Candaş ÖzerKöşe Yazıları

Candaş Özer Yolcu: Süt isteyen teyzenin hikayesi 

Süt isteyen teyzenin hikayesi 

Çocuk ve yaşlı sosyolojik aynadır!

çocuklarını ve yaşlılarını koruyamayan toplum ve devlet suçludur. 

Ve bu suç, sadece aileye yıkılamaz!

Bu suç ailenin bireylerine de mahsus değildir!

Bakıma muhtaç çocuklar, yaşlılar, engelliler, hayvan ve doğa kamusal sorumluluğumuzun daniskasıdır. 

Çocuklar toplumsal geleceğimizin garantisi ilken. Yaşlı insanlarımız geçmişimize duyduğumuz saygı ve hürmeti temsil eder. 

Bu böyledir ve aksi mümkün değil. 

Bu konuda birinci derecede devlet mesuldür. 

Yaşlı insanların çaresiz kalmış ailelerine yüklenmek kolaya kaçmaktır. 

Devletler ve devlet yönetimini elde eden hükumetlerin en  zaruri görevi yaşı ve cinsiyet yaradılışı ne olursa olsun. Kişi hak, hürriyet, seyahat, yaşam, beslenme ve barınma hakkını sağlamak değil midir?

Yaşlısına bakabilecek maddi ve fiziksel gücü olan ailelerin bile isteye atasını oraya bıraktığını düşünmüyorum. 

Atalarımızın evsizlikten, maddi yetersizlikten ve yalnızlıktan dolayı orada bulunduğunu düşünüyorum!

İşte böylesi durumlarda onlara sahip çıkacak tek güç devlet sosyal sorumluluğu olmalı. 

Orada misafir olarak kalanlardan birinin hikayesini anlatacağım size!

Genç kızlığı Lefkoşa’da geçen, güzeller güzeli olduğu yıllarda kısmetlerini beğenmez teyzemiz.

Kız kardeşi evlenir çocukları ve torunları olur. Fakat onun da kaderi acı doludur. Kocasını çok genç yaşlarda kaybeder ve çocuklarını bugün Sınırüstü Bakımevinde kalan kızkardeşiyle beraber büyütür.  

Yıllar su gibi akıp giderken bu iki kız kardeş birbirine yoldaşlık ederler. 

Bundan 5 yıl önce, çocuk sahibi olanın rahatsızlığı artar. Sonra düşer kalçası kırılır ve bakıma muhtaç hale gelir. 

Lefkoşa’da yaşayan 70’ne merdiven dayayan, ellerinden be ayaklarından romatizma hastalığından mustarip  kızı ve eşi annesinin bakımını üstlenir. 

Aslında aynı evde bakıma muhtaç iki yaşlı kızkardeş vardır. 

Zaman geçtikçe annenin bakımında zorlanma yaşanırken. Evdeki teyzesi de yürüme, hareket yeteceği ve bazı hafıza sorunları yaşamaya başlar! 

Hal böyle olunca, her iki yaşlı kadının bakımında zorlanan aile, teyzelerini Güzelyurt/Kalkanlı’da bulunan bakım evine misafir ederler. 

Bu ortama bir türlü ısınamadan yaşlı teyze yeğenine, eniştesine ve yeğen çocuklarına baskı yaparak oradan ayrılmak istediğini belirtir. 

Şikayetleri aynıdır:

“Yemekler kötü. Bana süt ve meyve vermiyorlar. Buradaki yaşlıların hepsi umursuz. Hemşireler kötü davranıyor. Doktor ilaç vererek beni öldürecek!!”

Oysa aile, teyzelerinin, ilaç ve doktor masrafları da dahil her türlü kişisel gıda ve bakım ihtiyaçlarını şahsen karşılamaktadır. 

Fakat buna rağmen yaşlı teyze huzursuz ve huysuzdur. 

Tek iddiası ve isteği:

“Beni buradan alın, süt vermiyorlar ve beni ilaçla öldürecekler. Beni evime götürün” şeklindedir. 

Diğer yandan teyzenin gidecek bir evi de yoktur. 

Aile, hiç evlenmemiş ve çocuk sahibi olmamış teyzelerini oradan alıp Sınırüstü Yaşlı Bakımevine yerleştirirler!

Aradan geçen çok kısa bir süre sonra yaşlı teyzenin aynı şikayetleri orada da tekrarlanır. 

“Bana süt, meyve ve yemek vermiyorlar. İlaçlarla beni öldürmek istiyorlar”

Aile teyzeleri için elinden geleni yapmasına rağmen teyze sürekli:

“Beni evime götürün, bana meyve ve süt vermiyorlar şikayetlerine devam eder”

Aile, büyük teyzeyi orada asla yalnız bırakmaz. Sık sık doktoru aracılığıyla da muayene edilir. 

Durumun psikiyatrik olduğunu saptayan özel doktoru yaşlı teyzeye kaygı giderici sakinleştirici ilaç yazar. 

Fakat teyze bu ilacı kullanmayı, kesin ve sert bir üslupla reddederek tavrını koyar!

Ve en son karşısında Mehmet abiyi gören teyze yıllardır tekrarladığı şikayetini yineler. 

Süt isteyen teyzenin hikayesi bu!

Fakat esas mesele süt ve ekmek meselesi değil. Mesele, parasını, maaşını aldıkları insanları böylesine kötü bir ortama maruz bırakanların vicdansızlığıdır!

Ortada şikayet konusu olan tek şey var aslında Sınırüstü Yaşlı Bakım evinin insanlık dışı koşulları!

Konuşulması gereken mesele de budur. Sosyal devlet anlayışıyla hükümetin bakıma muhtaç çocuklarımıza ve yaşlılarımıza ne kadar sahip çıktığıdır. 

Yaşlı bir insan çocuksuz olabilir, kimsesiz kalabilir. Parasız da olabilir, ailesini reddetmiş veya ailesi tarafından istenmiyor da olabilir. Elbette bu durumlar da üzücüdür. Fakat bu gibi durumlar doğal karşılanmasa da olasılık dahilindedir.

Ama her ne olursa olsun, aileden önce bakıma muhtaç atalarımıza devlet kurumlarımızın sahip çıkması esas alınmalıdır. 

                 Candaş Özer Yolcu

Diğer Haberler

Başa dön tuşu