uzlaşmanın yollarını arardı, aynı şekilde, muhalefet de iktidara uzlaşma yolları gösterebilirdi, ama gözleri o kadar dönmüş ki, ne bir taraf, ne de öteki taraf geri adım atmaya niyetli değil, aksine birbirinin gırtlağını sıkabildiği kadar sıkmaya niyetliler.

Görünen o ki, birbirlerine karşı olan düşmanlığı daha da ileri götürmekten çekinmeyecekler ve gelecek yılki seçimler tam bir hesaplaşmaya, belki de bir kaosa dönüşecek.

Emperyalistlerin gelecek yılki seçimlerde Türkiye’yi dört bir taraftan kuşatanların kimin tarafında olacağı daha şimdiden açık ve nettir, emperyalistlerin AKP ve Erdoğan iktidarı yerine, bölgedeki emperyalist politikalarına daha yumuşak tepkiler verecek, enerjisini daha çok AKP’den hesap sormaya ve Türkiye’nin kaybolan iç barışını kurmaya harcayacak, ama ülke çevresindeki emperyalist entrikalara da fazla takoz koymayacak, bölgedeki emperyalizm hedeflerini biraz rahatlatacak bir iktidara ihtiyaçları var.

Bu yüzden de, bölgede emperyalizmin iyiliği için gelecek yılki seçimlerde AKP iktidarının son bulması gerekmektedir.

Eğer AKP iktidarı bu durumu okuyabiliyorsa, Türkiye’yi bölüp parçalamak, istikrarsızlaştırmak isteyen düşmanların da işini daha fazla kolaylaştırmamalı, şimdiden muhalefet ile işbirliğine girişmenin yollarını aramalı, muhalefete sopa göstereceğine zeytin dalı uzatmalı,  hamasetten uzak durmalı, kaybolan iç barışı geri getirmenin ve siyasetteki düşmanlığı ortadan kaldırmanın yollarına bakmalıdır.

Aksi takdirde, eğer Türkiye önümüzdeki kısa dönemde önce kendi içinde barışı sağlayamazsa ve odaklar kendi aralarında bir hesaplaşmaya girişirse, ülke iyice zayıflayacak, emperyalizmin ve Rum-Yunan tarafının ekmeklerine de yağ sürülmüş olacak ve muhtemelen tepeden tırnağa silahlanmış olan Rum tarafı adanın kuzeyine bir harekat başlatma riskini de göze alabilecektir.

Tekrar belirtmekte fayda var,  her günün ve hatta her saatin bile yeni gelişmelere gebe olduğu günümüz şartlarında, Türkiye bir kuşatma harekatı altındadır ve Büyük Ortadoğu Projesi’nin fermuarı Türkiye tarafından açık kalmıştır, böyle giderse kapatılacak ve Türkiye de bugünkü durumundan çok daha istikrarsız bir hale düşecektir.

Bunun için 2000’li yılların başında yaptıkları ve Ecevit ve ortaklarını yerle bir eden, AKP’yi iktidara taşıyan taktiği uygulamaları yeterlidir, yeterli her türlü zemin ve şart oluşmuştur.

Bize, yani, sağcısıyla solcusuyla her türlü şımarıklığı, bencilliği, ikiyüzlülüğü ve yolsuzluğu yaşam felsefesi haline getirmiş Kıbrıslı Türklere gelince, şunu iyice anlamamız lazım; her türlü hatasına rağmen eğer Türkiye’nin başına kaldıramayacağı bir halt gelecek olursa, sanmayın ki bu topraklarda hayalini kurduğumuz kalıcı barış gerçekleşecek, aksine, 74’ün rövanşını almak için  Rum topları kafamıza yağmur gibi yağacak, tanklarının namluları da müsait yerimize girmek için sindikleri deliklerden çıkacaktır…

Emperyalizmin, özellikle de batı emperyalizminin hedefleri bölgede nihai olduğu ve bizi de liyakatsiz, vizyonsuz, öngörüsüz siyasilerin ve herbiri bir siyasi çete görüntüsü veren, partizanlıktan beslenen, kendi çıkarlarını ülke ve toplum çıkarları üzerinde tutan, bu halleriyle de düşmanın ekmeğine katmerli yağ süren siyasi partiler yönettiği sürece, bizim hayır yüzü görmemiz pek mümkün değildir.

Ya aklımızı başımıza toplarız, ya da kuşatma harekatı bizi iyice sıkıştırır, nefessiz bırakır, istediği kılığa sokar, bunun için de fazla zaman kalmadı, durum da pek parlak değil.

Diğer Haberler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu