Ediz Tuncel

Ediz Tuncel: Helmuth Hübener ve diktatörlük…

Diktatörler ve dikta yönetimleri cehaletten, yolsuzluktan ve bunların neticesi olan kaostan beslenirler.

Bu tüm tarih boyunca, hiçbir istisna olmadan, gidişat böyle olmuştur. 

Bir ülkede, bir toplumda, ne kadar çok cehalet, ne kadar çok yolsuzluk varsa, o kadar çok kaos olmuştur, bud a her zaman diktatörlük rejiminin güçlenmesi ve ömrünün uzaması demektir, ta ki diktatörü ve diktatörlüğü koruyan ve kollayan üst akıl, diktatörün ve rejiminin son kullanım tarihinin geldiğine karar verene kadar… 

İki tür diktatörlük vardır; biri, siyaseten yönetimi ele geçirip de kendini herşeyin ve herkesin üzerinde, ülkeyi ve halkı da tapulu malı olarak görerek, tamamen kendi çıkar ve keyfine göre bir yönetim şekli sürdüren türdür.  

Diğeri, perde arkasında durup da sahnede görülen dikta rejimini besleyen, koruyan, kollayan, idamesi için her türlü ahlaksızlığı yapan, parayı, rüşveti, cehaleti ve gücü kontrol eden, çıkarlarına ters düşerse iktidara getirdiği diktatörü bile çarkları arasında çatır çatır çiğneyen, yok eden,  yerine başka bir kukla diktatörü getiren  sistemdir, genelde bu sistemin diktatörleri de para babalarıdır. 

En gelişmiş ülkelerdeki liderlerin profillerine bakın, dersiniz ki bu herifler değil bir devleti, bir mahalle bakkalını bile zor yönetirler, nasıl olur da böylesi güçlü devletlerin başına geçerler!!!

Geçmezler…

Geçirilirler, yukarda bahsettiğim ikinci türden olan perde arkası diktatörleri tarafından iktidara geçirilirler, tepe tepe kullanılırlar, hem kapitalizmin perde arkasındaki diktatörleri mesut olur, hem de ülkenin koltuğunda oturan diktatörler mutlu olur, koltuğun keyfini çıkarır, büyük adam olduğunu sanır, son kullanım tarihi bitince de mahallenin yolunu tutar. 

Ancak tarih boyunca ölene kadar koltuğu kollayan, ölüm korkusu olmadan yaşayan, huzur içinde ölen, öldükten sonra iyi anılarla anılan tek bir diktatör olmamıştır. 

Ve ne ilginçtir ki, diktatörlerin ve diktatörlükten beslenenlerin en korktuğu şey AKILDIR…

Diktatörler ve dikta rejiminin uşakları akıla asla tahammül edemezler, çünkü akıl demek, onlar için en büyük tehdit demektir.

Akıl ile baş edemezler, çünkü kafalarında akıl ile baş edecek akıl yoktur, çünkü kendileri akıl ile iktidara gelmemişlerdir, ikinci tür diktatörün çevirdiği entrikalar sayesinde kukla olarak iktidara gelmişlerdir. 

Kafalarında akıl yoktur ama ellerinde güç vardır, zorbalık vardır, ve ne yazık ki, adalet de ellerinde esirdir, zorbalıklarının katıksız şartsız uygulayıcısıdır. 

Helmuth Hübener!

Çok akıllı bir çocuktu.

Tek talihsizliği Hitler Almanyası’nda doğmuş olmasıydı.

Henüz 17 yaşındaydı ve Almanya’yı o güne kadar dünyanın gördüğü en dehşetli savaşa sürükleyen Hitler’e ve dikta rejimine karşı sadece “fikirleriyle” karşı duruyordu, eleştiri yapıyordu…

Yazılarından birinde; “Alman gençler! Özgürlüğü olmayan ülkeyi, terörün ve tiranlığın ülkesini biliyor musunuz? Evet, iyi biliyorsunuz ama konuşmaya korkuyorsunuz. Sizi o kadar korkutmuşlar ki, konuşmaya cesaret edemiyorsunuz. Misilleme korkusu. Evet haklısınız; Almanya – Hitler Almanyası! Gençlere, yaşlılara, kadınlara ve erkeklere yönelik vicdansız terör taktikleriyle, sizleri emirlerini yerine getirecek omurgasız kuklalar yapmayı başardılar.” demişti…

Gestapo tarafından tutuklandı, Hitler’in kukla yargıçlarının özel yetkili “Halk Mahkemesi’ne” çıkarıldı.

Mahkeme başkanı Roland Freisler isimli bir Nazi sapığıydı. 

Helmuth’u sözde yargıladılar.

Yargılama sırasında  17 yaşındaki Helmuth hiçbir pişmanlık göstermedi ve duruşunu değiştirmedi, ne mal olduklarını yargıç kılığındaki sapık faşistlerin suratına söylemekte bir an bile tereddüt etmedi.

Helmuth hem mahkemenin hem de Hitler’in kapı köpekleri olan Reich Gençlik Liderliği’nin fena halde tepkisini çekti, Reich Gençlik Liderliği Helmuth’un vatana ihanetten ve milli davaya ihanetten suçlu bulunmasını ve idam edilmesini istedi. 

Tarihin en acımasız gizli polis örgütü olarak anılan Berlin Gestapo’u bile bu talebe karşı çıktı, Helmuth’un hiçbir fiili eylemi olmadığını, sadece düşüncelerini belirttiğini, bu yüzden de idam cezası almasının doğru olmadığını, en kötü ihtimalle ömür boyu hapis cezası verilmesini talep etti.

Ancak Hitler’in kukla adalet dağıtıcıları Gestapo ile hemfikir değillerdi, onlara göre Helmuth ortalama üzerinde bir zekaya sahipti, genel ve siyasi bilgisi yaşıyla uyuşmuyordu, zekası da yaşının çok ilerisindeydi, bu yüzden Helmuth Hübener mahkeme gözünde bir yetişkin olarak değerlendirildi ve giyotinle kafası kesilerek idama mahkum edildi…

11 Ağustos 1942’de verilen karara karşı Helmuth, “Pekala, hiçbir suçum olmadığı halde anlaşılan o ki şimdi benim ölmem gerekiyor, ama siz de arkamdan geleceksiniz, bunu bilin.” diyor. 

Mahkeme, Helmuth’u sadece idama mahkum etmedi, aynı zamanda bütün insanlık ve vatandaşlık haklarından da mahkum etti, 11 Ağustos’tan idam edileceği 27 Ekim tarihine kadar her türlü işkenceye maruz bıraktı, ailesiyle görüştürülmedi, haftalarca Nazi sapıkları tarafından işkenceye maruz tutuldu. 

Gestapo’nun çocuğun idamına karşı sert itirazları dikkate alınmadı, hatta özel yetkili mahkeme başkanı Roland Freisler denen Nazi sapığı Berlin Gestapo müdürünü bile vatana ihanetten giyotine göndermekle tehdit etmekten çekinmedi. 

Böylece, Hitler’in geri zekalılardan oluşan, fanatizmden ve cehaletten beslenen kapı köpekleri Reich Gençlik Liderliği’nin istediği olmuştu, Helmuth Hübener, “akıllı kafası” kesilerek idama mahkum edilmişti ama kafası kesilmeden önce de haftalarca işkenceden geçirilmişti. 

27 Ekim 1942’de Nazi Adalet Bakanlığı, Özel Halk Mahkemesi’nin kararını onadı, bakanlığın kararı Helmuth Hübener’e ancak infaz günü saat 13:05’te bildirildi.

Helmuth Hübener’in kafası aynı gün saat 20:13’de Plötzensee Hapishanesi’nde giyotinle kesildi. 

Helmuth Hübener, Nazi Halk Mahkemesi’nin “tehlikeli bir akıl” olarak mahkum edip katlettiği ilk ve tek çocuk olarak kayıtlara geçti.

Helmuth’un aklını tehlikeli bularak kafasını kestiren mahkeme başkanı Ronald Freisler denen sapık Nazi, Helmuth Hübener ile birlikte daha onbinden fazla Nazi karşıtını ya giyotine yolladı, piyano ipleriyle astırdı, et çengellerine çenelerinden ölene kadar astırdı, balta ile enselerinden değil de boğazlarından kafalarını kestirdi. 

NAZİ diktası boyunca Halk Mahkemesi’nin rejime karşı oldukları varsayımıyla vahşice katlettiği insan sayısı bazı kayıtlara göre 17 bin cıvarında, bazı kayıtlara göreyse bu rakamın kat be kat fazlasıdır. 

Ronald Freisler Berlin’e bombalar yağarken idamla yargıladığı mahkumların dosyalarını almak için mahkeme binasına girdi, binaya isabet eden bombalardan biri ofisindeki kolonu kopardı, kolon da Nazi sapığının üzerine düştü, kendisini pastırmaya çevirdi, her nasılsa sürüne sürüne dışarı çıkmayı başardı, mahkeme binasının kapısının önünde kendi kanında boğularak, sürüne sürüne öldü. 

Kim olduğu bilinerek hastaneye götürüldü, sonra da ölüsü aile mezarlığına defnedildi, ailesi utancından mezar taşına ismini bile yazmadı. 

Ronald Freisler gibi, diğer Halk Mahkemesi başkanları ve yargıçları da ya hapislerde süründüler, ya da idam edildiler. 

Halk Mahkemesi yargıçlarının içinde paçayı tek kurtaran, Freisler sapığından sonra görevi devralan Harry Haffner oldu ve çok kısa bir süre Halk Mahkemesi Başkanlığı’nı yaptı, savaştan sonra sahte bir isimle 1969’a kadar yaşadı. 

Peki, Alman savaş sanayisini tüm bu vahşet Alman halkına ve dünyaya karşı yaşanırken kim destekledi, kim Alman ordusu için yüzbinlerce araç yaptı ve cebine indirdiği paraya baktı dersiniz!!!

E, bildiniz efendim! Bir Amerikan şirketi olan Ford!!!

Ne zaman ki 1941 Aralığında ahmak Alman subayları denizaltılarıyla çoğunlukla çocukları taşıyan sivil bir Amerikan yolcu gemisini vurdu ve Almanya ABD’ye savaş ilan etti, iş o zaman değişti, önce Japonya ile savaşa tutuşan Amerika, sonra da Almanya ile savaşa tutuştu…

Savaş sonunda Almanya’ya Amerikan birlikleriyle birlikte eş zamanlı giren Rus birlikleri, Nazi iktidarına destek versin veya vermesin, hedef gözetmeden, kadın, çocuk, yaşlı demeden Almanları resmen katletti, dehşet saçtı, tecavüzler ve katliamlar birbirini izledi.

E, peki, bu arada Helmuth Hübener’in aklı fazla çalışıyor ve Nazi iktidarını eleştiriyor diye kafasının kesilmesi için bastıran ve Almanya içinde Yahudi avı başlatan, ellerine geçirdikleri Yahudileri vahşice katleden veya katledilecekleri toplama kamplarına gönderen Hitler’in kapı köpekleri Reich Gençlik Liderliği nerdeydi dersiniz!

Nerde olacaklar, bazıları Ruslar tarafından gebertilmiş, bazıları da sıkıyı görünce kaçacak delik aramış, kendi imkanlarıyla Almanya dışına kaçmış, daha sonra da savaştan hemen sonra Yahudilerin ve Amerikalıların başlattığı insan avında av olmuşlar, birçoğu yakayı ele vermiş ve hapsi boylamıştı. 

Sonuç olarak, 20. yüzyıl tarihinde Helmuth Hübener kendi ülkesindeki diktatörlüğe aklı ile karşı çıkan, akıl yoluyla yenilmeyince de diktatörlüğün mahkemesi tarafından idama mahkum edilerek ve kafası kesilerek katledilen ilk ve son çocuktu…

Ama kendini yargılayanların suratına söylediği sözler de gerçek oldu, arkamdan geleceksiniz dedi, arkasından gittiler, canlarını kurtarmak için kaça kaça bir hal oldular ama en sonunda arkasından gittiler, ya da hapsi boyladılar. 

Helmuth’u katledenler onu bir kez katlettiler ve 17 yaşında bir çocuk olmasına rağmen sonuna kadar kendi ülkesinin diktatörlük rejimine ve adaletin kukla temsilcilerine direndi, onuruyla bir kez öldü, ama onu katledenler gerçekten ölene kadar sayısız kez ölüm korkusuyla ölüp ölüp dirildiler ve en sonunda öldüler.

20. yüzyıl ve sonrasındaki savaş süreçleri boyunca yüzbinlerce, hatta milyonlara varan sayıda çocuk savaşlarda katledildi.

Savaşların çıktığı coğrafyalara baktığınızda, ülkelerin ve toplumların liderlerinin zeka çapı bırakın bir ülkeyi, bir mahalle bakkalını bile yönetecek kapasitede değildir. 

Zaten iktidar koltuklarında da o yüzden oturmaktadırlar, dünyayı yöneten üst akılın akıllı liderlere ihtiyacı yoktur, kendini akıllı sanan liderlere ihtiyacı vardır. 

Kendini akıllı sanan liderler de koltuğun garantisini cehalette, hamasette, sömürüde ve kendilerini o koltuğa oturtan üst akıla biatta görmektedirler. 

Akıl, özellikle de bağımsız olarak üreten ve eleştiren akıl, onlar ve onları yöneten üst akıl için en büyük tehlikedir.

Kafası giyotinle kesilerek katledilen Hübener henüz 17 yaşındaydı ve tek suçu, akıllı olmak, yaşından olgun olmaktı…

Helmuth Hübener’in katledilişinden bugüne kadar tam 80 yıl geçti…

80 yıl sonra, akıl, özellikle de üreten ve eleştiren akıl, hala dünyayı yöneten gerçekten akıllı üst-diktatörlerin ve yarım aklıyla kendini akıllı sanan alt- diktatörlerin en büyük korkusu olmaya devam ediyor.

Amma ve lakin, ne kadar öldürülürlerse öldürülsünler, Helmuth Hübener gibiler tükenmez, öldürüldükçe sayıları artar.

Bu arada, bir hatırlatma daha yapalım, üst ve alt diktatörlerin tarihçesinde tek bir istisna var, o da Atatürk’tür, anmadan geçmeyelim.

20. ve 21. yüzyılları da içine alan son yüz yıllık tarih boyunca dünya tarihinde akıla, üreten ve eleştiren akıla tek önem veren ve bu değeri de yedisinden yetmişine tüm topluma, tüm ülkeye yayan lider Atatürk idi, o zamanlarda ve bugün hala aynı kafayla dünyayı yöneten üst akılı ve tayfasını da yine akıl yoluyla yenen, kıçlarına tekmeyi vurduğu gibi Anadolu’nun dışına atan tek lider de Atatürk idi…

Üst akıl son yüz yılda ne yaptıysa yapsın, Atatürk’ün ölümsüzleştirdiği değerleri akıl yoluyla yenemeyeceğini farkettiğinden, aklın en büyük düşmanı olan cehalet yoluyla yenmeyi denedi ve halen de denemeye devam etmektedir.

Halen başaramadılar, ama çeşitli misyonları ve misyonerleri, ayrıca da bolca içimizdeki hainleri, satılmışları ve yavşakları kullanarak çok büyük zararlar verdiler, halen de vermeye devam ediyorlar.

Amma ve lakin, insanlıkta ne Helmuth Hübener gibiler tükenir, ne de Atatürk gibi öldüğü gün ölümsüzleşen bir liderin yarattığı, miras bıraktığı değerler tükenir…

Tükenmeye yanaşsalar bile, küllerinden yeniden doğarlar, o doğuşlar da üst diktatörlerin mecburen alt diktatörleri değiştirmesi için zorunlu vesileler olur…

Çünkü, servetleri ve siyaseti kontrol eden üst diktatörlerin akıla karşı en büyük kozları cehaleti kullanmak olsa da, bazen cehalet akıla karşı yetersiz kalır, akıla karşı akılla mücadele etmek zorunda kalırlar, kullanımlarında olan alt diktatörlerin son kullanım tarihi geldiğinde yenisiyle değiştirmek zorunda kalırlar, ki bu da bir üst akıl taktiğidir…

Hade kolay gele, Helmuth Hübenerlerin, Atatürk ve cumhuriyeti kurmak için can verenlerin ruhları sizleri izliyor, ensenizdeler, son şansınızı da deneyin… 

Diğer Haberler

Başa dön tuşu