Köşe Yazıları

Candaş Özer Yolcu yazdı: Ganimet gani gayri!

Bir Rum mahallesinde, ben altı aylık bir bebekken işgal edilmiş, ganimet bir evde büyüdüm.

Eğreti hayatım böyle başladı.

Sonra büyüdüm ve öğrendim ki her yanımız ganimet.

Haram nimet gani!!

Savaşımız, barışımız, hayatımız, aşkımız, meşkimiz. Ha bir de, kimliğimiz bile eğreti, numunelik ve ganimetten nimet.

Meclis binamız Rum sigara fabrikasından devşirme. Cumhurbaşkanlığı köşkümüz İngilizlerden ganimet.

TC. Elçilik binası Osmanlı mezarlarlığının üstünde.

Bir çok Bakanlık binaları ve onlara bağlı Müdürlükler ya Rum’dan/İngiliz döneminden kalma.

Yeni Cumhurbaşkanlığı Saray’ı bir başka Devlet tarafından yapılacak, bir nevi o da avantaya girer.

Ama sorarsanız devletiz.

Devletsek hadi biz de halkımız için büyük, tam teşekküllü ve donanımlı bir devlet hastanesi yapalım.

Yapmayız, avanta veya ganimet daha tatlıdır.

Laf-ı güzaf siyasetler türetmenin somut örnekleri yukarıda saydıklarımı doğurur.

Sağınız da, solunuz da, önünüz de, arkanız da boş.. Memleketin damına sıva, duvarına çivi çakanınınız, bahçesine çiçek, bir yerine ağaç ekeniniz yok içinizde.

O ganimet hayatın ilk yılları, harama rağmen daha insani gibiydi. Savaş ganimeti bir ada yarısında, eğreti, yarım yamalak kimlikli, sınırlı, kısır bir hayatın içine gelişigüzel atılmıştım altı aylık bir bebek olarak.

Her şeye rağmen hiçbir şeysiz, yalın, sade hayatımız en azından insani açıdan daha güzeldi.

Kıbrıs’ta yazın damlarda, ya da avlularda yatılırdı. Beyaz mavi, üzerinde dünya figürü olan BM kamyonları süt, kutu balık, bisküvi gibi erzaklar taşırdı okullara ve evlere.

Beslenmemiz de taşıma su değirmeniydi.

Göçüp/kaçıp giden Rum evlerinin çoğu boş ve kapıları açıktı.

Yerlerde siyah beyaz, kenarı tırtıklı, çoğu kin ve öfkeyle yırtılmış Rum ailelerin fotoğraf parçacıkları.

Oysa gelinler çok güzel, damatlar yakışıklıydı.

Nedense, o fotoğraf parçalarını toplar, alakalı alakasız diğer parçalarla birbirine yapıştırırdım.

Kırık çerçeveler yerlerde, cam ve kalp kırıklıkları her yerdeydi.

Rumlardan kalma geniş yakalı pardesüler, süet fötr şapkalar, yüksek ökçeli potinler, eşyalar kırık dökük ortalıkta saçılıydı.

Onları giyer taklit ve tiyatro yapardım.

Akşama da gavurun mekruh pırtısını giymişim diye azarlanırdım.

Plakçalarlar Rum’dan ganimet, plaklarımız rumcaydı, çalınmasın diye kırılmış ya da bıçakla bir sürü kesikler atılmış olurdu.

Köylerde, bir evde yaşanıyorsa diğer yan ev mandıraydı, koyunlarla kuzularla komşu yaşanırdı.

İngiliz döneminden kalma, en fazla üç buçuk metre genişliğindeki yol, dökme katran üzerine çakıl taşı gömme ve tırtıklıydı.

Yerler çar çamur, ayakkabı boyu davar dışkısıydı. Garip ama, hoş gelirdi o koku.

O yüzden okula giderken ayakkabılarıma naylon poşet giyer öyle okula giderdim.

Veya, Rum evinden sökülme iki tuğla yardımıyla yol alırdım. Birinin üzerindeyken diğerini bir adım ileri bırakır, hop onun üzerine sıçrar, sonra boş kalan diğer tuğlayı alır tekrar bir adım öne koyardım.

Zaten okul binamızda Rum’lardan kalmaydı. Her bir duvarda “ENOSİS” veya “EOKA” yazılıydı.

Boş evlerin üstünde de “DUTULMUŞDUR” uyarısı vardı.

Kapı kilidi kırıldığından, kapılar gındırık, kalın zincirle devasa bir kilitle kapatılmış olurdu.

Tutulmuşun eşanlamlısı haramdı.

Kıbrıs’ta Beytambal, Anadolu’da soyka idi içine düştüğümüz hayat ve sahibi olduğumuz bir çok şey.

Sinemalar genelde göçüp/kaçıp giden Rum’lardan mirastı. Rum’lar bir gün geri alabilir diye ne evler tamir görürdü, ne okullar ne de sinemalar.

Her yan toz pas içinde bakımsızdı.

Her yer savaş artığı pejmürde, perişan ve verandı.

Bugün değişen pek bir şey yok.

KKTC kimlik kartı hala eğreti. Adanın sadece kuzeyinde geçerli.

Her yan hala çer çöp, virane kaç/göç bir halde.

Hastanede bir tomografi çektirmek zorunda kalsanız, en az üç ay beklemelisiniz.

Torpili hazmedebiliyorsanız, mevkinize göre işiniz görülür ki hiç haz etmem.

Vatandaşlık hakları adamına, siyasi görüşüne ve kökenine dayalı.

Ömrümüz ganimet, hayırsızlığımız gani, gudubetliğimiz baki, her şeyimiz garaz/marazi gayrı.

 

Diğer Haberler

Başa dön tuşu