Candaş ÖzerKöşe Yazıları

Candaş Özer Yolcu: Klavye kavalyeliğinde, Yolcu yoldaşsız, can candaşsız

Klavye kavalyeliğinde,

Yolcu yoldaşsız, can candaşsız. 

Samimice, korkusuzca içini dökmek psikolog seanslarına kaldı. 

Dostluk arkadaşlık maddiyata. 

Aşkı bulmak ve yuva kurmak başka gezegenlere. 

İşleyerek değil de, ter dökmek, sauna keyfine kaldı. 

Tarlada saban ve düven ardında işleyip, asla fazla kiloları olmayan, sırım gibi çiftçi ve işçi toplumdan..

Yağ tulumu, tansiyon, kalp, damar hastalıkları, kireçlenmeler, diyabet ve ruh hastalıkları çeken insanlara dönüştük. 

Çocuk yetiştirmek nene dedeye veya kreşlere. 

Sevgiyle, samimi, sıcak ilişkiler ve muhabbet, kavalyesiz klavye dansına kaldı. 

Dertleşmek diye bir şey vardı. 

Anlatıp paylaşacağın sıkıntılarını, acı veren hatalarını, vicdan azaplarını, bunaltan bir sırını güvenle paylaşabileceğin bir insanın mutlaka olurdu. 

Rahatça içini döker, gün gele, paylaştıklarının silah ve koz olarak sana karşı aleyhte kullanılmayacağından emin, için gayet rahat, derdini dökerdin. 

Güvenle, şüphe duymadan beynini kemirenleri paylaşır, yükünü hafifletirdin. 

Sırdaş dostla dertleşip içinin zehrini dökmek, saati 500 liradan psikolog seanslarına kaldın. 

Her şeyi zamanı geldiğinde yaşar, mevsiminde dalından tadardın. 

Mevsiminde ucuza aldığın meyve sebzeyi ya haşlar kurutur, ya da direk güneşte kurutur kışın tüketen.. 

Kıt kanaat geçinmenin, azıcık aşla doğal beslenmenin yerine:

Üretim maliyetinin 10 kat üstünde, fabrikalarda üretilen, hasta eden, raf gıdalarının döke saça israfı sonrasında obezite hastalıkları, kanser ve ruh hastalıklarına sebep olan gdo’lu ürünlere mecbur kaldın. 

Sabahın ilk ışıklarından gün batımına üreten insandan, yiyip içip yatan, yağmalarcasına tükeden yamyam zombilerin devrine denk geldi ömrün. 

Bir insanın sözü, mühürlü senetten daha güvenilirdi devrini bende yakalayamadım.  Onur, haysiyet, şan, şeref ve namus bedenle alakalı değil, kişilikle ilişkilendirilirdi. 

Hareketsizlikten, tembellikten, uyuzluk hastalığından mustarip asalaklara dönüştün. 

Tarlada, toprakta, kanaat ederek, üreterek, çalışıp ter dökerek enerji harcamanın yerini, kapalı, loş spor salonlarında kondisyon tutmak aldı. 

Oruçla terbiye edilen nefs ve heves ipimi koparmış kuduruk aç kurtlara dönüştü. 

Yokluğun kanaatin, yetinmenin ve şükretmenin  yerini, doyumsuzluk, açgözlülük aldı. 

Yokluktan, az ve öz  beslenen sırım gibi bedenlerin yerini, diyet yapmaya çalışan, yoga, pilates yapan yağ tulumları aldı. 

İlahi inanç yerine teizm, ateizm, agnostik sarmalında, inanç arayışında, canhıraş beyhude çırpınan beynamazların yaşam kesitine denk geldin. 

Büyü, fal, enerji aktarımları, karma inancıyla maneviyatsızlık ruhları sara/dolaya, umutsuzluklar arşa vardı. 

Duanın, güzel sözlerin, kucaklaşmanın, helalleşmenin, hoş sohbetin yerini pozitif düşünceyle mutlu olmaya çalışma. 

Düşünce gücüyle kendini iyi hissetme, düşünce detoksu ile kötü düşüncelerden arınma, bağ koparma ve geçmişten özgürleşme seanslarına muhtaç kaldın. 

İletişimi, aşkı, insani değerleri yozlaştıran cep telefonları, internet, sosyal medya yoktu. 

Arkadaşlık kolayına ve hop diye başlamaz zamanın çeşitli çeşnisiyle yoğrularak mayaya gelir ve olgunlaşırdı. 

Dostluklar, üfürükten bahane meselelerle bitmezdi. 

İlişkilerin, ipe serilen ıslak hayallerine düştü ömür demin. 

Emek harcayarak oluşturduğun dostluk öyle ipe sapa gelmez mesele ve kıskançlıklarla örselenmezdi. 

Zaten, kimsenin diğerine haset edecek ne fazlası vardı, ne de abartısı. 

Ne mesajlaşma, ne de beğenileşme, direk yüz yüze görüşmeler, ev ziyaretleri, sözleşmeler, buluşmalar, ev ortamında arkadaşının aile sofrasına oturmalar vardı. 

İnsan insana, can cana, yan yana gelip paylaşmalar, sohbetler, itiraflar, ağlamalar, gülmeler..

Evet kavgalar da vardı elbet, ama..

En ufak sorunda küfürlü konuşma, lanetler yağdırma, arkadaş satma, kirli çamaşırları ortalığa saçma, arkadaşlıktan çıkarma, engelleme şımarıklıkları ve bir an da perdeyi yıkıp sahneyi tarumar etme saçmalıkları yoktu. 

Senin adına çok üzgünüm genç dostum. 

Zira:

Aşkın sunisine, sevginin yapayına, ilişkinin naylonuna, güvenin yapmacığına, insan ilişkilerinin çıkara dayalısına, sevişmenin sevgisiz boşalmalığına, evlenmenin eşit mal paylaşımı sonrası boşanma garantilisine denk geldi ömrün. 

Manevi değerlerden çok maddi. Hislerden çok hisse senetlerinin onore edildiği bir deneye denk geldi hayat demin. 

Düşlerin hep düşüncede kaldığı, gülüşlerin gamze çukurlarına gömüldüğü, umutların kuruşa kurşun attığı, insani erdemini ve kişisel saygını sadece yalnızken muhafaza edebileceğin ömür sürecine denk düştü yaşam serüvenin.

Yağma değildi fırlatıp atmak, insanın insanını. 

İlişkiler klavye kavalyeliği değildi. 

Kolay vazgeçmezdi seven sevdiğinden, dost dosttan, aşık aşkından, yolcu yoldaşlığından, can candaşlığından. 

Senin payına, şansına düşen de, böyle bir dem, öylesine bir dönemdi işte. 

Hoş, iyi anlatabilmişsem de kime ne?

                           Candaş Özer Yolcu

 

Klavye kavalyeliğinde,

Yolcu yoldaşsız, can candaşsız. 

Diğer Haberler

Başa dön tuşu