Ediz TuncelKöşe Yazıları

Ediz Tuncel yazdı: “Siyasetin günahkarları” ve uyuşturucu kartelleri

Memleket seçim furyası başladı başlayalı hükümetsiz ve başı kesik tavuk misali ter ter tepiniyor.

CTP inatla UBP ile hükümet kurmam diyor, taş üstünde taş bırakmadınız, elimizi altına koyacak taş bırakmadınız diyor.

UBP ise kendine “parmağında oynatacağı” bir veya birkaç ortak bulma derdinde.

Olası küçük ortaklar ise ne koparırsak derdinde.

Gidişat ne olursa olsun, işin gerçeği şudur; bugün siyaset sahnesinde yer alan siyasi partilerin tümü de günahkardır, tümünün de irili ufaklı günahları vardır ve hiçbirinin ötekini eleştirecek yüzü yoktur.

Hafızamız tümünün de günahlarını hatırlamaya yetecek kapasitededir.

Bugün piyasada olan siyasi partilerin tümünün de bu ülkeye faydalarından çok ciddi zararları dokunmuştur.

Laf ebeliği ve hamaset yapmakta şampiyonluğu kimselere kaptırmama gayretlerine bakılmaksızın, tümü de bu ülkeyi ve toplumu mahveden partizanlığın, rant çarklarının, ganimet furyasının heybetli temsilcileridir.

Ne yazık ki, vatandaş da bunlara çanak tutmuştur ve vatandaş da bu kokuşmuş düzenin tartışmasız şekilde parçası ve temsilcisidir.

Bu yüzden, 46 senede kurulan 42 hükümetin 43.sü kurulurken “taş üstünde taş bırakmadınız, ben bu oyunu oynamam” demek, UBP’nin son zamanlarda ciddi hataları olsa bile, CTP’nin çok da hakkı değildir.

Böyle bir iddia ve mesaj tersden de okunabilir; “ben bu oyunu oynamam, çünkü aslında bu oyunu nasıl oynayacağımı bilmiyorum, neyi nasıl düzelteceğimi bilmiyorum, bugüne kadar yeterince battım, bu saatten sonra daha fazla batmak istemiyorum, batarsa UBP ve elini taşın altına koyacak olan diğer partiler batsın, onların batışı gelecek seçimde benim çıkışım olacaktır, onların hataları benim başarım olacaktır…”

Bu saçmalığı daha önce de gördük, karşı tarafın hatalarının kendi hanesine kar payı olarak yazılması beklentisi geçmişte işe yaradı, ama artık yaramaz.

Ha, şunu diyebilirsiniz, “geçmişteki hataları bir tarafa bırakalım, şimdi önümüze bakalım, bu saatten sonra yeni bir sayfa açalım, yapılan ve yapılacak hataların hesabını çatır çatır da soralım” derseniz ve kolları sıvarsanız bu memleketi bugüne kadar maruz kaldığı rezil kaderinden kurtarabilirsiniz…

İşe öncelikle dokunulmazlığı kaldırılan vekilleri yargı önüne çıkartmakla başlarsınız!!!

Gerekirse, ve somut kanıt varsa, başkalarını da adalet önüne çıkarırsınız ve hesap sorarsınız ki bu vakitten sonra herkes aklını başına toplasın, kendilerine halk tarafından verilen yetkiyi kötüye kullanmalarının bir bedeli olacağını bilsin…

Bugüne kadar siyasetin günahkarları onca rezalete karışmalarına rağmen, uzak geçmişteki bir tek istisnayı saymazsak, adaletin önünde hiçbir şekilde hesap vermemişlerdir.

Bu vakitten sonra kimse “ideoloji” palavrasını yutmaz, bugüne kadar kurulan ve bozulan 42 hükümet göstermiştir ki bu memleketin ve halkın gerek sağcı, gerekse solcu siyasi ideolojisi ganimetin, siyasi rantın, koltuk sevdasının, partizanlığın üzerine kurulmuştur ve bu tarz “ideolojiler” sadece tarikatlarda ve cemaatlarda bulunur, demokratik ve hukuki temellerde yapılanmış siyasi oluşumlarda değil.

