Ediz TuncelKöşe Yazıları

Ediz Tuncel: Seçim ve demokrasi maskaralıkları

Kendimizi bildik bileli “demokrasi” lafazanlığı adı altında düpedüz enayi yerine konuyoruz.

Bu lafazanlıkla hem geçmişimiz çalındı, hem bugünümüz çalındı, hem de hem bizim hem de çocuklarımızın geleceği çalınıyor.

Çok değil, on gün sonra bizim “kıytırıktan demokrat” memlekette erken genel seçim var.

Çok mu lüzumluydu!!!

Değil, zerre zırnık kadar lüzumu yoktu!!!

Bu memlekette halen şu an sürdürülebilir bir koalisyonu kuracak çoğunluğu sağlayacak üç tane parti var, UBP, CTP ve HP.

Kilit parti UBP olmak üzere, UBP-CTP, UBP-HP koalisyonu kurulabilirdi ve sonucu değişmeyecek bir seçim için boşuna maddi ve manevi kayıplar yaşanmazdı.

Seçimin sonucunda yine aynı sonuç çıkacak, en azından birinci parti UBP, ikinci parti CTP ve üçüncü parti ise ya DP olacak ya da HP, sonuç değişmeyecek, yine bir koalisyona gidilecek, yine ya UBP-CTP, ya da UBP-DP veya UBP-HP koalisyonu olacak, en kötü ihtimalle UBP-DP-HP koalisyonu olacak, CTP de dışarda kalacak.

Belki bazı yüzler Meclis dışında kalacak ama şurası kesin ki, mahalle bakkalını yönetecek kapasiteye bile sahip olmayan siyasetin kaşarlanmış dinazorları bir şekilde tuttukları köşe başlarını yine tutmaya devam edecekler, bugüne kadar kurdukları sistem de aynı tas aynı hamam şeklinde aynen devam edecek.

Amma ve lakin, her şeytanın gizli olduğu bir ayrıntı da vardır.

Bu ülkedeki koalisyonlar çöplüğünün, istikrarsız hükümetler çöplüğünün, siyasetteki yozlaşmanın bana sorarsanız tek sorumlusu vardır, o da CTP’dir.

Örneğin UBP, DP ve hatta YDP seçimde en az 5 vekil çıkaramayan bir partinin Meclis’e girememesine sıcak bakıyor, ama CTP ve kendisine her seferinde kazık atan küçük ortağı TDP ise “azınlığın haklarını da koruyalım” diyerek buna karşı çıkıyor.

Sonuçta seçim oluyor, her seferinde de 2-3 vekil çıkaran küçük partiler “kilit parti” rolüne bürünerek büyük partileri esir alıyor, dahası, on bin tane seçmeni olan bir parti yüz bin tane seçmeni olan bir başka partiyi esir alıyor, onbin seçmen yüzbin seçmenin iradesine takoz koyuyor, “azınlığın haklarını da koruyalım” diyenler, çoğunluğun haklarını esir alıyor, iki tane kendini alemin akıllısı sanan vekilin şantajlarından, “şu istediğim olmazsa, bu istediğim olmazsa” diyerek Meclis’in toplanmasına, hükümetlerin çalışmasına takoz koyan “bulunmaz hint kumaşlarının” kaprislerinden tüm devlet sistemi tıkanıyor, memleketin burnu b…ktan kalkmıyor!!!

Böyle iki paralık demokrasiyi yer misiniz, yemez misiniz!!!!

Neymiş, Meclis’te azınlık hakları da korunmalıymış!!!

O azınlıklar gidip de kendi kafalarına göre sağ ya da sol olan büyük partilerin altına girseler ve memlekette istikrarlı hükümetler kurulsa, tek derdi kendine menfaat sağlamak olan üç tane bencil, menfaatçi siyasetçi müsveddesi bütün devlet sistemini kilitlemese olmuyor mu!!!!

E, olmuyor canım, olmuyor, bunun adı demokrasiymiş, azınlık hakları da Meclis’te korunmalıymış!!!!

Sistemi sömüren, kendini alemin akıllısı sanan üç tane yarım akıllının açıkgözlüğü bütün memleketi ve çoğunluğun haklarını kilitliyor, 74den beridir bir tane bile istikrarlı hükümet kurulamıyor, bir senede üç tane hükümet kurulduğu bile oluyor,  bütün memleket perişan ediliyor, partizanlık memleketin anasını ağlatıyor, ama neymiş efendim!!!!

Azınlığın hakları da korunmalıymış, demokrasi böyle birşeymiş!!!!

