Candaş ÖzerKöşe Yazıları

Lefkoşa’yı dinliyorum, kafam mannos!

Evden çıkıp ofise gidesim yok, beş kilometrelik yol, Yenikent’ten merkeze 30 dakikaya çıktı. 
Pahalılık, akaryakıt zamları, ödenemeyen faturalar. 
Ne mutlu insan kaldı, ne de umutlu gençler. 
Havada bahar enerjisi olsa da, hiç havamda değilim. 
Merkeze yaklaştıkça, işkenceden beter bir korna kargalar korosunun dayanılmaz gürültüsüne teslim oluyor kulaklar!

Stres dolu bir sürüşten sonra ofisimdeyim. Afyonum henüz patlamadı. 
Sakinleştiriciler fayda etmez oldu.
Lefkoşa gürültü ve kaos cehennemi. 
Meclisin arka sokağındaki ofisimde oturamaz oldum. 

Kimi korna sesi, adadaki koşullardan bıkmış herkesi toplamış, limandan ayrılmak üzere olan, insan istiflenmiş hayvan nakleden yük gemisini hatırlatıyor. 

Kimi boru sesi, vagonları tıka basa mülteci istiflenmiş kara, kapkara dumanlı, kömür yerine insan taşıyan, lokomotifin buharını tekerlekler yerine düdüğe harcayan yük trenlerini anımsatıyor!

Bazı boru sesleri, ölümüne rekabet içinde mücadeleyle süren maçı izleyen, iflah olmaz holigan taraftarların öfkelerini çağrıştırıyor!

Köylerde yapılan yaz düğünlerinde, mutluluk töreninin başlamak üzere olduğunu bildiren düğün konvoylarının boru boruya evimizin önünden geçişini gözümün önüne getiriyor. 

İstanbulun keşmekeş trafiğini hatırlatıyor, ürküyor, korkuyorum. 
Oysa bu ne bir yolculuk, ne düğün konvoyu, 
ne de oyun, hayat gailesinin sesi bu!

Lefkoşa trafiği Başbakanlık ışıklarından Meclis caddesine kadar felç. 

Ne yönden girerseniz girin, merkeze doğru Lefkoşa mahşer yeri. 
Meclis ve Elçilik arasındaki caddede bu iki gözüm o cenderede çok eylem gördü. 

Sütlerin o caddeye boca edildiği günler gördü. Eşekle meclise giren vekil gördü!
Devasa biçerdöverler kapısına dayandı!
Gancellisini söken, ekmeğimden olmuş havayolu çalışanları.

Bankada parası hortumlamış emekçilerin kendini oralara zincirlediklerini gördü. 
İntihar girişimleri, çadırda sabahlayanlar. 
Demir parmaklıklı kapıları kırıp, Meclise girip vekil tartaklayanlar.

Damına tepesine çıkıp, alakasız bayraklar açanlar da gördük. 
Yıllarca “ Kıbrıs’ta Barış Engelenrmez” sloganlarıyla inleyip, zarıncadı Lefkoşa.

Peki çare/çözüm bulan gördük mü?
Uzun Çin işkencelerinden sonra çeyrek mutlulukla kandırılıp avuntuya zorlananlar gördük sadece. 
 
Hükumet belediye başkanlıklarını azaltıp. Bölge başkanlıkları kurmak istiyor. 
Belediyeler birleşmek istemiyor. 

Bırakın belediyeleri. 
Şu küçücük toplum kendi iç bütünlüğünü sağlamış, içte birleşebilmiş değil henüz. 

Asgari ücret 6 bin TL. 
Elektrik faturası 3 bin TL. 
Kirayı da verirsen mum yak evin içinde ölümü bekle. 

Sistem, kirayla bir eve gir, mumla aydınlan, sahurda iki nefes çek, sabret, sürekli oruç tut, iftarda da bir bardak su iç, şükret diyor. 

Pahalılık, asgari ücretliyi açlıkla sınarken.
Ofis komşum KKTC Meclis’inin derdi belediye sayısını azaltmak. 

Şimdi, şu an, on çeşit boru sesi, korna ötüşü, beynimi kemirmeye devam ediyor. 
Yazmaya odaklanamıyorum!
Pencere çift cam, sesi kesmiyor. 

Gençler de günlerdir başbakanlığın önündeki eylem çadırında yaşıyor. 
Onları da ne gören var, ne duyan, ne de umursayan!

Arka sokaktan, numunelik, Lefkoşa’nın son kalan, tablacı seyyar satıcısı geçiyor.
Korna seslerini bastırıp sesini duyurma pahasına avaz avaz bağırıyor..
“Dolmalık İnginaar, kolalas/bullez, çala/padem” naraları ataraktan. 
Daha fazla dayanamayıp sokağa açılan cam pencereyi açıyorum. 
Bu haklı boru gürültüsünün işkence sesine teslim ediyorum kendimi!

Seyyar satıcı beni pencerede görünce. 
 “Gazeddacı ne yazacan böyün. Bahalılığı yaz. Marketlerden ucuz satarım alan yok. 
Nerdedir gomuşun. 
Ma nedir bu şamata nümayış. Boru boruya deli dediler ortalığı” 
diye soruyor.?!

Cevabımı beklemeden 
“Hade sen al bişeycigler da, seftah edeyim sabahtan” diyor bağırarak. 

Bugün hiç keyfim yok, üstelik naktim yok, sende de post cihazı yok, diyorum. 
“Haaaa, ne söylen duymam ya!” Diyerekten..
Cevabıma aldırmadan üç tekerlekli tahta gaşa tabla arabacığını Maliye Bakanlığı binasına doğru sürüklüyor. 

Arkasından şu satırları yazıyorum. 
Boşver be abi, bu adada kimse kimseyi ne duyar ne da diğner zaten!

Gençlerde zaten nakit yok, kartla yaşarlar. Yaşlı ve hasta insanımızda bu gürültü mahşerinde pencereye çıkmaz!

Ben ne yapayım şimdi!
Bu pencereyi açsam gürültü kirliliği, açlık, işsizlik, pahalılık!!
Kapatsam camı, ince, beyin didikleyen bir çaresizlik sesi!

Lefkoşa’yı dinliyorum gözlerim kapalı, uzaktan çöp arabalarının korna sesleri, çalışanlarının öfkeli bağırtıları, pahalılıkları protesto eden gençlerimizin hesap soran sesleri, 
seyyar satıcının beyhude çığlıkları tırmalıyor kulaklarımı. 

Lefkoşa’yı dinliyorum gözlerim kapalı, kulaklarım iptal, beynim dangoz, kafam mannos, ruhum mankos..

                     Candaş Özer Yolcu

Diğer Haberler

Başa dön tuşu