Bu ülkeyi ve toplumu mahveden, kokuşturan da Türkiye ya da Rum tarafı filan değil, Kıbrıs Türkünün kendi aymazlığıdır, başka da günah keçisi aramaya gerek yoktur.

Kıbrıs Türkü elini taşın altına koyacaksa, işte bu noktada koymalıdır, öncelikle kendi günahlarının hesabını vermelidir.

Siyasetin günahkarlarının tümü bugüne kadar ülkeyi ve toplumu adam etmeye, partizanlığı, hamaseti, rant çarklarını yok etmeye, gerçek demokrasi ve insan hakları için uğraşacaklarına, tonlarca laf ebeliği ve hamaset yapmışlar ve ülkeye zerre zırnık maddi ve manevi katkı koymamışlar, tüm desteği Türkiye’den beklemişler, Türkiye’den gelen maddi destekleri de sahiplenip, sanki kendi başarılarıymış gibi halka üleştirmişlerdir.

Bu ülkenin siyaset günahkarlarının sağcısıyla solcusuyla becerebildiği bu kadardır, öyle ki, kendi içlerinde bile öylesine çeteleşmişlerdir ki, sözde ideolojilerine inanan değerli ve verimli insanlara da hiçbir şekilde geçit vermemişler, her siyasi oluşum sadece kendi içinde belirli bir zümrenin rant sevdasının esiri olmuştur.

Bu yüzden artık bu rezil düzende siyasi ideoloji palavralarına karnımız fazlasıyla toktur, hiçbir siyasi oluşumun da ötekine akıl verecek, naz yapacak lüksü yoktur.

Daha önce defalarca yazdım, tekrar tekrar yazmaya da devam edeceğim, bu ülkenin bugün geldiği durumdan hem UBP hem de CTP aynı oranda olmasa da, birbirine yakın oranda sorumludurlar ve bu ülkeyi toparlamak da yine onlara düşer.

Bu yüzden UBP eğreti ve yamalarla dolu bir hükümet kurma derdini bir tarafa bırakmalı, CTP ile sağduyu temelinde uzun soluklu bir hükümet kurmalı, erken seçimi bir tarafa bırakmalı, ülkenin kangren olmuş sorunları masaya yatırılmalı, kısa, orta ve uzun vadeli planlarla bu sorunlara çözümler aranmalıdır.

Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok, bu ülkedeki sorunların tümünün de sebepleri ve çözümleri bellidir, yeter ki niyet ve irade olsun.

………………………….

Trafiğiyle, siyasi yapısıyla, sosyal ortamıyla, devlet yapısıyla ve sair yapılarıyla tam bir açık hava tımarhanesi izlenimi veren bizim memleketçiğin özellikle son aylarda her köşesinden uyuşturucu fışkırmaktadır.

Öyle ki, polisin yaptığı operasyonlarda 48 saat içinde Lefke, Girne, Mağusa ve Lekoşa’da ele geçirilen uyuşturucu miktarı bütün memleketin kafa bulmasına yeter de artardı bile…

Felaketin boyutları öyle böyle değil, polisin son aylarda ele geçirdiği miktarlar, ki bunların arasında esrar, eroin ve kokain türü uyuşturucular başı çekiyor,  bu ufak ülke ve toplum için çok büyük miktarlar.

Bu büyük miktarlar, tüm dünya genelinde bir pandemi dönemi yaşanmasına ve ekonomik olarak insanlığın dibe vurmaya çok yaklaşmasına rağmen,  açık ve seçik şekilde bu ülkedeki ve toplum içinde uyuşturucuya olan talebin de boyutlarını gözler önüne sergiliyor.

Işin diğer boyutunda sorgulanması gereken nokta şu; uyuşturucular bu ülkeye nasıl olur da bu boyutlarda ülkeye girebiliyor, üstelik de bu pandemi döneminde!!!

Kimi deniz yoluyla, kimi hava yoluyla, kimi Rum tarafından sınır kapıları yoluyla, kimi bilemediğimiz ama tahmin ettiğimiz yollarla ülkeye giriyor.

Yukarda vurguladım, bir daha vurgulayım, üstelik de dünyanın kapandığı bir pandemi döneminde yine yolunu buluyor ve giriyor!!!

Buraya girmek için öncelikle kendi “kaynak” ülkesinden çıkıyor, sonra Türkiye üzerinden KKTC’ye geliyor ve bir şekilde ülkeye giriyor ve ya gümrükte, ya da içeri girdikten sonra polis tarafından yakalanıyor.

Burada net olan şudur; KKTC’de dikkate değer bir uyuşturucu piyasası vardır ve ülkede belirgin şekilde kendi çaplarında uyuşturucu çeteleri oluşmaya başlamıştır.

Elbette bu oluşumların bir geçmişi vardır, bunlar öyle hop diye birdenbire ortaya çıkmamışlardır, belirli süreçlerden geçerek ülke içindeki organize sistemlerini ve ağlarını kurmuşlardır.

Şu gerçek unutulmamalıdır, organize suçlular kendi “kapalı kutu” organize sistemleri içinde her zaman polisin bir adım önünde olmaya çalışırlar ve bunu genellikle başarırlar da.

Polis ancak organize suç çeteleri açık verdiğinde o açığı değerlendirerek onların kapalı kutu sistemine girer ve çökertir. 

Son aylarda KKTC polisi uyuşturucu çetelerine karşı çok büyük darbeler indirdi ve muhtemelen de indirmeye devam edecek.

Ancak burada sorulması gereken bir soru da var; bu ülkede bu kadar kısa sürede bu kadar büyük miktarlarda uyuşturucu ele geçiriliyorsa, uyuşturucu çeteleri ve uzantıları çoktan ülke içinde ağlarını kurmuş ve bugüne kadar da tıkır tıkır bu düzeni getirmişler demektir… Durum buyken nasıl oldu da devlet bu konuda bügüne kadar uyudu, uyuşturucuyla mücadele adına nerdeyse kılını bile kıpırdatmadı???

Diğer taraftan başka dikkat çekici bir durum; poliste görev değişiklikleriyle birlikte bir anda uyuşturucu operasyonları arttı, uyuşturucu çetelerine ve tüccarlarına darbe üstüne darbe vurulmaya başlandı…

Bir ara Başbakanlık’ta bir uyuşturucuyla mücadele birimi kurulmuştu, muhtemelen halen da vardır, ama bugün adı bile duyulmuyor, bütün yük polisin başına kaldı.

Üniversiteler cenneti olan ve sınırlarından girenin çıkanın haddinin hesabının olmadığı küçük bir ülkede elbette ki uyuşturucu da kaçınılmaz olarak kendisine yer arar, piyasa arar ve bulur da…

Ancak, belli ki bizim memlekette kendisine o kadar yer bulmuş ki, sokakta dolaşanların artık kaçta kaçının uyuşturucudan kafasının kıyak olduğunu kestirmek zor…

Ta 5-6 yıl önce Ada TV’de polis temsilcisi ve Trafik Kazalarını Önleme Derneği Başkanı Dr. Mehmet Avcı ile yaptığımız söyleşide trafikte direksiyon başında olan her on kişiden en az birinin uyuşturucu etkisi altında olduğu dile getirilmişti.

Özellikle hafta sonlarında alkolün de su gibi aktığını düşünürsek, bugün uyuşturucu ve alkol tüketiminde geldiğimiz durum tam bir felakettir.

Toplum ve çocuklarımız bu kadar büyük bir tehlike altındayken siz hala 43. hükümeti kurardım, kurmazdım, hükümete girerdim, girmezdim derdiyle uğraşmaya devam edin…

Kıbrıs Türkünü esir alan bu günahkar siyaset zihniyeti en kötü uyuşturucudan bile bin beter bir zihniyettir ki ülke bugün bu hallerdedir…

Diğer Haberler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu