Candaş ÖzerKöşe Yazıları

Candaş Özer Yolcu: Her şey senle başlıyor aslında

Her şey senle başlıyor aslında.

Her şey kendine ne kadar saygı duyduğunla ilgili, kendini ne kadar çok sevdiğinle ilintili esasında. Diğerleriyle ilişkilerinin ve diyalogunun gidişatı, kendinle ve iç dünyanla ne kadar barışık, sevgili ve sevgi dolu olduğunla bağlantılı.. 

Gerisi şiraze-endaze. 

Sonra, sen neysen o oluyor her şey, diğerleriyle ne ve nasıl olduğunla devam ediyor. Bu gidişat ne kadar bencilce ise, o kadar yalnızlaşıyor insan, karamsarlığın kör kuyularına düşüyor, bedbinliğin en bencil dehlizlerine yuvarlanıyor.

Bir ömür nasıl geçiyor acaba? 

20’li yaşlar denemekle geçiyor sanırım. 

İnsan çeşitliliklerini tanımakla harcıyorsun çoğu zamanını. İnsan çeşitliliğini tadıp yaşamadan, farklı ruh ve davranış biçimlerini denemeden, doğruya nasıl ulaşabilir ki insan. Öğrenmek için denemek gerekmez mi? 

Bağlanıyorsun, kenetleniyorsun, yaşıyorsun, hatıra biriktiriyorsun bir sürü, sonra gidiyor birileri, kayboluyor, yerine başkaları geliyor. 

Herkes için hep aynı mı oluyor diye düşünürüm bazen. 

Sanırım üç aşağı beş yukarı hepimiz kayıplar ve kazanımlar yaşıyoruz. 

Her ayrıntısını gereğinden fazla ciddiye aldığımız arkadaşlıklar, dostluklar, aşklar, ayrılıklar ve kırgınlıklarla sürüyor hayat 20’lerde ve en çok da bu dönemde kırıklar, yaralar alıyor kalp ve ruh.. 

30’lu yaşlar tecrübe edinmekle, 

bir çoğu boş çaba da olsa, bir şeylerin uzatılmasıyla devam ediyor. Tanıdığımız insan ve karakter türevlerini, davranış biçimlerini analiz etmekle tüketiliyor bu devir.. 

Yaralar daha bir derinleşiyor, can sıkıntıları, moral çöküşleri, travmalar biraz daha pekleşiyor. Analiz değerlendirmeleri netleşerek sonuç vermeye başlıyor. Akla karanı, doğruyla yanlışın ip uçları 30’larda belirginleşmeye başlıyor. 

40’lı yaşlar itibarıyla onca denemelerin, tecrübelerin neticesinde büyümeye başlar insan.. Kadın otuzlarında erkek kırklarında büyümeye başlıyor. 

Kırklı yaşlarda yaşanılan tüm iyi vaya kötü neticelerin yarısı tercih sayılıyor. Yani, 40’lı yaşlarda başa gelen (duygusal zeka göz önünde bulundurularak) yanılmalar, aldanmalar, başarı, mutluluk ve huzur negatif veya pozitif ne varsa hayatımız temas eden yarı yarıya tercih varsayılıyor. 

İstersen tüm bu dönemler arası geçiş dönemini küçük bir örnekler sana daha da anlaşılır kılabilirim. Varmısın buna. Hadi bu en iyi, en lezzetli  kaşar peynirine dönüşmenin sürecini biraz daha açayım sana..

Elini hafifçe sık ve yumruk yap. Sonra yumruğunu hafifçe herhangi bir sert zemine vurmaya başla. Hissediyorsan bu küçük darbeler elini acıtmaz. 

Ama sen vurmaya devam et. 

Bu oyunda sıkılmış yumruk sensin, vurduğun sert zemin ise içinde bulunduğun, sahibi olduğun  münferit hayat. Böyle düşünerek devam et bu oyuna. Bu arada kendini, yani yumruğunu parmaklarına denk gelecek şekilde, sert zemine, yani hayata vurmaya devam et. 

Hiç acıtmıyor değil mi? 

Merak etme!!

beyin ve ruhun seni bir zırh gibi, hem de  istem dışı uzun bir süre koruyacaktır. Darbelerin acısını hissettirmeyecektir. 

Darbeler devam ederken, sıktığın yumruğun parmak yüzeyleri önce hafif sararır, sonra zaman içinde kızarır. Ardından darbeler devam ettikçe morarır ve sana fark ettirmeden kan toplar. 

Hafifçe kanamaya başlar, sen fark etmezsin. 

Başta dedim ya, bakar ki can ve ömür sahibinden bir tepki, bir toparlanma yok, beyin önce ruhuna, sonra da sürekli darbelere maruz kalan yaraya sinyaller gönderir. 

Sen hayata çarpmaya devam edersin.  Kendiliğinden, önce yaralar kabuk bağlar, sonra da darbelere maruz kalan yerlerin nasırlaşır. Yani devam eder hayat. Daha bir yalnız, fakat bir o kadar da umursuz.. 

En çok nerden darbeler aldıysan oraları kemikleşir, kalbin, ruhun, duyguların, umutların, hissettiklerin.. 

Sonra, 

tepkisizleşirsin, bu tepkisizlik ve etkisizlik kendini daha iyi hissetmene sebep olur. Yaralar artık nasırlıdır, zırhlı, kabukludur. 

İşte o günden sonra eskisi kadar derinden sevemezsin, bağlanamazsın, inanamazsın, kanamazsın, ömrünü adayamazsın, bencilleşir, vurdumduymaz olursun.. 

Yani büyümüş olursun.. 

Sen büyüdükçe içindeki çocuk büyür, beden hapsine sığmaz olur, nefessiz kalır, ya kendinden geçer bayılır, derin bir uykuya kapılır, ya da beden mahkumluğundan azade olmak için gaiplere karışır.. 

Zamanla önce şahsi çocukluğunun, sonra iç dünyana hapsolmuş çocuksuluğunun katili bizzat sen olursun.. 

Cadaş Özer Yolcu

Diğer Haberler

Başa dön tuşu