Candaş ÖzerKöşe Yazıları

Candaş Özer Yolcu: Piç, hiç, sinek, arı

Piç, hiç, sinek, arı

Bir yılın, ayın veya günün ve bir dönemin geçmesi ne kadar değiştirir bir insanı. 

Yarından sonra başkalaşacağım, diyebilmek. Bundan böyle, hiç bir şey eskisi gibi olmayacak iddiasında bulunmak. Yeni yılla yepyeni bir insan olarak gireceğini sanmak veya iddia etmek ne kadar yiğitçe bir meydan okuma. 

Artık hayatımı ve kendimi değiştiriyorum iddiası, büyük bir zırvalama gibi gelmiştir bana hep. 

Evet, küçük değişiklikler elbette mümkün. Hayatı tepeden tırnağa bir çırpıda değiştirmek çılgınlığı iddiası da neyin nesi? 

Rahman ve zamandan başka kimsenin böyle bir hüküm gücü yok. 

Sen zamanın kendisi değilsin ki külliyen süreci değiştirebilesin. 

Düzeni, yönetimi, hayatı, kaderi, kötü gidişatı değiştirmeyi düşünmek veya istemek başka bir şey. 

Haydi hop, yarından geci yok, hayatı ve düzeni değiştiriyorum demek akıl dışı bir hayalcilikten başka bir şey değil. 

Ne demek istediğimi bir örnekle, yalnızlıktan yılmış, ama tanrısal yalnızlığını bir türlü aşamadığı noktada kendini tanrı sanrısında piçliklere kaptıran insan profiliyle anlatmaya çalışacağım. 

Sürekli yenilikler, değişiklikler, başkalaşım, her şeyi kontrol edebilirim safsatası peşi sıra başkalarının peşinde koşacak, gözüne girecek hengamesinde kendini kaybedenlerdendir bunlar. 

İflah olmaz, vazgeçilmez yalnızlık için yaratılmıştır bu gibiler. 

Müzmin bekarlık için doğmuştur. Çiftleşmeye uygun, çift olmaya namüsait muhteremlerdendir böyleleri. 

Sorarsanız, doğadan örnek verirler. Onbinlerce hayvan türünden, kaç türü, ömür boyu birbirine sadık ve mutabık görülmüştür, derler. 

Aslında böyle konuşmakla içlerindeki hayvani içgüdüyü terbiye edemediklerini, temel içgüdü mahkumu yaşadıklarını  itiraf ederler. 

Ya da, yok yok, hakkaten sürekli birlikteliğe uygun değildir böyleleri. 

Hatta hiç bir norma uyumlu yaratılmamış melez, karmaşık, nevi şahsına münhasır anti homojen mahlukatlardır. 

Yüzlerce insanın içinde yalnız, tek başınayken tuhaf bir kalabalık ruh içindedirler. 

Birliktelikten ürktükleri kadar, yalnızlıktan da korkarlar. 

Ellerinde değil, akıllara ziyan nir narsist ruhun çaresiz kuludurlar.  

Kimseyle uzun soluklu dostluk arkadaşlık götüremez. Sevgiye ve şefkate ihtiyaç duysalar da bu duygulara yabancıymış, ihtiyaçları yokmuş gibi davranırlar. 

İhtiyacım var, ama istemem yan cepçilerindendirler. 

Aşka inanmadıklarını, o duygudan it gibi korktukları için işim olmaz derler. 

Aşık olan değil, çıkarları doğrultusunda maşuk olmayı yeğlerler. 

Bir filmi sonuna kadar izleyemez, izlese özetleyemezler. 

Bir kitabı başlı başına okuyup asla bitirmez, hikayenin karakterleriyle telepatik empati hissetmezler. 

Bunların, yalap şalaptır her başladığı iş. 

Hiç bir şey onlar için akılda kalıcı, hatırda tutmaya değer değildir. 

Çivi tutmaz suntadır çoğunun onurları ve hayatları. Onurları suntadan, sunta ahşap sananı karışımıyla üretildiğinden. Bunların kimyaları da mide kaldırmaz bir çeşitlilik arz eder.  

Kolay para kazanmak, kestirmeden köşeyi dönmektir ne pahasına olursa olsun amaçları.. 

Zirveye çıkma uğruna hayatlarına girenlerin, önlerine çıkanların, kendilerine güvenenlerin duygularını istismar edip tepelerine çıkmayı ayıp saymazlar. 

Ölümden it gibi korktukları için hasta ziyaret etmezler, cenazeye gitmezler, kabir ziyaret etmezler. 

Taziye dilemezler, “Başın sağolsun” lafının, ölen öldü, sen sağ ol ve sağ kal anlamına geldiğini zannederler. 

Baş yaradır, sağ iyileşmedir oysa, bilmek istemezler. 

Ölmekten başka bir korkuları yoktur. 

Ölmek, ölümsüzleşmektir aynı zamanda, bunu da bilmezler. 

Bir yol düşünsenize, bir daha ölmeyecekiniz. 

Hep aynı yerde, orada olacaksınız mezar taşının altında. 

Yani, bir yerde, ölmeden ölümsüzleşemiyorsa kimse, o zaman ölümüyle ölümsüzleşir. 

Ölmek, ölümsüzleşmektir son tanıyan kişi ölünceye. 

Mum alevleri titrekliğinde, kendimizce, eriyip gidiyoruz oysa. 

Yandıkça aydınlanıyor ömrümüz, aydınlandıkça küle dönüyor, küllendikçe hiçe. Hiçleştikçe güzelliğe ve dingin derinliğe evriliyor. 

Zamanı here hiçe heder edip, iyice, hepten mevhumlaştırmayın. 

Hiç uğruna zamanı piçleştirmeyin. Hiç bir şeyi ve değeri hiçleştirmeyin. Bir tek kendinizi hiçleştirin, basite indirgeyin.  

Hiç olursanız, yıllar, zorluklar ve acılar pek etki etmez size. 

Nesnel ve kibirsel hiçleşme, ruhsal içlenmeyi ve güçlenmeyi getirir ki bu yoğun bir spiritüel doygunluktur. 

Biliyorum piçliğe evrilmiş bir kişiliğe hiçlik ruhunu anlatmaya çalışmak, bok sineğine arı olmayı öğütlemek gibi komik bir hayal. 

Hiçlikle piçlik arasındaki ince çizginin sırrını çözebilene enfes, ömürlük bir keyiftir hayat ve ölüm. 

                          Candaş Özer Yolcu

Diğer Haberler

Başa dön tuşu