Azınlık çoğunluğun haklarına hükmedince, bunun adı demokrasi oluyormuş!!!!

Sevsinler sizin demokrasinizi….

Özetle tekrar söyleyelim; bu seçimin sonucunda, özellikle de pandemi döneminde saçma sapan kaprisleriyle hükümete girmeyen CTP yine hükümet dışında kalacak, tek sebebi de saçma sapan takıntıları olacak!!!

CTP’nin UBP ile koalisyona girmeme konusundaki bir diğer saplantısı, UBP’nin federasyon tezine karşı olmasıdır.

Aslında UBP federasyon tezine filan karşı değil, sadece Rum tarafının Kıbrıs Türk tarafını eşit bir ortak olarak görmeme inadını gördüğü için rotasını değiştirdi, hepsi bu kadar.

Yoksa, Annan Planı’na UBPlilerin üçte ikisi destek vermişti.

CTP şu detayı inatla unutuyor, veya görmemezlikten geliyor; Kuzey Kıbrıs’taki siyasi partilerin birinci görevi federasyon olması için Rumların keyfini beklemek değildir, bütün partilerin birincil görevi bu toplumun ve ülkenin ihtiyaçlarına çözüm üretmektir ve bunun için de hükümette olmaktır!!!

Halkın önceliği sağlıkta, eğitimde, ulaşımda, refahta haklarını alabilmektir, insanca yaşayabilmektir, gerisi teferruattır.

Öyle yan çizerek, elini taşın altına koymayarak, uyduruktan, kıytırıktan bahanelerle günah keçileri yaratarak, başkasının hatalarının senin hanene avanta payı olarak yazılmasını bekleyerek, başkasının hatalarını ön plana çıkararak seçimden seçime kendine destek istemekle olmuyor bu işler.

Rum tarafının fanatik Türk düşmanlığıyla tanınan, Kıbrıslı Türkleri azınlık olarak gören ve siyasi ve toplumsal eşitlik konusunda asla taviz vermeyen, iki toplum arasında barışı ve uzlaşıyı savunan KTÖS Genel Sekreteri Şener Elcil’i bile çileden çıkaran Rum Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis istifa etti ve 2023’deki başkanlık seçimlerinde aday olacağını açıkladı.

Bu saatten sonra CTP de federasyon isteyenler de bol bol olmayacak duaya amin deyip, kına yakabilirler.  

Talat ve timsah gözyaşları döken Hristofyas döneminde bu iş olmadıysa, mevcut şartlar da göz önüne alındığında, önümüzdeki yıllarda iki toplum arasında Kıbrıs’ta kalıcı bir barış anlaşması ve yeni bir devlet yapısı oluşturulması pek olası değildir, o yüzden ne CTP, ne de diğer dernek kılığındaki marjinal federasyoncular kendilerini kandırmasınlar.

Hristofyas Kıbrıslı Türklere hakaretamiz bir tavırla yaklaşan faşist Rumlara ve kilise önderlerine “çağdışı kalmış primatlar” dedi ama Rum-Yunan tezinden de bir milim geri adım atmadı.

Neydi o tez!!!

“Devlet aldık, devlet bizde, devletin gücünün yarısını Türklerle paylaşmayız” tezidir.

En iyi ihtimalle Rum tarafının “He!” diyeceği tek çözüm, TSK’nın tamamen Kıbrıs’tan ayrılması, tüm Rum mallarının geri iade edilmesi veya tazmin edilmesi, devlet kontrolünde Türklerin hiç söz sahibi olmaması ve sadece Rum hükümeti altında sıradan Rum vatandaşları gibi yaşayıp gitmeyi kabul etmesidir.

Zaten bunu da hem sağcı Rum partiler, hem de solcu geçinen Rum partilerinin liderlikleri defaaten dile getirmiştir, bir seferinde de AKEL temsilcisi tarafından benim bizzat önümde olmak üzere, Ledra Palas’taki uluslar arası bir toplantıda!!!

Ben kendisine “Kıbrıs’ı babanın çiftliği mi sandın” diyerek tepki göstermiş, lafımı bitirir bitirmez de eski merhum Rum Başkan Glafkos Clerides’in kızı Cathy Clerides bile benim arkamdan kendisine sert tepki göstermiş ve “ister kabul edin, ister etmeyin, Kıbrıs’ta siyaseten eşit olan iki toplum var ve bu gerçek siz reddediyorsunuz diye değişmeyecektir” demişti, bunun üzerine AKEL temsilcisi Rumca Cathy Clerides’e birşeyler söyleyerek toplantıyı terk etmişti.

Özetleyecek olursa, Clerides anlaşmaya hazırdı ama Denktaş yan çizdi, Talat ve Hristofyas döneminde ise Hristofyas yan çizdi, Eroğlu döneminde Eroğlu topu Anastasiadis’in kucağına attı ama Anastasiadis yan çizdi, Akıncı döneminde ise Akıncı Anastasiadis’in resmen maskarası oldu, bugüne kadar federasyona ulaşılmadıysa, sorumluluğun büyüğü dünyanın en güçlü emperyalist devletlerini eksiksiz arkasına alan Rum tarafındadır ve 60 sene sonra hala aynı çıkmazı tartışmak nafile çabadır.

Diğer taraftan, memleketin demokrasi kavramı altına sığdırılmış ikinci büyük sorunu da liderlik sultasıdır, ki Kıbrıs sorunundan önce esasen bu sorun çözülmelidir.

Liderlik sultası hem Türkiye’yi hem de KKTC’yi maddi ve manevi yönden kilitlemiş, Atatürk’ün miras bıraktığı toplumsal barışı da yerle bir etmiştir.

Türkiye’deki siyasi parti yapısında, ta kendini milli şef ilan eden ve ayakta duramayacak hale geldiğinde bile koltuğu bırakmamak için inadına direnen İnönü döneminden beri parti başkanı kendisini tekrar başkan olarak seçecek olan delegeleri seçer, delegeler de gider yeniden o parti başkanını seçer.

O parti başkanı da seçimde aday olacakları belirler, şöyle ki, başkan sadece kendine çalışacak ve biat edecek adayları aday gösterir, çünkü parti başkanları mevcut siyasi yapıda partiyi ve memleketi babasının tapulu çiftliği sanmaktadır, seçmen de tercih hakkı olmadığı için kuzu kuzu gider parti başkanının seçilmesini istediği  adaya oy verir.

Kısacası, siyasi yapı bizim siyaset dünyamızda herşeyi tersinden okumaktadır.

Normal dünyada, normal demokrasilerde partilerin başkanları olur, bizde ise başkanların partileri vardır, bakmayın attıkları hamaset dolu demokrasi nutuklarına…

Parti başkanına karşı gelenin de kellesi anında gider, ötekiler de korkudan siner, böylece demokrasi gayet güzel işler!

Bunun adı demokrasidir, DE-MOK-RA-Sİ!

Demokrasiymiş!!!

Öyle diyorlar, en azından!

Aynı rezalet KKTC’de de geçerlidir, parti başkanlarını sözde parti üyeleri veya delegeler seçer ama partizanlık ve siyasi ortam o kadar kokuşmuştur ki parti başkan adayları seçime girdiklerinde kazanacaklarından nerdeyse emindirler ve nerdeyse her seferinde de beklentileri gerçekleşir.

Hatta ve hatta, çoğu zaman parti içinden kimse mevcut parti başkanına karşı çıkmaz, çıkarsa kısa süre içinde defteri dürülür.

Karşı çıkacak olan da önce başkanın ayağının kaymasını bekler, sonra şansını dener.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri de parti başkanlığında gözü olanlar için bir kurtuluştur.

Bir parti başkanını Cumhurbaşkanı seçtirmek, o parti için genelde kurtuluş olarak görülür!!!

Normal şartlarda parti başkanlığına aday olmak isteyen ama korkanlar, “belki Cumhurbaşkanı seçilir da elinden kurtuluruz” der, veya “ inşallah seçimden tam bir hezimetle çıkar da bir daha partilinin yüzüne bakamaz, köşesine çekilir” der.

Vatandaş da alemin akıllısıdır zaten, baba A partisinin, oğul B partisinin, ana C partisinin, kız D partisinin, damat E partisinin, gelin de F partisinin kuyruğuna takılır, böylece her dönem sülalecek iktidarda olunur!!!

Bütün bu kepazeliklere ve bizzat kendisi de bu kepazeliklerin piyonu olmasına rağmen vatandaş halinden hiç memnun değildir ve her seferinde aynı vatandaş hiç gocunmadan aynı soruyu sorar; Nolacak bizim halimiz!!!

Cevap da çok basittir, bir daha vereyim; Sen kendini vatandaş olarak alemin akıllısı, gerisini de alemin ahmağı sandıkça, elinin körü olacak, hakettiğin gibi yönetilmeye devam edeceksin!!!

Hepsi bu kadar…

Diğer Haberler

Başa dön tuşu