Ediz TuncelKöşe Yazıları

Ediz Tuncel: Vay anasını sayın seyirciler!

Vay anasını sayın seyirciler!

Bu lafı Spor Spikeri Abidin Aydoğdu Dünya Kupası’nda bizim milli takım İngiltere karşısında sekizinci golü de yedikten sonra etmişti.

Bütün dünyada futbol severlerin herhalde hafızalarında kalan ender maçlardandır,  İngiliz futbol milli takımı 1984 ve 1987 yıllarında iki kez 8-0’lık skorlarla bizim milli takımı kalbura çevirmişti, sekizinci golden sonra İngilizler artık bizimkilere acımış, sahada koşturmadan, elleri bellerinde oldukları yerde durarak, kendi aralarında top çeviriyorlardı, bizimkiler de habure topun arkasından pestilleri çıkana kadar koşuyorlardı.

Bir ara, İngilizler utanmasalar, kendi kalelerine bir gol atıp da Türk takımının namusunu  kurtarmayı bile deneyecek noktaya geldiler, hatta fırsat da verdiler ama bizimkiler beceremedi.

Şimdi de dünyanın durumu aynen “vay anasını sayın seyircilerlik”, birileri gol üstüne gol atıyor, ötekiler de habure yiyor!!!

Önce kontrollü bir biyolojik savaş çıkardılar, onlarca yıldır laboratuarlarda geliştirdikleri ve hatta genetik kodlarının patentini bile defalarca aldıkları covid virüsünü Çin’den başlayarak dünyaya yaydılar, dünyayı tarihinde görülmemiş bir durgunluğun ve korkunun içine attılar, yeni dünya düzeninin bir provasını yaptılar, ilaç sektörünün cebini muazzam paralarla doldurdular, bu arada Çin’in başta ekonomik gücü olmak üzere, askeri ve politik gücünün ilerleyişini durağanlaştırdılar.

Pandeminin durumu dünyada hafiflemeye başlayınca, Ukrayna’da tezgahını çok önceden 5 milyar dolar harcayarak  hazırladıkları,  iktidara getirdikleri kukla rejimin abuk subuk tahrikleri sayesinde  Rusya ile Ukrayna’yı belaya soktular, Rusya’nın saldırganlığını bahane ederek,  iki aydan daha kısa süre içinde tek kurşun bile atmadan, sadece bir tek Zelensky taşını atarak,  sayısız kuş vurdular, Rusya’nın batıda güçlenen ve artık bulundukları ülkelerde muazzam ekonomik ve finansal güç elde eden oligarklarının kolunu kanadını kırdılar, Rusya’dan ödü patlayan Avrupa ülkelerine birkaç hafta içinde onlarca milyar dolarlık silah satışı gerçekleştirdiler, silah tüccarlarının cebini jet hızıyla doldurdular  ve arkasını da getiriyorlar, Amerika’nın üzerindeki etkinliği zayıflayan NATO’ya prestijini geri kazandırdılar ve NATO’nun Rusya ve Çin’e karşı olmazsa olmaz olduğuna millet inandırdılar, enerji konusunda Rusya’nın Avrupa üzerindeki etkisini kırdılar, Avrupa için İsrail, Kıbrıs, Mısır sahipliğinde olan ve maddi değeri onlarca trilyon doları bulan Doğu Akdeniz enerji kaynaklarını alternatif olarak sundular, bütün bunları bir avuç neo-nazi zibidisi ve Zelensky denen üçüncü sınıf bar komedyeni sayesinde yaptılar…

Yani, Abidin Aydoğdu’nun dediği gibi, vay anasını sayın seyirciler, bütün dünyaya gol üstüne gol saydırıyorlar, arada dehşeti ve vahşeti olabilecek en hunharca şekilde yaşayarak harcanan masum siviller de kabul edilebilir zayiat olarak değerlendiriliyor.

Yani, Ukrayna-Rusya savaşı ne kadar uzun sürerse, Zelensky denen ve ülkesini tam bir yıkıma götüren neo-nazi artığı herif kendini o koltuğa oturtanlardan medet umarak ne kadar inat ederse, durumun gidişatı Amerikan emperyalizmi için o kadar iyi ve bereketli, Rusya içinse o kadar kötü olmaya devam edecek, bu arada Ukrayna diye bir ülke de kalmayacak, halkı tamamen mahvolacak, savaştan dolayı yıkım o kadar ileri gidecek ki, günün sonunda batılı şirketler Ukrayna’ya doluşacak ve yüzlerce milyar dolarlık inşaat sektöründen pay kapacak, Ukrayna’nın ihracattan elde ettiği gelirler kuruşuna kadar batılı şirketlerin cebine dolacak…

Dün haberlerde gezinirken, en çok merak ettiğim konulardan bir tanesinin püf noktasını yakaladım.

Sadece İngiltere’deki birkaç Rus oligarkın maddi gücü, gayrı safi milli hasılası 3 trilyon doları bulan İngiltere’nin gayrı safi milli hasılasının onda birini geçmiş durumdaymış.

Yani, topu topu birkaç Rus oligark, İngiltere’de finans yönünden çok büyük bir güce erişmişti, ki bu da artık onların finans güçlerini kullanarak İngiliz siyasetine ve ekonomisine yön verebilecekleri noktaya geldiklerini gösteriyordu.

Aynı durum, Fransa, Almanya ve Amerika için de geçerlidir.

Normal şartlarda hiçbir şekilde durdurulamayacak ve engellenemeyecek durumda olan bu Rus gücü, Zelensky ve bir avuç neo-nazi sapığının yarattığı bahane ve Rusya’nın bunları tokatlaması sayesinde şu anda sıfırlanmış durumda.

Bu arada, Zelensky denen ve 21. yüzyıl tarihinde siyasi kuklaların hası olmaya aday herif da Yunanistan’ın Megalo İdea’sından, Filiki Eteryası’ndan, Etniki Eteryası’ndan, NATO’dan, Amerika’dan medet ummaya devam ede dursun.

Durum resmen vay anasını sayın seyircilerlik!

Peki sıradaki ne, daha doğrusu, sırada hesabı görülecek olan kim?

Ne taraftan bakarsam bakayım, sıradakinin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında olan ve tam 70 yıldır Yeşil Kuşak projesinin bir parçası olanTürkiye olduğunu görebiliyorum.

Şu anda tam bir Arap mülteci akını altında olan; milli birliği ve kimliği tarihte hiç olmadığı kadar  tehlike altında olan; beceriksiz yönetimler  yüzünden ve on milyondan fazla mültecinin ve 40 yıldır süregelen PKK belasıyla mücadelenin getirdiği yük altında ekonomik yönden tam bir iflasa sürüklenmiş;  siyasi yönden tam bir kaos içinde olan, dört bir tarafı herbiri ayrı bir binbela olan ve ülkenin ve toplumun kanını, canını kemiren tarikatlar ve cemaatlar tarafından sarılmış bir Türkiye’nin Amerikan çıkarlarına uygun şekilde içerden parçalanması için artık herşey hazırdır.  

2016 çakma darbesi yeni Türkiye dizayn edilirken doğabilecek tepkilerin görülmesi ve yeni taktiklerin geliştirilmesi açısından tam bir prova ve bir sonrakine zemin hazırlama taktiğiydi.

Nitekim, önce Arap Baharı’nın başlaması, Türkiye’nin BOP kaosunun içine kafa üstü çakılma pahasına dalması ve 2016’da da Amerikan tezgahı bir darbenin gerçekleşmesinden sonraki süreçte Türkiye maddi ve manevi olarak, her yönden geriye doğru gitti ve en sonunda dibe vurdu, dünyanın potansiyeli en yüksek birkaç ülkesinden olmasına rağmen şu anda dünyanın özellikle ekonomik yönden en sıkıntılı birkaç ülkesinden biri haline geldi.  

Türkiye’nin kurtuluşu şu anda bir tek şekilde gerçekleşebilir;  başta Suriyeliler olmak üzere, ülkenin dört bir tarafına doldurulan ve artık açık açık kendilerini alemin kabadayısı ve dokunulamaz olarak görmeye başlayan mültecilerin tümü hemen geldikleri yerlere geri gönderilir ve ülkedeki tüm tarikat ve cemaatlar kapatılırsa, bunların finans kaynakları devletin kontrolüne geçerse, ülkedeki yap-işlet-devret modeli denen ve devlet kasasına 150 milyar dolardan fazla yük getiren ve TL’nin değer kaybıyla birlikte herbiri hadsiz hesapsız para yutan dipsiz bir kuyuya dönüşen abuk subuk yatırımlar durdurulursa, ülkenin kaynakları tam kapasite kullanılarak ülkenin tarım ve sanayi yönünden dışa bağımlılığının önüne geçilirse, dışa bağımlılık değil ihracat artarsa,  ülkedeki siyasi ve ekonomik kaos olumlu yönde ancak düzelmeye başlar.

Kısacası, Rusya-Ukrayna kavgasını bir tarafa bırakın,  bizi hiç mi hiç ilgilendirmez, bizim başımıza örülen çorapların kısa, orta ve uzun vadede ne gibi sonuçlar yaratacağını hesaplayın ve çareye bakın…

Bu aşamada da tek care,  Türkiye’nin mecburen Atatürk’ün Cumhuriyet’in kuruluşundan sonraki 15 yılda ülkeyi getirdiği noktayı yaratan yönetim anlayışına geri dönmesidir, ülkenin tüm maddi ve manevi kaynaklarının tam kapasite çalıştırılmasıdır, dıştan gelip içe yerleşen tehditlerin de kapı dışarı edilmesi ve ülkenin tekrardan gerçek sahiplerine iade edilmesidir.

Sınırlar Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir ama şu anda sınırların içinde bir istila vardır ki bu boyuttaki bir istila tarihin hiçbir döneminde, hiçbir ülkede görülmemiştir.

Aksi takdirde, şu anda Türkiye’yi kasıp kavuran ekonomik ve siyasi kriz ve Arap saçına dönen sosyo-kültürel ve demografik yapı, ülkenin bir iç savaşa sürüklenmesi için yeterli tetikleyici bahanedir ve provokasyon tetiğini dışardan Türkiye’nin içine doldurulanlar arasından ayartılanların çekmesi de hiç zor değildir.

Durum tam anlamıyla vay anasını sayın seyircilerlik…  

Diğer Haberler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu